Türkiye olarak oldukça kritik ve bir o kadar da tehlikeli bir dönemden geçiyoruz.
İktidar sahiplerinin, tüm propaganda imkanlarına rağmen, her türlü yetkiye sahip olmalarına rağmen kendi politikalarını eleştiren muhalefet partilerine, basın-yayın kuruluşlarına, yazarlara, yorumculara baskı uyguladığı bir dönemi yaşıyoruz.
Halbuki anayasamızda vurgulanan "sosyal demokratik hukuk devleti" tanımı gereği, muhalefetin görevi hükümeti eleştirmek, medya basın oranlarının görevi de vatandaşların sesi olmaktır. Vazifelerini yapanlar adeta, "Sen niye vazifeni yapıyorsun?" diye suçlanıyor.
Muhalefet, iktidarla bir olur, hataları görmezden gelirse, medya basın organları da iktidarın şakşakçılığını yaparsa, söyler misiniz vatandaşların sorunlarını kim gündeme getirecek? Böyle bir körler-sağırlar tablosunda ülke ve millet yararına bir çözüm çıkabilir mi? Bu sebeple ülkemizde sorunlar büyümeye devam ediyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin İzmir İl Kongresi'nde yaşadığı sorundan da yola çıkarak şunları söyledi:
"Trabzon'da bir konuşma yapıyorum, gecesine bir linç kampanyası başlıyor. Hüseyin Baş hakkında soruşturma açılmış… Hakkımızda yurt dışına çıkış yasağı ve her hafta imza atacaksınız şartı getirilmiş. Gittik ilk imzayı attık, ikinci imzayı attık. Cumhurbaşkanı'na hakaret soruşturmasında Adalet Bakanlığı'nın kovuşturma izni vermesi gerekiyor. Onu bekliyoruz."
"Bakanlık bir imza atacak, daha sonra savcılık da iddianame hazırlayıp imza atacak ve ben yargılanacağım. Bu iki imza atılana kadar ben adli kontrol şartı için dokuz imza attım, kim bilir kaç tane daha imza atacağım. Bu adalet mi?"
"Bütün bunlarla toplumumuza 'Ben istediğimi tutuklarım, yurt dışına çıkmasını yasaklarım, istediğime istediğim yaptırımı uygularım, istediğimi sınır dışı da ederim, istediğimi vatan haini de ilan ederim, siz de hiçbir şey diyemezsiniz' diye bir mesaj veriliyor."
Peki neden BTP lideri Hüseyin Baş'a ortada hiçbir suç unsuru yokken adli kontrol ve yurt dışı yasağı getirildi, neden ülkemizin duayen siyasetçilerinden Ümit Özdağ tutuklandı ve neden diğer partilerin yetkilileri, yılların muhalif gazetecileri, programcıları hakkında soruşturmalar başlatılıyor?
BTP lideri Hüseyin Baş, burada iktidar ve destekçilerini endişelendiren tek konunun sadece son zamanlarda teröristbaşı Öcalan'la yürütülen PKK'yı silah bıraktırma süreci ya da Öcalan'ın serbest bırakılması konusu olmadığını söylüyor:
"Sürece başlarken, 'sürecin karşısındaki herkesi cezalandıracağız' dediler. Biz karşı çıkınca PKK silah bırakmaktan vaz mı geçecek? Bizim cezalandırılmamızın sebebini söyleyin. Ümit Özdağ bugün niye içeride? Ümit Özdağ, serbest bırakılmasına karşı çıkıyor diye Apo'yu serbest bırakamayacaklar mı? Bu muydu yani? Biz neye karşı çıkıyoruz, kimi rahatsız ediyoruz? Bunu bize anlatsınlar. Adamlar silah bırakacak, Türkiye terörsüz olacak ama tek engel Hüseyin Baş, tek engel Ümit Özdağ! Komediye bakar mısınız!"
BTP lideri asıl meselenin ne olduğunu şu cümlelerle özetliyor:
"Bunlar neden çekiniyor? Millet bunları desteklemiyor, toplum bunların arkasında değil. Ama toplumun birbirine bağlanma uçlarını kesiyorlar ki o toplum, yüzde 90 onun karşısında olduğunu fark edemesin. Yapmaya çalıştıkları bu."
Evet, iktidar, ekonomide sağlıklı bir çözüm ortaya koyamadı, vatandaşlar aç, yoksul, iç politikada, dış politikada hep çuvalladı, sınırlarımız terör devletleriyle doldu, yeni süreçlerle Türkiye'nin BOP kapsamında parça parça edilmesinin kapısı aralanıyor. İktidar nereden bakarsanız bakın dökülüyor.
BTP lideri Hüseyin Baş, bu karanlık tablodan kurtuluşun yol haritasını da anlatıyor:
"O zaman bize ne düşüyor? Bugün tek bir noktada birleşsek, Türkiye'nin yarınlarını yine kurtarırız. Bu ülkede hukuk ve adalet bütün iktidarların üzerindedir. Ben çağrı yapıyorum; Bütün muhalefet birleşelim ve tek bir şey söyleyelim iktidara; Sen istediğin kadar Cumhurbaşkanı ol, istediğin kadar seçim yap sadece yargıyı, kendi imkânlarından ayır ve bağımsız yap. Sonra ne halin varsa gör. Ne istiyorsan yap başka bir şey hiçbir şey istemiyoruz. Öyle bir şeye döndü ki; konuşamazsın, anlatamazsın…"
Evet, bugünkü sorunlara yol açan en önemli dönüm noktası 2010 anayasa değişikliği oldu. Yargının siyasetin kontrolüne girmesine sebep olan bu anayasa değişikliği esasen tüm erklerin tek kişide toplandığı partili cumhurbaşkanlığı sisteminin de basamağı oldu.
Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi yargı yeniden millet ve ülke yararına bağımsız olursa, siyaseti ve tüm kurumları denetlerse, adaleti yeniden tesis ederse, birçok şeyler yeniden düzelmeye başlar.
Yargının bağımsız olduğu, adaletin herkese eşit olduğu bir ülkede, kimse hak etmediği bir makamda oturamaz, kimse millete ait olan paraya, madenlere, topraklara çökemez, kimse ülkemizin ve milletimizin zararına olan ve geleceğimizi yok edecek olan yanlış adımları atamaz. Yeter ki adalet olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Yargı, muhalefeti cezalandırma aracı mı? / 18.03.2025
- Trump planı mı, Mısır planı mı? / 15.03.2025
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Trump planı mı, Mısır planı mı? / 15.03.2025
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025