Cumhurbaşkanı Erdoğan dün partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Yarın, DEM heyetini kabul ederek hem kendileriyle görüşecek hem de terörsüz Türkiye hedefine ulaşma irademizi teyit edeceğiz" demişti.
İBB Başkanı İmamoğlu'nun tutuklanması, sonrasında yaşanan protesto eylemleri ve de Bahçeli'nin rahatsızlığı sebebiyle sekteye uğrayan sürecin böylece devam ettiğini öğrenmiş olduk.
İmralı heyeti bugüne kadar iki kez TBMM'de bulunan siyasi partileri turladı.
O turlar kapsamında AKP meclis yönetimi ve genel başkan yardımcıları ile görüşmeler gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüşmeleri bekleniyordu.
Heyetin Erdoğan ile yapacağı görüşme sonrası 4'üncü kez İmralı'ya gideceği ifade ediliyor.
Burada, Cumhurbaşkanının, Türkiye'de resmi olarak siyaset yapan bir siyasi partinin temsilcileriyle görüşmesi elbette ki doğaldır ve olması gerekendir. Fakat DEM Partilerden oluşan İmralı heyetiyle görüşülürken, gerçekten DEM Parti ile mi görüşülüyor ya da DEM Parti üzerinden terörist başı Öcalan'la mı görüşülüyor?
Görüşülen görünüşte DEM Partililer olarak gözükse de gerçekte muhatap alınan kişi PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan.
Bu noktada her zaman yaptığımız bir eleştiriyi hükümet yetkililerine bir kez daha yöneltmek durumundayız: Hükümet yetkililerinin birçok kez ifade ettiği gibi eğer Türkiye'de PKK terörü ayakkabı numaraları bilinecek kadar bittiyse, Türkiye'yi yönetenler olarak sizler niye bir terörist başını muhatap alıyorsunuz?
Terör eğer mücadele edilerek, ya da toplumun terörün etkisinden tamamen kurtulması sağlanarak bitirilirse, bunun sonucunda bir "terörsüz Türkiye"den bahsedebiliriz. Peki, terörün başı muhatap alınarak bir süreç yürütülüyorsa sizce bu terörü bitirir mi, yoksa daha da güçlü bir hale mi getirir?
Terörden büyük darbeler yemiş bir ülkenin bir vatandaşı olarak elbette ki terörsüz bir Türkiye arzu ettiğimiz bir neticedir, ama bizler, terörle müzakere edilerek ülkemiz ve milletimiz adına olumlu bir sonuca ulaşabileceğimizi zannetmiyoruz.
Ülkemizin yıllardır yaşadığı sorun asla Kürt sorunu değildi ve hiçbir zaman olmadı; yaşanan sorun terör sorunuydu ve hükümet bunun bittiğinden bahsediyordu.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı Öcalan çağrısıyla başlayan süreç, terörist başı Öcalan'ın naklen yaptığı çağrıyla devam etmişti.
Bahçeli'den bir süredir rahatsızlığı sebebiyle bu konuda herhangi bir açıklama yoktu. Son olarak yaptığı açıklamada, Öcalan'ın PKK'yı feshetmesi için yapılacak kongre hakkında tarih ve yer paylaştı. Bahçeli, kongre için 4 Mayıs tarihini işaret edip, "Teklifimiz, Muş'un Malazgirt ilçesinde PKK'nın kongresini toplayarak fesih tartışmalarına son noktayı koyması ve bu işi bitirmesidir" ifadelerini kullandı.
Düşünebiliyor musunuz, 1980'li yılların başından bu yana Türkiye'nin baş belası olan bir terör örgütüne Türkiye'nin bir ilinde kongre yapması teklif ediliyor!
Ve bu teklifi yapan da Türkiye'de milliyetçi bir söylemle siyaset yapan bir partinin genel başkanı. Bakalım, daha neler göreceğiz?
PKK'nın kendisini feshetmesi konuşulurken, Suriye'deki PKK unsurlarının bu sürece kendilerini dahil etmediklerini zaten bizzat elebaşlarından duymuştuk. Mazlum Abdi, Salih Müslim gibi isimler Öcalan'ın bu çağrısının kendileriyle alakalı olmadığını söylemişlerdi. Siz istediğiniz kadar "Öcalan'ın çağrısı PKK'nın tüm bileşenlerini kapsıyor" deyip durun, adamlar diyor ki, "Bu çağrı bizi kapsamaz."
Bu noktada Suriye PKK'sından yeni açıklamalar da gelmeye devam ediyor.
Bildiğiniz gibi Suriye'deki PKK kendisini YPG, PYD, SDG gibi farklı isimlerle ifade ediyor. Kendilerince resmi isimleri ise, Rojava Özerk Yönetimi…
Siz "Suriye'nin toprak bütünlüğü" diyorsunuz, adamlar "Biz özerk yönetimiz" diyor. Rojava sözde Özerk Yönetim Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ehmed, bakın neler söylüyor:
"Özerk yönetim kırmızı çizgilerinden taviz vermeyecek."
"ABD'nin ateşkes sürecinde önemli bir rolü oldu."
""Bileşenlerin kültürel ve ulusal haklarından, din özgürlüğünden, anadilde eğitim hakkından, siyasal haklardan, ademi merkeziyetçi yönetim sisteminden vazgeçilmesi mümkün değildir. Bu konular müzakere konusu değil ve hiçbir taviz verilmeyecektir."
"Temel noktalar korunacak ve anlaşmalar sağlanacak. İç güvenlik ve ekonomik konulardan da vazgeçilmeyecek."
PKK'nın Suriye kolu elebaşları bunları söylüyor.
Bizler silah bırakmalarını bekliyoruz, adamlar Suriye'deki Şara yönetimiyle ABD arabulucuğuyla yaptıkları 8 maddelik anlaşmayla, silah bırakmama konusunda ve yukarıda İlam Ehmed'in saydığı konularda garanti almış vaziyetteler.
Bağımlı bir siyaset anlayışıyla Suriye'de geldiğimiz nokta bu, eğer yine aynı bağımlı anlayışla Öcalan süreci devam ettirilerek Türkiye'de de Suriye'de olduğu gibi bir takım tavizler verilirse, işte o zaman geri dönüşü imkansız sonuçlarla karşılaşabiliriz.
Unutmayalım, bizi bu kritik coğrafyada tutan şey, Atatürk'ün ortaya koyduğu üniter yapı ve Türk milleti çatısı altında birlik beraberliğimizdir.
Aman dikkat! Bizden uyarması…
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025