Türkiye'de demokrasinin çok ciddi yara aldığı günlerden geçiyoruz. Halbuki demokrasinin gereği eleştirilere açık olunsa, oluşan fikir zenginliği ülkemizi çok daha güzel yarınlara götürebilir. Esasen eleştirilere kapalı olmak, siyasi iradenin, oluşan sorunlara bir çözüm üretememesinin de bir neticesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel'in Saraçhane'de yaptığı boykot çağrısını şu sözlerle eleştirdi:
"Ana muhalefetin başındaki zat tüm medya gruplarını Batı'ya şikayet ediyor. Bu gençleri sokağa dökmek, sana hiçbir şey kazandırmayacağı gibi kaybettirecektir."
"Gençleri sokağa dökmek" ifadesi hoş bir ifade değil.
İnsanların, iktidarın politikalarına tepki göstermek için sokağa çıkıp eylem gerçekleştirmeleri anayasal bir haktır. İktidarların, tüm eleştiri kapılarını kapattığı durumlarda, insanlar eleştirilerini ve tepkilerini demokrasinin gereği direkt olarak sokağa çıkarak ifade ederler. Anayasa'nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır.
Üstelik gençleri sokağa çıkaran şey; CHP liderinin çağrısı değil, İmamoğlu'nun önce diplomasının iptal edilmesi, sonra kalabalık bir polis ekibiyle gözaltına alınması, ardından da tutuklanmasıdır. Tepkinin nedeni, cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuş, iktidarın rakibi konumunda olan bir kişiye yapılan uygulamalardır.
Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir.
Yoksa o protesto eylemlerine katılanların hepsi oy anlamında İmamoğlu'nu destekleyenler de değildir. Saraçhane meydanında ve Türkiye'nin diğer illerinde yapılan eylemlerde, sadece CHP'liler değil, farklı farklı partilerden de insanlar katılım sağlamışlardır. Hatta AKP tabanından da birçok kişinin olduğu ifade ediliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasının devamında, "Sorumsuz boykot çağrılarıyla tüccarın işiyle oynayan, sanayiciyi, girişimciyi batırmak için adeta çabalayan muhteris siyasetçilere prim vermeyeceğiz" ifadesini kullandı.
İktidar, İmamoğlu'nun gözaltı ve tutuklanma sürecinde yaşanan dolar, enflasyon artışlarını, uluslararası bankaların olumsuz açıklamalarını, firmaların gördükleri zararı Özel'in boykot çağrısına bağlıyor. Halbuki, asıl sebep, özellikle dış basın tarafından, iktidarın siyasi rakibini devre dışı bırakma çabası olarak değerlendirildi. Raporlarda, siyasi belirsizlikten, demokrasideki gerilemeden bahsedildi.
İmamoğlu tertemizdir demiyoruz elbette, adil ve tarafsız bir yargıyla bunun değerlendirilmesi lazım, ama buradaki problem, 35 yıl bekleyip İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ettikten hemen sonra diplomasının iptal edilmesi, yolsuzluk ve terör soruşturmalarının bundan sonra gündeme gelmesi.
Üstelik iktidarın belediyeleri için de yolsuzluk iddiaları mevcutken, sadece muhalefet partilerinin belediyelerine yönelik soruşturmaların yapılması da, yürütülen sürecin tarafsız olmadığı görüntüsünü veriyor.
Bu arada, cezaevinde tutuklu durumda olan Zafer Partisi genel Başkanı Ümit Özdağ'dan da haber var. Cezaevine ziyarete giden CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül, Ümit Özdağ'ın şu mesajlarını iletti:
"65 gün oldu. Benim iddianamem niye hazır değil? Ben niye buradayım? Ben neden burada olduğumu keşke bilsem. Böyle bir cezanın hukukta yatarı yok. Ben artık tahammül edemiyorum. Bugünden itibaren Artık kantinden yemek yemeyeceğim. Bakanlığın verdiği yemekleri yemeyeceğim. Kendi imkânlarımla orucumu tutacağım. Ama bu böyle giderse bayramdan sonra ben artık açlık grevine başlayacağım, tahammül edemiyorum artık. Yasaları vücudumla protesto edeceğim. Yasaları beynimle çözemiyorum. Benim burada bulunmamam lazım… Ben bir siyasi partinin genel başkanıyım. Görüş ve düşüncelerimizi ben söylemeyeceksem kim söyleyecek?"
Yılların duayen siyasetçisi ve aynı zamanda sevilen bir akademisyen olan Prof. Dr. Ümit Özdağ 22 Ocak'tan bu yana cezaevinde, ortada ne bir iddianame var, ne de yargılama. Böyle olmamalı!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) 5. Olağan Toplantısında yaşanan bu süreci şu şekilde değerlendiriyor:
(İmamoğlu'nun tutuklanmasına ilişkin) "Ben kişisel olarak inandığımı söylüyorum; Sayın cumhurbaşkanının binlerce hakim ve savcı adayını toplayıp onların atama kurasını yaptığı bir ortamda bu hakim ve savcılığın kurumsal olarak bağımsız kaldığı düşüncesinde olamam. Neyi konuşabiliriz, tarafsızlığını. Peki tarafsızlığını konuştuğumuzda bir belediye başkanının kitaplar dolusu yolsuzlukları varken yargılanmayıp bir başka belediye başkanının gizli tanıklarla, iftiraya dayalı delil sayılan ifadelerle yargılanmasını nereye koyabiliriz? Hiçbir yere koyamayız."
İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla birlikte toplum nezdinde oluşan siyasi tablonun aslında iktidarın zararına olduğunu ifade eden BTP lideri "Bunu bile bile neden yapıyorlar" sorusuna, "Bu sürecin muhalefete hiçbir zararı yok kârı var, iktidara hiçbir kârı yok zararı var. Peki bunu bile bile niye yapıyorlar? Toplumu germek istiyorlar" şeklinde cevap verdi.
Peki, bu gerginliğin ülkemize ve milletimize bir faydası var mı? Elbette ki yok. Ülkemizin gerginliğe değil, birlik ve beraberliğe ihtiyacı var.
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Yargı, muhalefeti cezalandırma aracı mı? / 18.03.2025
- Trump planı mı, Mısır planı mı? / 15.03.2025
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025