Son 3 haftada ülkemiz ve dünya genelinde gerçekleşen olayları kabaca böyle özetleyebilirim.
Örneği geçen hafta ABD'nin 50 eyaletinde milyonlarca kişi Trump'a karşı sokağa çıktı. Trump'ın iç ve dış politikalarına ses yükselttiler. Beyaz Saray2ın önünde cinsel içerikli küfürler bile ettiler.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Avrupa'da Berlin, Frankfurt, Paris ve Londra'da başta olmak üzere birçok batı kentinde on binlerce 'Zalime Diren', "Hukukun Üstünlüğü", 'Özgürlük İçin' ve 'Demokrasiyi Kurtarın' yazılı pankartlarla Trump karşıtı gösteriler düzenlendi.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Yine geçen hafta başta İtalya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde on binlerce kişi AB'nin yeniden silahlanma planına karşı sokaklara çıktı.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Konut protestosu
İspanya'da 40 şehirde eş zamanlı olarak konut kiraları için protestolar düzenlendi. Yüz binlerce kişi, kiralardaki fahiş fiyatlardan hükümeti sorumlu tuttu.
Protestocular, hükümetten; Kira bedellerinin derhal düşürülmesi ve yüzde 50'ye varan oranda indirilmesi, korunmasız ailelerin tahliyesinin yasaklanması, turistik konutların kontrolsüzce yaygınlaşmasının durdurulması' istediler.
Dahası istekleri kale alınmazsa iktidarı 'grev' ile tehdit ettiler.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler. (Bizde de kiralar fahiş. İktidar, ev sahiplerini hedef gösterdi. Kimse de itiraz etmedi)
Hain ilan edilenler
Ülkemizde ise sokağa çıkmak serbest. İstediğiniz gibi yürüyebilirsiniz. İstediğiniz gibi protestolar yapabilirsiniz. İstediğinizi hedef gösterebilir, istediğinizi hedef gösterebilirsiniz.
Tek bir ayrıntı var: Hedefinizde Erdoğan olmayacak. Erdoğan'ın yaptıkları olmayacak. Erdoğan'ın atadıkları olmayacak.
Bunun dışında her şey serbest. Ama hedefinizde Erdoğan ve tek parti rejimi olursa anında ihanetle suçlanır ve hain ilan edilirsiniz.
İBB Başkanı İmamoğlu bir telefon ile adliyeye çağrılmak yerine bir sabah ansızın şok bir baskınla gözaltına alındı.
Erdoğan, İBB Başkanıyken ne ile suçlanmıştı ise İmamoğlu da benzer başlıklar ile suçlanıyordu.
Tek fark! Erdoğan hakkındaki suçlamaları yargı mensuplarından, İmamoğlu hakkındaki suçlamaları ise yandaş medya ve iktidar kanadından öğreniyor olmamızdı.
Sayın Erdoğan'da, 'CHP'li belediyeleri silkeleyin talimatı verdim' sözleriyle başlayan hukuksuzluk ve usulsüzlük fiiliyata geçince yüz binlerce insanımız sokağa çıktı.
Özellikle gençlerin sokaktaki varlığı iktidarı çok rahatsız etti.
Kimdi, bu gençler?
Yüzde 70,2'si 18-24 yaş arasında yani Erdoğan iktidarı ile yaşıt. Toplamda yüzde 94'ü 35 yaş altında.
Yani bu gençlerimiz Erdoğan ile dünyaya geldi. Erdoğan ile emeklemeye, konuşmaya, yürümeye başladılar.
Şimdi bu gençler Sayın Erdoğan karşı, 'hak, hukuk, adalet, gelecek' sloganları ile yürüyorlarsa burada dikkat edilmesi gereken gençlerimiz değil tek parti iktidarıdır.
Türkiye'de neler oluyor?
Geldiğimiz noktayı, yapılan operasyonları, hedef alınan insanlarımız kısaca ülkemizde neler olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı AKP'li Numan Kurtulmuş ta Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te dile getirdi.
Taşkent'te düzenlenen Parlamentolar Arası Birlik Genel Kurulu'nda Numan Bey aynen şöyle dedi;
"Hukuk belli gruplar için ayrıcalık sunan bir araç haline gelirse, ekonomi belli çevrelerin kazanımlarını artıran bir sistem olarak görülürse ve siyaset güç odaklarının çıkarlarını koruyan bir mekanizmaya dönüşürse, o zaman toplumların dengesi bozulur, devletler zayıflar, küresel çatışma ve savaş tehditleri ortaya çıkar"
Evet, hem devletimizin hem de milletimizin dengesi bozuldu. Ekonomi ise zaten bozukta.
Öylesine bozuldu ki, İmamoğlu'nun gözaltına alınmasını izleyen 24 saatte yapılan paylaşımların üçte birinin bot hesaplarca üretildiğini belirten İçişleri Bakanlığı 18,6 milyon tweet'i analiz ettiğini duyurdu. Emniyet teşkilatının 250 bin elektronik kelepçe ihalesi açtığı haberleri ise henüz teyit edilmedi.
Mevzu yolsuzluk mu?
Yaşadığımız şu sürecin asıl sorusu budur ve mutlaka cevaplanmalıdır.
Örneğin AKP TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik yolsuzluk soruşturmasına ilişkin, "İnsan biraz utanır, insan biraz ar duyar, mahcup olur, yüzü kızarır. Yolsuzluktan, hırsızlıktan bir soruşturma yürütülüyor, insan iddialara bari cevap verir." dedi.
Evet, bizde iddialara cevap bekledik. Neden vermediniz?
İstanbul'da 1994'te başlayan 'AK belediyecilik' anlayışına 2019'da milletimiz, 'artık yeter' diyerek son verdi.
İBB Teftiş Kurulu tarafından başlatılan yolsuzluk soruşturması kapsamında hazırlanan ve 30 milyar TL'lik kamu zararını ortaya koyan 36 dosyaya 2020 yılının aralık ayında İçişleri Bakanlığı tarafından el konulmuştu. Dosyalar, 12 Ocak 2021 günü İçişleri Bakanlığı müfettişlerine devredildi.
Şimdi de İçişleri Bakanlığı'nın el koyduğu 36 dosyadan beşinin üzerinin kapatıldığı ortaya çıktı.
Önceki İçişleri Bakanı AKP'li Süleyman Soylu'nun imzasıyla yolsuzluk dosyalarına dair "İşleme konulmama" kararı verildi.
İBB, Soylu'nun imzası bulunan Bakanlık kararına karşı Danıştay'a itiraz etti. İçişleri Bakanlığı, 31 yolsuzluk dosyası için de aradan üç yıl geçmesine rağmen sessizliğini koruyor.
Buyurun! Mevzu İBB'de yolsuzluk ise cevap verin.
Erdoğan geçmişini unuttu
Sayın Erdoğan'a da, İBB koltuğundayken aynı başlıklar ile onlarca dava açıldı. Ama Sayın Erdoğan bir sabah ansızın evinden, eşi ve çocukları önünde yüzlerce polis eşliğinde alınıp, götürülmedi. Tutuksuz yargılandı.
Sayın Erdoğan 1998 yılında görevden uzaklaştırıldığında şöyle diyordu:
"Hukukun siyasallaştırması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi, hukuksuz yaşayamaz. Hürriyetlerin kullanılmadığı bir demokrasi düşünülemez. Ve hürriyetler, ancak hukuk yoluyla garanti adına alınabilir…
Tuttukları bu yol yanlış yoldur, çıkmaz sokaktır. Çünkü adalet, gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacak. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur…
Ben İstanbul'un seçilmiş belediye başkanıyım
Hukuk siyasallaştırılmış, yargı siyasete alet edilmiştir
Karanlık bir güç ve iktidar, yargıyı etkisi altına aldı
Yargı, artık baskıcı bir rejimin aleti olmuştur!
Sadece ben değil, sanatçılar, siyasetçiler gazeteciler de yargı önüne çıkarılıyor.
Ülkemizin insanı özgürce haykırabilmeli, düşüncesini açıklayabilmelidir.
Seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını anlayınca bunu yaptılar!
Provokasyona gelmeyeceğiz ama baskıya da boyun eğmeyeceğiz."
Ve bugün
Aynı Erdoğan bugün daha iddianamesi tamamlanmamış yargıdaki dosya hakkında: "Yaşananlar hukukun üstünlüğünün Türkiye'de artık egemen olduğunun en somut göstergesidir…
Korkunun, paniğin, telaşın ecele faydası yoktur. Görünen köy kılavuz istemez. Zaten buna ihtiyaç da duymaz. Ortaya çıkanlar, ortaya çıkacakların habercisidir. Ne yaparsanız yapın, adaletin tecellisine engel olamazsınız' diyor.
98'deki Erdoğan ne diyordu?
Seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını anlayınca bunu yaptılar!
1998'de Erdoğan'a destek için Saraçhane'ye giden Mevlüt Aktaş'ın oğlu, Ekrem İmamoğlu için gittiği Saraçhane'de tutuklandı.
Mevlut Aktaş; "Oğluma önce 'gitme' dedim. Bana, 'sen de, Erdoğan için gitmemiş miydin?' deyince bir şey diyemedim' itirafında bulundu.
Daha fazla söze gerek var mı?
Örneği geçen hafta ABD'nin 50 eyaletinde milyonlarca kişi Trump'a karşı sokağa çıktı. Trump'ın iç ve dış politikalarına ses yükselttiler. Beyaz Saray2ın önünde cinsel içerikli küfürler bile ettiler.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Avrupa'da Berlin, Frankfurt, Paris ve Londra'da başta olmak üzere birçok batı kentinde on binlerce 'Zalime Diren', "Hukukun Üstünlüğü", 'Özgürlük İçin' ve 'Demokrasiyi Kurtarın' yazılı pankartlarla Trump karşıtı gösteriler düzenlendi.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Yine geçen hafta başta İtalya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde on binlerce kişi AB'nin yeniden silahlanma planına karşı sokaklara çıktı.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler.
Konut protestosu
İspanya'da 40 şehirde eş zamanlı olarak konut kiraları için protestolar düzenlendi. Yüz binlerce kişi, kiralardaki fahiş fiyatlardan hükümeti sorumlu tuttu.
Protestocular, hükümetten; Kira bedellerinin derhal düşürülmesi ve yüzde 50'ye varan oranda indirilmesi, korunmasız ailelerin tahliyesinin yasaklanması, turistik konutların kontrolsüzce yaygınlaşmasının durdurulması' istediler.
Dahası istekleri kale alınmazsa iktidarı 'grev' ile tehdit ettiler.
Hıyanetle suçlanmadılar, hain ilan edilmediler. (Bizde de kiralar fahiş. İktidar, ev sahiplerini hedef gösterdi. Kimse de itiraz etmedi)
Hain ilan edilenler
Ülkemizde ise sokağa çıkmak serbest. İstediğiniz gibi yürüyebilirsiniz. İstediğiniz gibi protestolar yapabilirsiniz. İstediğinizi hedef gösterebilir, istediğinizi hedef gösterebilirsiniz.
Tek bir ayrıntı var: Hedefinizde Erdoğan olmayacak. Erdoğan'ın yaptıkları olmayacak. Erdoğan'ın atadıkları olmayacak.
Bunun dışında her şey serbest. Ama hedefinizde Erdoğan ve tek parti rejimi olursa anında ihanetle suçlanır ve hain ilan edilirsiniz.
İBB Başkanı İmamoğlu bir telefon ile adliyeye çağrılmak yerine bir sabah ansızın şok bir baskınla gözaltına alındı.
Erdoğan, İBB Başkanıyken ne ile suçlanmıştı ise İmamoğlu da benzer başlıklar ile suçlanıyordu.
Tek fark! Erdoğan hakkındaki suçlamaları yargı mensuplarından, İmamoğlu hakkındaki suçlamaları ise yandaş medya ve iktidar kanadından öğreniyor olmamızdı.
Sayın Erdoğan'da, 'CHP'li belediyeleri silkeleyin talimatı verdim' sözleriyle başlayan hukuksuzluk ve usulsüzlük fiiliyata geçince yüz binlerce insanımız sokağa çıktı.
Özellikle gençlerin sokaktaki varlığı iktidarı çok rahatsız etti.
Kimdi, bu gençler?
Yüzde 70,2'si 18-24 yaş arasında yani Erdoğan iktidarı ile yaşıt. Toplamda yüzde 94'ü 35 yaş altında.
Yani bu gençlerimiz Erdoğan ile dünyaya geldi. Erdoğan ile emeklemeye, konuşmaya, yürümeye başladılar.
Şimdi bu gençler Sayın Erdoğan karşı, 'hak, hukuk, adalet, gelecek' sloganları ile yürüyorlarsa burada dikkat edilmesi gereken gençlerimiz değil tek parti iktidarıdır.
Türkiye'de neler oluyor?
Geldiğimiz noktayı, yapılan operasyonları, hedef alınan insanlarımız kısaca ülkemizde neler olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı AKP'li Numan Kurtulmuş ta Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te dile getirdi.
Taşkent'te düzenlenen Parlamentolar Arası Birlik Genel Kurulu'nda Numan Bey aynen şöyle dedi;
"Hukuk belli gruplar için ayrıcalık sunan bir araç haline gelirse, ekonomi belli çevrelerin kazanımlarını artıran bir sistem olarak görülürse ve siyaset güç odaklarının çıkarlarını koruyan bir mekanizmaya dönüşürse, o zaman toplumların dengesi bozulur, devletler zayıflar, küresel çatışma ve savaş tehditleri ortaya çıkar"
Evet, hem devletimizin hem de milletimizin dengesi bozuldu. Ekonomi ise zaten bozukta.
Öylesine bozuldu ki, İmamoğlu'nun gözaltına alınmasını izleyen 24 saatte yapılan paylaşımların üçte birinin bot hesaplarca üretildiğini belirten İçişleri Bakanlığı 18,6 milyon tweet'i analiz ettiğini duyurdu. Emniyet teşkilatının 250 bin elektronik kelepçe ihalesi açtığı haberleri ise henüz teyit edilmedi.
Mevzu yolsuzluk mu?
Yaşadığımız şu sürecin asıl sorusu budur ve mutlaka cevaplanmalıdır.
Örneğin AKP TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik yolsuzluk soruşturmasına ilişkin, "İnsan biraz utanır, insan biraz ar duyar, mahcup olur, yüzü kızarır. Yolsuzluktan, hırsızlıktan bir soruşturma yürütülüyor, insan iddialara bari cevap verir." dedi.
Evet, bizde iddialara cevap bekledik. Neden vermediniz?
İstanbul'da 1994'te başlayan 'AK belediyecilik' anlayışına 2019'da milletimiz, 'artık yeter' diyerek son verdi.
İBB Teftiş Kurulu tarafından başlatılan yolsuzluk soruşturması kapsamında hazırlanan ve 30 milyar TL'lik kamu zararını ortaya koyan 36 dosyaya 2020 yılının aralık ayında İçişleri Bakanlığı tarafından el konulmuştu. Dosyalar, 12 Ocak 2021 günü İçişleri Bakanlığı müfettişlerine devredildi.
Şimdi de İçişleri Bakanlığı'nın el koyduğu 36 dosyadan beşinin üzerinin kapatıldığı ortaya çıktı.
Önceki İçişleri Bakanı AKP'li Süleyman Soylu'nun imzasıyla yolsuzluk dosyalarına dair "İşleme konulmama" kararı verildi.
İBB, Soylu'nun imzası bulunan Bakanlık kararına karşı Danıştay'a itiraz etti. İçişleri Bakanlığı, 31 yolsuzluk dosyası için de aradan üç yıl geçmesine rağmen sessizliğini koruyor.
Buyurun! Mevzu İBB'de yolsuzluk ise cevap verin.
Erdoğan geçmişini unuttu
Sayın Erdoğan'a da, İBB koltuğundayken aynı başlıklar ile onlarca dava açıldı. Ama Sayın Erdoğan bir sabah ansızın evinden, eşi ve çocukları önünde yüzlerce polis eşliğinde alınıp, götürülmedi. Tutuksuz yargılandı.
Sayın Erdoğan 1998 yılında görevden uzaklaştırıldığında şöyle diyordu:
"Hukukun siyasallaştırması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi, hukuksuz yaşayamaz. Hürriyetlerin kullanılmadığı bir demokrasi düşünülemez. Ve hürriyetler, ancak hukuk yoluyla garanti adına alınabilir…
Tuttukları bu yol yanlış yoldur, çıkmaz sokaktır. Çünkü adalet, gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacak. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur…
Ben İstanbul'un seçilmiş belediye başkanıyım
Hukuk siyasallaştırılmış, yargı siyasete alet edilmiştir
Karanlık bir güç ve iktidar, yargıyı etkisi altına aldı
Yargı, artık baskıcı bir rejimin aleti olmuştur!
Sadece ben değil, sanatçılar, siyasetçiler gazeteciler de yargı önüne çıkarılıyor.
Ülkemizin insanı özgürce haykırabilmeli, düşüncesini açıklayabilmelidir.
Seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını anlayınca bunu yaptılar!
Provokasyona gelmeyeceğiz ama baskıya da boyun eğmeyeceğiz."
Ve bugün
Aynı Erdoğan bugün daha iddianamesi tamamlanmamış yargıdaki dosya hakkında: "Yaşananlar hukukun üstünlüğünün Türkiye'de artık egemen olduğunun en somut göstergesidir…
Korkunun, paniğin, telaşın ecele faydası yoktur. Görünen köy kılavuz istemez. Zaten buna ihtiyaç da duymaz. Ortaya çıkanlar, ortaya çıkacakların habercisidir. Ne yaparsanız yapın, adaletin tecellisine engel olamazsınız' diyor.
98'deki Erdoğan ne diyordu?
Seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını anlayınca bunu yaptılar!
1998'de Erdoğan'a destek için Saraçhane'ye giden Mevlüt Aktaş'ın oğlu, Ekrem İmamoğlu için gittiği Saraçhane'de tutuklandı.
Mevlut Aktaş; "Oğluma önce 'gitme' dedim. Bana, 'sen de, Erdoğan için gitmemiş miydin?' deyince bir şey diyemedim' itirafında bulundu.
Daha fazla söze gerek var mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025