2005'in Ekim ayında kaybettiğimiz bir gerçek aydın Attilâ İlhan… Aramızdan ayrılalı 16 yıl olmuş. Ve bir başka Mustafa Kemal duruşu Prof. Dr. Haydar Baş tarafından dualarla defnedilmiş. Böylece Attilâ İlhan'ın, "Haydar Baş Hocamız ve arkadaşları beni defnetsin" vasiyeti yerine getirilmiş…
Şair, yazar, senarist, yönetmen Attilâ İlhan'ın Haydar Baş'ı sevmesi ve takdir etmesi boşuna değildi. Her ikisinin ortak paydaları vardı;
Her ikisi de kendilerini millileşmeye adamıştı. Milli duruşlarından asla ödün vermemişlerdi. Haydar Baş, ekonomi ve sosyal alanda, arzın temeline attığı MEM (Milli Ekonomi Modeli) projesi ve Sosyal Devlet projesi ile Milletimizin ve dünyanın lideri olurken Atatürk'ün günümüzdeki izdüşümü olduğunu sergiliyordu. Attilâ İlhan da edebiyat dünyamızın kılıcıydı. Bireyciliğe karşı toplumculuğa, Batılılaşmaya karşı yerlileşmeye ve millileşmeye adamıştı yaşamını. Yerli ve milli kültür konusunda verdiği mücadeleyi bilimsel bir temelde ele alıyordu Haydar Baş Hocamız gibi. Her ikisi de günlük rüzgâra hiçbir zaman kapılmadı çünkü rotalarını doğru belirlemişlerdi. Her ikisinin davranışı da Mustafa Kemal duruşuydu.
Attilâ İlhan'a kulak verelim: "Paris'e üç kez gittim, toplam 6 yıl kaldım. Bu serüveni iki açıdan incelemek gerek. İnsan olarak, oraya giderken ben de tipik önyargılarla doluydum. Kültür merkezi, sanat merkezi Paris. Özgür millet, herkesin haklarına saygılı falan. Sonuç sükut-u hayal. Bir defa, sert, aksi, nobran insanlar. Kendini beğenmiş, alaycı. Kültürle pek ilgileri de yok. En ünlü şair altı bin satıyor ki nüfusun yüzde doksan beşinin okur-yazar olduğu bir ülkede, olacak şey değil bu. Sonra Fransız kadını süslüdür, güzeldir denir ama ben hiç beğenmedim; çoğu pasaklı. Toplumsal açı var bir de. Bu benim ulusal değişim tezimin kökenini oluşturur. Tüm sömürgeci gözle bakıyorlar diğer uluslara. Türkleri özellikle sevmiyorlar. Bizim vakti zamanında Viyana'ya ulaşmamız bunları dehşete düşürmüş. Etkisi yüzyıllar sonra da sürüyor."
"Edebiyat çevrelerine girmeyi sevmiyorum, Paris'te de girmedim hiç. Edebiyat çevrelerinin yaşama biçimi, benim yaşama biçimime uymaz. Mesela içki… Onlar durmadan içerler. Ben içmem. İçmedin mi uyamazsın. Sonra edebiyat çevrelerinde edebiyat konuşulur. Ben edebiyat konuşmam, yazarım. Benim yapıtlarım ortada… Neyini konuşayım? Sonra bizde bir sanatçı tipi var. Kötü öğrenci tipi… Mecnun, derbeder… Ben bu türden de değilim. İyi öğrenci tipiyim ben. Çok çalışkan öğrenci."
"Yabancılaşma, Tanzimat'tan bu yana, Türk aydınının adeta kaderi! 'İlericiliği', Batı'dan aktarma bilgi, görgü ve geleneğe sahip çıkma sanıyor. Batılı ona böyle öğretmiş; oysa neticede, sömürgedeki 'komprador' aydının çıkmazına düşmektedir: Özendiği 'metropolde' -yani Batı'da- taklitçi ikinci sınıf insan sayılıyor, halkının gözünde ise 'keferenin' el ulağı! Meşrutiyet'te birbiriyle kıyasıya atışan, liberaller, muhafazakârlar, sosyalistler, hakikatte, halka tamamen yabancılaşmış, 'ecnebi' fikir 'firmalarının' düpedüz 'komprador' Türkiye 'mümessilleri' idi; fikirleri ne kadar tahalüf (aykırı düşme) ederse etsin, mahiyetleri aynıydı yani. Peki, Cumhuriyet'te öyle değil mi? Altmış yıldır, solcularımız, sağcılarımız, çokluk, yabancı 'markaların' Türkiye temsilciliklerini yapmıyorlar mı?"
Ulusallaşma politikalarına en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onun duruşuna sahip iki gerçek aydın Haydar Baş Hocamızı ve Attilâ İlhan'ı rahmet ve özlemle anıyoruz.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023