Nefs-i mutmainne, raziye, merziyye ve kamile
İnsan; çalışması, ibâdeti, teslimiyeti ve kâmil bir insanın himmeti ile bu makama gelir. Kâmil bir zat ile ilgisi olmayanın nefsinin mutmain olması mümkün değildir
03.12.2024 08:39:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İnsan; çalışması, ibâdeti, teslimiyeti ve kâmil bir insanın himmeti ile bu makama gelir. Kâmil bir zat ile ilgisi olmayanın nefsinin mutmain olması mümkün değildir.
Zira bu makam nefsin karanlık âleminin idam edildiği vadidir. Bir başka ifade ile, insanın kendini inkârıdır. İnsanın nefsî mizacını, karakterini mantalite ve tarz olarak inkârıdır veya idamıdır. Onun için bir kâmil olmadan bu hâl mümkün değildir.
Bu hâl ve makamda hazineler unutulur, hep ötesi düşünülür. Bu durumda nefis mutmain olmuş, gönül de huzur-u Resûlullah'a (s.a.a.) varmıştır. Her an Peygamber aşkı artar. Gittikçe korlaşan bu sevda, sâliki Peygamber huzurundan ayırmaz. Bu hâle, "fenâ fi'r-Resûl" denir. Bu makamda sâlik mürşidin direktifine göreya "Hakk", ya da "Hay" ismini vird edinir.
NEFS-İ RÂZİYYE
Allah'tan razı olma makamıdır. Allah'ın kaderine teslimiyettir. Allah'a karşı tam bir teslimiyet zuhûr etmiştir. Sâlik, "Niye bana bunu verdi, çoluk çocuğuma niye şunu yaptı, bunu yaptı?" demez. "O, bu âlemin, mülkün sahibidir. İstediği gibi kullanır"der.
Nefs-i raziyyede insan bu iyi hâle gelir. O hâle gelinceye kadar itiraz eder. Ama o hâle geldimi edeple durur. "O, mülkün sahibidir" der, O'nu sever. "Ya Rabbi, çekebileceğimden fazlasını verme" der. Hep hâline şükreder, rıza gösterir.
Mânâda mevcudat yok olmuştur. Beyaz veya kırmızı nurlar içinde veya bazı renkten nurlar içinde kendini görür.
Yeryüzünde her şey fânidir. Sadece Allah Bâki'dir. Hay ismini çok zikreder. Huyu hâlim selimdir. Ahlâk-ı hamidesi tekâmül etmiştir. Herkes ondan razıdır. Fenafillah ve hemen arkasından bekabillah hâli zuhûr eder.
Bu oluştan mürşidin nazarı ile geçilir. Devamlı vahdet hâlinde bulunur.
NEFS-İ MERZİYYE
Nefs-i raziyye hâlinden sonra Allah da kulundan razı olur. Bu hâle de "nefs-i merziyye" denir.
İnsan Cenâb-ı Hakk ile keyfiyetsiz konuşur. Onu müşahade eder. Allah'ın sıfatı tecelli eder. Zâtı müşahade eder. "Kayyum" ismi virdi olur. Allah bu kuldan râzıdır. Nefisten hiçbir şey kalmamıştır. Ruh aslına rücû eder. "Ölmeden evvel ölünüz" sırrı tecelli eder.
Mahlûkata karşı sonsuz merhametli olur. Merhamette Resûlullah'a (s.a.a.) vâristir. Allah'ın azabından kulları korur. Bütün insanlığa kucak açar. Rahmet okyanusuna davet eder.
Onun vazifesi irşaddır. Bu vazife ona Allah'tan verilir. Bu makamda kâfirin tadacağı azap seyredilir. Sonsuz merhametle rahmeti İlâhîyyeye davet edilir.
NEFS-İ KÂMİLE
Nefs-i merziyye hâlinden sonra, tecelli-i Zât zuhûr eder. Bu seyr ü sülûkte kemâl noktasıdır. Bu hâlde "fena fillah"zuhûr eder. İkilik ortadan kalkmıştır.
"Görünen kendi Zâtıdır; değil sanma gayrullah" ölçüsünde yok olunmuş, nefis aradan çekilmiştir. Ene unutulur, Hâlık ile olunur. Bu hâlin izâhı çok zor ve mahsurludur. Şu kadar bilinmelidir ki, bu hâller bu yolun tabii bir neticesidir.
Ancak yaşayanın hâlini izhar etmesi mahzurludur. Zira bu hâller hususi hâllerdir. Hâlbuki, mü'min hususi hâllerden değil, umumi kaidelerden, yani İslam'ın zâhirî düsturlarından sorumludur. Mezkûr hâllerin izahı, zâhire terslikmiş manzarası, hissi verdiğinden bu hâlleri setretmek vaciptir.
Bu makam kutupluk makamıdır. Bu makam, yaşayanların idrak edeceği bir makamdır.
Nefs-i safiye/kâmile insanlar için takdir olunmuş en yüce makamdır ki, bu makam insanları melekler seviyesine ulaştırır. Bu makam kemâlât makamıdır. Bu makamı elde eden insan Cenâb-ı Hakk tarafından insanlarınnefislerini terbiye yoluyla kemâle ulaştırmak için görevlendirilir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Zira bu makam nefsin karanlık âleminin idam edildiği vadidir. Bir başka ifade ile, insanın kendini inkârıdır. İnsanın nefsî mizacını, karakterini mantalite ve tarz olarak inkârıdır veya idamıdır. Onun için bir kâmil olmadan bu hâl mümkün değildir.
Bu hâl ve makamda hazineler unutulur, hep ötesi düşünülür. Bu durumda nefis mutmain olmuş, gönül de huzur-u Resûlullah'a (s.a.a.) varmıştır. Her an Peygamber aşkı artar. Gittikçe korlaşan bu sevda, sâliki Peygamber huzurundan ayırmaz. Bu hâle, "fenâ fi'r-Resûl" denir. Bu makamda sâlik mürşidin direktifine göreya "Hakk", ya da "Hay" ismini vird edinir.
NEFS-İ RÂZİYYE
Allah'tan razı olma makamıdır. Allah'ın kaderine teslimiyettir. Allah'a karşı tam bir teslimiyet zuhûr etmiştir. Sâlik, "Niye bana bunu verdi, çoluk çocuğuma niye şunu yaptı, bunu yaptı?" demez. "O, bu âlemin, mülkün sahibidir. İstediği gibi kullanır"der.
Nefs-i raziyyede insan bu iyi hâle gelir. O hâle gelinceye kadar itiraz eder. Ama o hâle geldimi edeple durur. "O, mülkün sahibidir" der, O'nu sever. "Ya Rabbi, çekebileceğimden fazlasını verme" der. Hep hâline şükreder, rıza gösterir.
Mânâda mevcudat yok olmuştur. Beyaz veya kırmızı nurlar içinde veya bazı renkten nurlar içinde kendini görür.
Yeryüzünde her şey fânidir. Sadece Allah Bâki'dir. Hay ismini çok zikreder. Huyu hâlim selimdir. Ahlâk-ı hamidesi tekâmül etmiştir. Herkes ondan razıdır. Fenafillah ve hemen arkasından bekabillah hâli zuhûr eder.
Bu oluştan mürşidin nazarı ile geçilir. Devamlı vahdet hâlinde bulunur.
NEFS-İ MERZİYYE
Nefs-i raziyye hâlinden sonra Allah da kulundan razı olur. Bu hâle de "nefs-i merziyye" denir.
İnsan Cenâb-ı Hakk ile keyfiyetsiz konuşur. Onu müşahade eder. Allah'ın sıfatı tecelli eder. Zâtı müşahade eder. "Kayyum" ismi virdi olur. Allah bu kuldan râzıdır. Nefisten hiçbir şey kalmamıştır. Ruh aslına rücû eder. "Ölmeden evvel ölünüz" sırrı tecelli eder.
Mahlûkata karşı sonsuz merhametli olur. Merhamette Resûlullah'a (s.a.a.) vâristir. Allah'ın azabından kulları korur. Bütün insanlığa kucak açar. Rahmet okyanusuna davet eder.
Onun vazifesi irşaddır. Bu vazife ona Allah'tan verilir. Bu makamda kâfirin tadacağı azap seyredilir. Sonsuz merhametle rahmeti İlâhîyyeye davet edilir.
NEFS-İ KÂMİLE
Nefs-i merziyye hâlinden sonra, tecelli-i Zât zuhûr eder. Bu seyr ü sülûkte kemâl noktasıdır. Bu hâlde "fena fillah"zuhûr eder. İkilik ortadan kalkmıştır.
"Görünen kendi Zâtıdır; değil sanma gayrullah" ölçüsünde yok olunmuş, nefis aradan çekilmiştir. Ene unutulur, Hâlık ile olunur. Bu hâlin izâhı çok zor ve mahsurludur. Şu kadar bilinmelidir ki, bu hâller bu yolun tabii bir neticesidir.
Ancak yaşayanın hâlini izhar etmesi mahzurludur. Zira bu hâller hususi hâllerdir. Hâlbuki, mü'min hususi hâllerden değil, umumi kaidelerden, yani İslam'ın zâhirî düsturlarından sorumludur. Mezkûr hâllerin izahı, zâhire terslikmiş manzarası, hissi verdiğinden bu hâlleri setretmek vaciptir.
Bu makam kutupluk makamıdır. Bu makam, yaşayanların idrak edeceği bir makamdır.
Nefs-i safiye/kâmile insanlar için takdir olunmuş en yüce makamdır ki, bu makam insanları melekler seviyesine ulaştırır. Bu makam kemâlât makamıdır. Bu makamı elde eden insan Cenâb-ı Hakk tarafından insanlarınnefislerini terbiye yoluyla kemâle ulaştırmak için görevlendirilir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)