Avrupa'yı nasıl bilirsiniz, diye sorsanız kısaca şöyle derim; Türk-İslam düşmanı.
Bin yıl yıl önce bizleri bu coğrafyadan atmak, yok etmek, katletmek için onlarca kez geldiler başaramadılar. Yüz yıl önce yine aynı amaç için geldiler başaramadılar.
Bu milletin üzerine sadece ordular ile gelmediler. İnançlarını bize benzeterek, bizden görünerek, içimizden satın aldıkları ile bize milli, manevi zehirler verip, kendilerine benzetmek için geldiler.
O günden bugüne siyasi, dini, ekonomik ve sosyal olarak Türkiye Cumhuriyeti aleyhine ne kadar gelişme varsa onu desteklediler. Herhangi bir olumsuzluk yoksa olumsuzluk yaratıp yine bize çok yönlü saldırdılar.
Ülkemiz aleyhine her türlü terör örgütlerine sahip çıktıkları gibi bizzat ta organize edip üzerimize saldılar.
Asya ve Ortadoğu'dan kendilerine yönelik başta terör ve mülteci istilası olmak üzere her türlü tehdidi Anadolu coğrafyasında karşıladılar.
Özetle Haçlı dünyasından, bize 'hayır' gelmesi mümkün değildir ve NAS'a aykırıdır.
AB'de, bizi istemiyor
Papa'sından devlet başkanlarına, parti liderlerinden sokaktaki vatandaşlarına kadar batı, Türkiye'yi istemiyor.
Vatikan'ın bin yıldır Türkler, 100 yıldır Türkiye hakkında söylemleri arşivlerde mevcut. Dinler arası diyalog, milenyum ile Asya ve Türkiye'nin Hıristiyanlaştırılması (kimliksizleştirilmesi) süreçleri de malum.
Batıdaki Türk-İslam karşıtı gösteriler, çıkarılan kanunlar ve Kuran ve Peygamber Efendimize karşı bitmeyen İslam düşmanlığı ortada.
Siyasi olarak ise AB devletlerini yönetenler net, açık, anlaşılır bir dil ise 'Türkiye, AB üyesi olamaz' dediler.
En son Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ve Almanya'nın eski Başbakanı Angela Merkel; 'Türkiye bütün koşulları yerine getirse de almayız' dedi.
2018 Avrupa Parlamentosu'ndaki en büyük grup olan Hristiyan demokrat Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) lideri olan Weber; "Komisyona başkanlık edersem, Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağını söylemek gibi bir görevim var" dedi.
En sıcak açıklamayı ise Avrupa Birliği Türkiye Raportörü Sanchez yaptı: "Göç ve savunma sanayiinde belki işbirliği yaparız ama Türkiye'yi AB'ye almayız, biz demokrasi kulübüyüz".
Erdoğan ve iktidarının AB aşkı
Her şey bu kadar net iken Sayın Erdoğan'ın, AB aşkı hiç bitmedi. Daha doğrusu nefretten doğan aşkı hiç bitmedi.
En son Sayın Erdoğan;
'AB'nin güvenliği Türkiye'den başlar',
"Türkiyesiz Avrupa'nın güvenliği olamaz"
"Avrupa'nın ülkemize olan ihtiyacı ikrar edilmeye başlandı"
Avrupa ülkeleri ve birlikle ilişkilerini ilerletmeye hazırız"
"Türkiye'nin istikrarlı şekilde izlediği stratejik yaklaşımın Avrupalı mevkidaşlarımızın politikalarına yön vereceğine inanıyorum" cümlelerine kurdu.
Aynı Erdoğan 2020 yılı 30 ağustosunda Haçlıya karşı kazandığımızın zaferin bayramını kutladığımızı gün şöyle diyordu:
"Yunan halkı muhteris ve kifayetsiz yöneticileri yüzünden başlarına geleceklerini kabul ediyor mu?
Fransız halkı muhteris ve kifayetsiz yöneticileri yüzünden ödeyecekleri bedelleri biliyor mu?
Bugün de girdiğimiz yolda her türlü bedeli ödemeye kararlıyız. Aksi takdirde bizi bu topraklarda bir gün dahi barındırmayacaklarının farkındayız.
Ellerinden gelse bu millete bir nefes hava, bir yudum su, bir lokma ekmek vermeyeceklerin kuşatması altında olduğumuzun bilincindeyiz."
Yine 2020 yılı 80 darbesinin yıl dönümünde Sayın Erdoğan şunları söylüyordu:
"Bunların derdi ne AK Parti'yledir ne Tayyip Erdoğan'ladır. Bunların derdi milletimizin kendisiyledir. Toprağından devletine kadar Türkiye'nin varlığıyladır. AK Parti ve Tayyip Erdoğan üzerinden Türkiye'yi teslim almak diz çöktürmek için her yolu deniyorlar".
26 yıl geriye gidelim
Tarihler 1996'yı gösteriyordu. İBB Başkanı olan Sayın Erdoğan adeta merkezi hükümete ayar veriyor ve şu cümleleri kuruyordu;
"AB'ye girmek için koşturuyorlar. Onlar, bizi almamayı düşünüyorlar. Eee biz de, girmemeyi düşünüyoruz. AB'nin asıl adı Katolik Hıristiyan Devletler Birliği'dir".
5 yıl daha geri gidelim
Sayın Erdoğan, partisinin toplantısında Fatiha suresinin tefsirini yaparak 'yoldan sapanlar ve gazaba uğrayanlar ile asla birlikte olmayacaklarını' NAS ile dile getiriyordu.
Sayın Erdoğan'ın Milli Görüş'ten dava arkadaşı Abdullah Gül, 8 Mart 1995'te TBMM'de yaptığı konuşmada, gümrük birliğine atılan imzaya karşı çıkarak şöyle diyordu; "Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir. Çünkü Avrupa Birliği bir Hıristiyan birliğidir. Bunu biz söylemiyoruz, Avrupa'da herkes söylüyor, herkes biliyor."
İşte bu nefret 2002 yılı ile aşka dönüştü. O aşkın devlet ve milletimize neler kaybettirdiğini merhum Prof. Dr. Haydar Baş tek tek şöyle sıralamıştı:
1- Millet olma vasfı ciddi anlamda zarar görmüştür.
2- Ulusal bütünlüğümüz, güvenliğimiz, bağımsız duruşumuz yaralanmıştır.
3- Ekonomi alanında ciddi kayıplar söz konusudur.
4- Dini sahada verilen tavizler milletin kimyasını bozdu.
5- Sosyal ve kültürel kayıplar, insan malzememizi bozmuştur."
Yarın devam edecek…
Bin yıl yıl önce bizleri bu coğrafyadan atmak, yok etmek, katletmek için onlarca kez geldiler başaramadılar. Yüz yıl önce yine aynı amaç için geldiler başaramadılar.
Bu milletin üzerine sadece ordular ile gelmediler. İnançlarını bize benzeterek, bizden görünerek, içimizden satın aldıkları ile bize milli, manevi zehirler verip, kendilerine benzetmek için geldiler.
O günden bugüne siyasi, dini, ekonomik ve sosyal olarak Türkiye Cumhuriyeti aleyhine ne kadar gelişme varsa onu desteklediler. Herhangi bir olumsuzluk yoksa olumsuzluk yaratıp yine bize çok yönlü saldırdılar.
Ülkemiz aleyhine her türlü terör örgütlerine sahip çıktıkları gibi bizzat ta organize edip üzerimize saldılar.
Asya ve Ortadoğu'dan kendilerine yönelik başta terör ve mülteci istilası olmak üzere her türlü tehdidi Anadolu coğrafyasında karşıladılar.
Özetle Haçlı dünyasından, bize 'hayır' gelmesi mümkün değildir ve NAS'a aykırıdır.
AB'de, bizi istemiyor
Papa'sından devlet başkanlarına, parti liderlerinden sokaktaki vatandaşlarına kadar batı, Türkiye'yi istemiyor.
Vatikan'ın bin yıldır Türkler, 100 yıldır Türkiye hakkında söylemleri arşivlerde mevcut. Dinler arası diyalog, milenyum ile Asya ve Türkiye'nin Hıristiyanlaştırılması (kimliksizleştirilmesi) süreçleri de malum.
Batıdaki Türk-İslam karşıtı gösteriler, çıkarılan kanunlar ve Kuran ve Peygamber Efendimize karşı bitmeyen İslam düşmanlığı ortada.
Siyasi olarak ise AB devletlerini yönetenler net, açık, anlaşılır bir dil ise 'Türkiye, AB üyesi olamaz' dediler.
En son Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ve Almanya'nın eski Başbakanı Angela Merkel; 'Türkiye bütün koşulları yerine getirse de almayız' dedi.
2018 Avrupa Parlamentosu'ndaki en büyük grup olan Hristiyan demokrat Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) lideri olan Weber; "Komisyona başkanlık edersem, Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağını söylemek gibi bir görevim var" dedi.
En sıcak açıklamayı ise Avrupa Birliği Türkiye Raportörü Sanchez yaptı: "Göç ve savunma sanayiinde belki işbirliği yaparız ama Türkiye'yi AB'ye almayız, biz demokrasi kulübüyüz".
Erdoğan ve iktidarının AB aşkı
Her şey bu kadar net iken Sayın Erdoğan'ın, AB aşkı hiç bitmedi. Daha doğrusu nefretten doğan aşkı hiç bitmedi.
En son Sayın Erdoğan;
'AB'nin güvenliği Türkiye'den başlar',
"Türkiyesiz Avrupa'nın güvenliği olamaz"
"Avrupa'nın ülkemize olan ihtiyacı ikrar edilmeye başlandı"
Avrupa ülkeleri ve birlikle ilişkilerini ilerletmeye hazırız"
"Türkiye'nin istikrarlı şekilde izlediği stratejik yaklaşımın Avrupalı mevkidaşlarımızın politikalarına yön vereceğine inanıyorum" cümlelerine kurdu.
Aynı Erdoğan 2020 yılı 30 ağustosunda Haçlıya karşı kazandığımızın zaferin bayramını kutladığımızı gün şöyle diyordu:
"Yunan halkı muhteris ve kifayetsiz yöneticileri yüzünden başlarına geleceklerini kabul ediyor mu?
Fransız halkı muhteris ve kifayetsiz yöneticileri yüzünden ödeyecekleri bedelleri biliyor mu?
Bugün de girdiğimiz yolda her türlü bedeli ödemeye kararlıyız. Aksi takdirde bizi bu topraklarda bir gün dahi barındırmayacaklarının farkındayız.
Ellerinden gelse bu millete bir nefes hava, bir yudum su, bir lokma ekmek vermeyeceklerin kuşatması altında olduğumuzun bilincindeyiz."
Yine 2020 yılı 80 darbesinin yıl dönümünde Sayın Erdoğan şunları söylüyordu:
"Bunların derdi ne AK Parti'yledir ne Tayyip Erdoğan'ladır. Bunların derdi milletimizin kendisiyledir. Toprağından devletine kadar Türkiye'nin varlığıyladır. AK Parti ve Tayyip Erdoğan üzerinden Türkiye'yi teslim almak diz çöktürmek için her yolu deniyorlar".
26 yıl geriye gidelim
Tarihler 1996'yı gösteriyordu. İBB Başkanı olan Sayın Erdoğan adeta merkezi hükümete ayar veriyor ve şu cümleleri kuruyordu;
"AB'ye girmek için koşturuyorlar. Onlar, bizi almamayı düşünüyorlar. Eee biz de, girmemeyi düşünüyoruz. AB'nin asıl adı Katolik Hıristiyan Devletler Birliği'dir".
5 yıl daha geri gidelim
Sayın Erdoğan, partisinin toplantısında Fatiha suresinin tefsirini yaparak 'yoldan sapanlar ve gazaba uğrayanlar ile asla birlikte olmayacaklarını' NAS ile dile getiriyordu.
Sayın Erdoğan'ın Milli Görüş'ten dava arkadaşı Abdullah Gül, 8 Mart 1995'te TBMM'de yaptığı konuşmada, gümrük birliğine atılan imzaya karşı çıkarak şöyle diyordu; "Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir. Çünkü Avrupa Birliği bir Hıristiyan birliğidir. Bunu biz söylemiyoruz, Avrupa'da herkes söylüyor, herkes biliyor."
İşte bu nefret 2002 yılı ile aşka dönüştü. O aşkın devlet ve milletimize neler kaybettirdiğini merhum Prof. Dr. Haydar Baş tek tek şöyle sıralamıştı:
1- Millet olma vasfı ciddi anlamda zarar görmüştür.
2- Ulusal bütünlüğümüz, güvenliğimiz, bağımsız duruşumuz yaralanmıştır.
3- Ekonomi alanında ciddi kayıplar söz konusudur.
4- Dini sahada verilen tavizler milletin kimyasını bozdu.
5- Sosyal ve kültürel kayıplar, insan malzememizi bozmuştur."
Yarın devam edecek…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025