"Z kuşağı" dediğimiz gençler, son kuşağımız değil ya! Yoksa bu konuda şüphemiz mi var? Hayır, asla!
Ülkemiz, yaşlısıyla genciyle kıyamete kadar var olacaktır. Bu, zamana bağlı olmayan bir atasözüdür!
Gelelim yazımın başlığına… Haklı ya da haksız şekilde eleştirilen gençler, kulaklıklarını boşuna takmıyorlar.
Belki canları sıkılıyordur ve sadece biraz müzik dinlemek istiyorlardır. Ya da ders çalışıyorlardır. Büyük ihtimalle ise, toplu taşıma araçlarında sağda solda yapılan konuşmaları duymak istemiyorlardır ya da arkadaşlarıyla yazışıyorlardır.
Dolayısıyla, artık gençlere "şu telefonu elinden bırak" diye seslenmeyi bırakmalıyız. Çünkü telefonlar, elbette "elde, cepte, bilekte" kalmayacak; teknoloji her gün kendini yeniliyor.
Peki ya biz? (+40 diyelim) Şimdi gençliği eleştirerek dizimizi mi dövelim? Hâlbuki "Nasıl baş edeceğiz ve nasıl ayak uyduracağız bu çağa?" diye sormak gerek.
Aksi takdirde, "Yapay zekâ" geleceğimizi ve gençliğimizi şekillendirir ve fark etmeden elimizden alır.
Yazdıklarım aynı zamanda, toplumun 30-50 yaş arasındaki bireylerinin de "telefonkolik" ve "sosyal medya-kolik" olduğunu gösteriyor.
Cep telefonları resmen ele yapışmış; mevzu "şans oyunları" ve "arkadaşlık teklifleri" gibi konulara odaklanmış durumda ya da boş zamanı Reels'lere takılarak stres atıyorlar.
Uzun lafın kısası, artık sosyal medya olmadan toplumun çoğunluğunun hangi âlemde olduğunu bilmek neredeyse imkânsız.
Burada insan, biraz ferasetini kullansa da, sosyal medyanın iki tarafının da "keskin bir bıçak" olduğunu fark etmelidir.
Sonuçta, tüm dünya birbirine "bağlandı" diyebilir miyiz? Vatandaş isterse, evet diyebiliriz!
Özellikle "online yurtdışına çıkmak" artık çok kolay; tüm dünyanın ülkelerini ekranda gezmek mümkün.
Pasaport, vize gerekmiyor; Türkiye'den oturduğun yerden sohbet edebilir, arkadaş edinebilirsin.
Bence, yüzyılın icadı internettir.
Çok büyük bir kanayan yaramız ve ülkemizin en can alıcı sorunu, memleketten kaçan vasıflı gençlerin sayısının artması.
Bu kaçış, gençler için bir "B-planı" olarak değil, birincil hedef olarak zihinlerde yer etmiş durumda.
Tabii, Avrupa'da savaş çanları çalmaya başlayınca, alternatif olarak gidecek yerler arasında ABD ve Kanada da ön plana çıkabiliyor.
Her şeye rağmen zor günler bizi bekliyor olsa da, "her derdin bir dermanı var" diyerek düştüğümüz yerden kalkabilen bir milletiz.
Atatürk'ün bize aşıladığı maddi ve manevi güç sayesinde bu günlere kadar geldik ve bin yıl da geçse, yine var olacağız.
Tek yapmamız gereken kendimize inanmaktır ve ilim, bilim yolunu takip etmektir.
Biz (Z kuşağından çok yaşlı diyelim) bir türlü yapay zekâyı "cebimize" koyamadık, sadece dilimizde dönüp duruyor.
Artık "bizim zamanımızda şu böyleydi, bu şöyleydi, siz bilmezsiniz" gibi sözlerle gençlerle iletişim kuramayacağımızı anlamış olmalıyız.
Ortayı bulup, ileriye doğru adım atmak gerekir.
- Milletin Kuvveti / 26.08.2024
- 3 Kasım 2002’ye farklı bakış / 09.07.2024
- Cepteki para / 19.12.2023
- Mutlu köleler! / 02.12.2023
- Kılavuz / 30.09.2023
- Gençler! Kaçmak çare mi? / 29.07.2023
- Ben BTP'liyim! / 15.07.2023
- Yarının meclisi / 14.05.2023
- Hiç mi iyi tarafımız yok? / 16.10.2022