Kendi düşen ağlasın!

Değerli okurlar, ömür su misali gelip geçiyor. İki günlük dünya, tasaya ne gerek var deriz bazen sessizce iç dünyamızda.

Ömür geçtiği doğru, fakat tasaya gerek var.

Evet, ülkemizin, gençliğimizin, çocuklarımızın, hepimizin geleceği için tasa ediyoruz.

Ara sıra düşünmüyor değilim, bu satırlarda ne zaman güzel şeyler yazmak nasip olur!

İnşallah diyelim.

Üzülüyor, kahrediyoruz bu cennet vatanda. Her gün cinayet, cinnet, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, çete, suiistimal ve dile getiremediğimiz ne kadar kötülük varsa toplumun içinde.

Vicdan sahibi herkes gibi biz de soruyoruz, nasıl oldu bu kadar çürümüşlük, ne oldu bize böyle?

Birazdan kısaca değineceğiz hatırlatmak anlamında bazı olaylara. Gerçekten çok unutkan bir millet haline geldik. Sebebini tahmin etmekle beraber hayretler içerisindeyim. Dünü hatırlamaz, yarınlara hiç ders çıkartamaz olduk.

Ülkemiz üzerinde hesabı olanların toplum mühendisleri, adeta oynuyor toplumun kılcal damarlarıyla!

Az önce ifade etmeye çalıştım, sorunlar yumağı bir ülkede yaşamaya çalışıyoruz. Toplumun çözüm bekleyen onlarca meselesi var. Öncelikle bir beraber olmamız gerekir. Fakat birçok meselenin temeli ekonomi.

Ekonomide estirilen bahar havası yalan rüzgârı gibi. İşveren sıkıntılı, çalışan mutsuz… Aslında toptan mutsuz ve umutsuz bir haldeyiz. 

Sadece geçtiğimiz bir ay içerisinde bize hükümet edenler, hükümet edemeyenler ve toplum hangi safta? 

Görelim!

Türk gençliğinin, ailelerin bahis bataklığına saplandığı, çocukların dayak yediği, uyuşturucu kullanımının ilköğretim düzeyine indiği, annelerin güvende yürüyemediği sokaklar, babaların evine ekmek getiremediği bu günlerde, sayın bakan da akıllı tahtadan bahsediyor.

Bir sabah uyandık 'kayyum' gündemi.

Bir sabah uyandık 'sağlık çetesi' gündemi.

Bir sabah uyandık 'laiklik' gündemi.

Bir sabah uyandık 'yeni zamlar' gündemi.

Bir sabah uyandık 'barış getireceğiz' gündemi.

Bir sabah uyandık 'bahis' gündemi.

Bir sabah uyandık 'vergi yüzsüzleri' gündemi.

Bir sabah uyandık 'asgari ücret' gündemi.

Üç ay öncesinden başlandı. İktidarın verdiği, vereceği ortada. Muhalefetin de vaadi açlık sınırının altında.

Bir sabah uyandık 'Kıbrıs' gündemi.

"Kıbrıs'ın 1 metresini vermek, Türkiye'yi vermektir." BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş.

Bir sabah uyandık 'Öcalan' gündemi.

Tüm bu olaylar yaşanırken AKP, CHP, MHP'nin tek gündemi Apo'nun serbest kalması. 

Unutulan binlerce şehit, binlerce gazi ve neredeyse 40 yıllık bir mücadele. 

İnan yazacak kelime bulamıyorum!

Anlayacağınız, Ankara'da iktidar ve muhalefetin gündemi yoğun!

Millete ait bir gündem var mı, ben göremedim, ya siz? 

Hatırlatmak istedim.

Bu arada hatırıma gelmişken ifade edeyim. 2002 yılında bir ortamda, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Evladım bu toplum çürümüş" sözünü hiç unutamıyorum. Ve başka bir uyarısı, "Bu milletin sahibi yok!"

Millet gerçek sahibine sahip çıkarsa, elbette o da milletine sahip çıkacaktır şüphesiz. 

Karşılıksız bizim dertlerimizi dert edinen, sıkıntılarımızı çözebilecek olan insanlarla beraber olmak zorundayız. Takım tutar gibi siyaset yapmaya gerek yok. Ülkenin her tarafı yangın yeri. Hamaset yapmıyoruz, bu gerçeği hep beraber yaşıyoruz.

Toplum olarak bize düşen de, çözümün adresi ile vazifemizi yapmaktır.

Başka bir bakış açısıyla, aslında ekonomik zorluklar toplumun ahlaki yapısını bozduğu gibi yozlaşmayı da tetikliyor.

Adeta insanlık ölüyor Türkiye'de. Acil önlem alınmazsa bir millet yok olacak!..

Batan bir ekonomide bizi idare edenler, Avrupa kapılarında çözüm arıyorlar. Yazık…

Son olarak ülke meselelerine doğru tespitlerle, doğru çözümler getiren 

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'a kulak verelim.

"El açtığınız, o dış güçlerde vaktiyle Prof. Dr. Haydar Baş'ı el üstünde tutarak bu noktaya geldiler, size de aynısını tavsiye ediyoruz. Çözüm arıyorsan Milli Ekonomi Modeli. Onun da adresi Bağımsız Türkiye Partisi."

Kendi düşen ağlamaz. 

Kendi düşen ağlasın!