(Dünden devam) Gün geldi Sayın Erdoğan iktidar oldu ve geçmişteki 'başkanlık sistemi' AB-ABD, faiz, yasak, yolsuzluk gibi ne da kadar söz ve söylemi varsa imtihan olunmaya başlandı.
O da ne! Dün ne dediyse bugün ona muhalefet ediyor! Düne neye karşı çıktıysa bugün onun yanında poz veriyor. İşte AB o başlıklardan birisi idi.
Tarih 29 Ekim 2004 idi. Türkiye'de, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü yani esaretten bağımsızlığa atılan adımın resmileşmesinin yıl dönümü kutlanıyordu.
Diğer tarafta ise Brüksel'de Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Gül, bütün Türkleri katletmek için ant içmiş Papa X. Innocenizo'nun heykeli önünde AB Anayasası'na imza atıyordu. Yani Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlık ve egemenliğinin bir kısmını AB'ye devrediyordu.
Sayın Erdoğan büyük bir zafer kazanmış komutan edasındaydı, ülkemizdeki medya tek ses olmuş, muhalefet saygı duruşuna geçmişti. Meydanlarda gün ortası havai fişek gösterileri yapılıyordu.
Bir tek biz karşı çıkıyorduk. Çünkü 'sizi AB'ye alalım' sözleri bir aldatmaca, 'almak için şu fasılları yerine getirin' dedikleri maddeler devlet ve milletimizin varlığına, birliğine, dini, milli değerlerine ve ekonomik bağımsızlığına alenen kast ediyordu.
Bu gerçeği o dönem bizzat Sayın Erdoğan tarafından baş müzakereci olarak atanan Ali Babacan, atılan imzaların mahiyetini şöyle dile getiriyordu: "Müktesebatın yüzde 40'ı tarım... Bu alanda yasalar, tebliğler, kararlar çıkması lazım… Ben, AB'nin milli bir politika olması gerektiğini düşünüyorum. Aslında müzakere dediğimiz konu içerikle ilgili değil. Müktesebat neyse Türkiye er, geç uyacak."
Sayın Erdoğan imzayı atmıştı. O imza ile zinayı serbest bırak, dediler, bıraktı. Domuz etini kasaplık hayvan yap, dediler, yaptı. Kısaca harama helal, helale haram dedi.
Sayın Erdoğan bir taraftan fasıldan fasıla koşarken diğer taraftan da; "Eğer siz hakikaten AB'nin, bir Hıristiyan kulübü olmadığını iddia ediyorsanız, buna inanıyorsanız, o zaman Türkiye'yi aranıza katmak durumundasınız." (29 Haziran 2005) diyordu.
AB'nin her istediğini yerine getirme, akabinde de 'bizi alın' çağrıları her yıl devam etti.
Erdoğan verdiği sözleri fazlasıyla yerine getirirken AB adeta ipe un seriyordu.
Tarihler 2011 idi ve Sayın Erdoğan canına tak etmiş, 'daha ne yapalım, daha ne istiyorsunuz' edası ile Avrupa Parlamentosunda AB'ye girmek için gösterdikleri gayretleri tek tek sıralıyordu.
Öyle ki tarihi Müslüman katliamlarından ve tarihi en büyük vahşetlerinden olan Haçlı Seferlerini, 'iki medeniyetin tanışması, kaynaşması' olarak tariflendiriyordu.
Kimlik kartlarından 'din hanesini' kaldırdıklarını, kanun, yönetmelik ve yazışmalarda geçen 'cami' ibaresini kaldırıp ibadet hane ibaresi koyduklarını anlatıyordu.
AB uğruna Lozan'ı deldik, diyordu
"Ülkemizde Ortodoks patriği seçimi Lozan Anlaşması'na göre yapılır. Bunu Saint Sinod Meclisi üyeleri yapar. Lozan'a göre üyeler TC vatandaşı olmak zorundadır.
T.C vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks patriğinin seçimine, Türk vatandaşı yaparak, göz yumduk.
Bununla kalmadık, Sümela Manastırı'nda ayin yapmak istiyoruz dediler, hay hay dedik…
Aynı şekilde Almanlar talepte bulundu ve Tarsus'ta ayinlerini yaptılar.
Van'da Ermeni Ortodoks kilisesi yıkılmak üzereydi, biz o kiliseyi kendi kasamızdan tamir ettirerek ibadet açtırdık.
Ülkemizde ne kadar farklı dini azınlık varsa, hepsinin ibadetini yapma noktasında sigortası benim. Kimse bu noktada biz ibadetimizi yapamıyoruz diyemeyiz. Derse bu bize karşı saygısızlık olur. Diyen varsa, bizzat ilgilenirim, ilgileneceğim. Bu kadar açık konuşuyorum."
Bu kadar fedakarlığa rağmen AB olumlu tek adım bile atmadığı gibi her fırsatta ülkemizi eleştirmeye devam ediyordu.
Erdoğan kızmıştı
Yıl 2013. (Ey AB) '54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz? Yani yapamadığı, yapmadığı veya yerine getirmediği ne var?'
Yıl 2015. 'Türkiye, Avrupa Birliği'ne yük olmaya değil yük almaya geliyor'.
Yıl 2016. AB'nin Türkiye'ye vermeyi taahhüt ettiği 3 milyar euroluk ödemenin gelmediğine dikkat çeken Erdoğan; (Ey AB) "Kusura bakmayın alnımızda enayi yazmıyor. Edirne'den insanları otobüslere bindirdik geri çevirdik. Bu 1 olur 2 olur. Kapıları açarız hadi hayırlı yolculuklar deriz" diyordu.
2017'de (Ey AB) 'Şayet Türkiye'nin AB ile olan mevcut ilişkisine bile tahammül edemiyorsanız çıkın bunu mertçe söyleyin ve gereğini mertçe yapın'.
2018'de (Ey AB) "O çok sevdiğiniz teröristler, çıkarlarına dokunduğunuz gün sadece nefretlerini değil silahlarını da size çevireceklerdir."
2019'da Ey AB! "Kendinize gelin. (Suriye) Operasyonumuzu 'İşgal hareketi' diye nitelendirmeye çalışırsanız işimiz kolay, kapıları açar, 3,6 milyon mülteciyi sizlere göndeririz."
Bu sözlerin üzerinden çok vakit geçmeden Sayın Erdoğan, AB ile para karşılığı mülteci geri kabul anlaşması imzaladı. Çağrılar ise devam ediyordu.
Tarih 2023. "Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, ondan sonra biz de Finlandiya ile nasıl onun önünü açtıysak, İsveç'in de önünü açalım'.
Türkiye'nin önünü açan olmadı ama Sayın Erdoğan PKK besicisi, Kuran ve İslam düşmanı bu ülkelerin önünü açtı.
Yıl 2024. 'AB'ye tam üyelik stratejik hedefimizdir' dedi.
2025 Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AB ile tam üyelik hedefine odaklanan bir bakış açısıyla ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Köprüden önce son çıkışın Türkiye olduğunu hatırlatıyoruz." dedi.
O da ne! Dün ne dediyse bugün ona muhalefet ediyor! Düne neye karşı çıktıysa bugün onun yanında poz veriyor. İşte AB o başlıklardan birisi idi.
Tarih 29 Ekim 2004 idi. Türkiye'de, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü yani esaretten bağımsızlığa atılan adımın resmileşmesinin yıl dönümü kutlanıyordu.
Diğer tarafta ise Brüksel'de Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Gül, bütün Türkleri katletmek için ant içmiş Papa X. Innocenizo'nun heykeli önünde AB Anayasası'na imza atıyordu. Yani Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlık ve egemenliğinin bir kısmını AB'ye devrediyordu.
Sayın Erdoğan büyük bir zafer kazanmış komutan edasındaydı, ülkemizdeki medya tek ses olmuş, muhalefet saygı duruşuna geçmişti. Meydanlarda gün ortası havai fişek gösterileri yapılıyordu.
Bir tek biz karşı çıkıyorduk. Çünkü 'sizi AB'ye alalım' sözleri bir aldatmaca, 'almak için şu fasılları yerine getirin' dedikleri maddeler devlet ve milletimizin varlığına, birliğine, dini, milli değerlerine ve ekonomik bağımsızlığına alenen kast ediyordu.
Bu gerçeği o dönem bizzat Sayın Erdoğan tarafından baş müzakereci olarak atanan Ali Babacan, atılan imzaların mahiyetini şöyle dile getiriyordu: "Müktesebatın yüzde 40'ı tarım... Bu alanda yasalar, tebliğler, kararlar çıkması lazım… Ben, AB'nin milli bir politika olması gerektiğini düşünüyorum. Aslında müzakere dediğimiz konu içerikle ilgili değil. Müktesebat neyse Türkiye er, geç uyacak."
Sayın Erdoğan imzayı atmıştı. O imza ile zinayı serbest bırak, dediler, bıraktı. Domuz etini kasaplık hayvan yap, dediler, yaptı. Kısaca harama helal, helale haram dedi.
Sayın Erdoğan bir taraftan fasıldan fasıla koşarken diğer taraftan da; "Eğer siz hakikaten AB'nin, bir Hıristiyan kulübü olmadığını iddia ediyorsanız, buna inanıyorsanız, o zaman Türkiye'yi aranıza katmak durumundasınız." (29 Haziran 2005) diyordu.
AB'nin her istediğini yerine getirme, akabinde de 'bizi alın' çağrıları her yıl devam etti.
Erdoğan verdiği sözleri fazlasıyla yerine getirirken AB adeta ipe un seriyordu.
Tarihler 2011 idi ve Sayın Erdoğan canına tak etmiş, 'daha ne yapalım, daha ne istiyorsunuz' edası ile Avrupa Parlamentosunda AB'ye girmek için gösterdikleri gayretleri tek tek sıralıyordu.
Öyle ki tarihi Müslüman katliamlarından ve tarihi en büyük vahşetlerinden olan Haçlı Seferlerini, 'iki medeniyetin tanışması, kaynaşması' olarak tariflendiriyordu.
Kimlik kartlarından 'din hanesini' kaldırdıklarını, kanun, yönetmelik ve yazışmalarda geçen 'cami' ibaresini kaldırıp ibadet hane ibaresi koyduklarını anlatıyordu.
AB uğruna Lozan'ı deldik, diyordu
"Ülkemizde Ortodoks patriği seçimi Lozan Anlaşması'na göre yapılır. Bunu Saint Sinod Meclisi üyeleri yapar. Lozan'a göre üyeler TC vatandaşı olmak zorundadır.
T.C vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks patriğinin seçimine, Türk vatandaşı yaparak, göz yumduk.
Bununla kalmadık, Sümela Manastırı'nda ayin yapmak istiyoruz dediler, hay hay dedik…
Aynı şekilde Almanlar talepte bulundu ve Tarsus'ta ayinlerini yaptılar.
Van'da Ermeni Ortodoks kilisesi yıkılmak üzereydi, biz o kiliseyi kendi kasamızdan tamir ettirerek ibadet açtırdık.
Ülkemizde ne kadar farklı dini azınlık varsa, hepsinin ibadetini yapma noktasında sigortası benim. Kimse bu noktada biz ibadetimizi yapamıyoruz diyemeyiz. Derse bu bize karşı saygısızlık olur. Diyen varsa, bizzat ilgilenirim, ilgileneceğim. Bu kadar açık konuşuyorum."
Bu kadar fedakarlığa rağmen AB olumlu tek adım bile atmadığı gibi her fırsatta ülkemizi eleştirmeye devam ediyordu.
Erdoğan kızmıştı
Yıl 2013. (Ey AB) '54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz? Yani yapamadığı, yapmadığı veya yerine getirmediği ne var?'
Yıl 2015. 'Türkiye, Avrupa Birliği'ne yük olmaya değil yük almaya geliyor'.
Yıl 2016. AB'nin Türkiye'ye vermeyi taahhüt ettiği 3 milyar euroluk ödemenin gelmediğine dikkat çeken Erdoğan; (Ey AB) "Kusura bakmayın alnımızda enayi yazmıyor. Edirne'den insanları otobüslere bindirdik geri çevirdik. Bu 1 olur 2 olur. Kapıları açarız hadi hayırlı yolculuklar deriz" diyordu.
2017'de (Ey AB) 'Şayet Türkiye'nin AB ile olan mevcut ilişkisine bile tahammül edemiyorsanız çıkın bunu mertçe söyleyin ve gereğini mertçe yapın'.
2018'de (Ey AB) "O çok sevdiğiniz teröristler, çıkarlarına dokunduğunuz gün sadece nefretlerini değil silahlarını da size çevireceklerdir."
2019'da Ey AB! "Kendinize gelin. (Suriye) Operasyonumuzu 'İşgal hareketi' diye nitelendirmeye çalışırsanız işimiz kolay, kapıları açar, 3,6 milyon mülteciyi sizlere göndeririz."
Bu sözlerin üzerinden çok vakit geçmeden Sayın Erdoğan, AB ile para karşılığı mülteci geri kabul anlaşması imzaladı. Çağrılar ise devam ediyordu.
Tarih 2023. "Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, ondan sonra biz de Finlandiya ile nasıl onun önünü açtıysak, İsveç'in de önünü açalım'.
Türkiye'nin önünü açan olmadı ama Sayın Erdoğan PKK besicisi, Kuran ve İslam düşmanı bu ülkelerin önünü açtı.
Yıl 2024. 'AB'ye tam üyelik stratejik hedefimizdir' dedi.
2025 Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AB ile tam üyelik hedefine odaklanan bir bakış açısıyla ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Köprüden önce son çıkışın Türkiye olduğunu hatırlatıyoruz." dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025