Genel olarak Türk ve İslam tarihine ilişkin çok fazla yanlış bilinen ve doğru imiş gibi kabul edilen bilgiler mevcuttur.
Mesela Hulefai Raşidin olarak adlandırılan, dört Halife meselesi gibi.
Türklerin Anadolu'ya 1071 tarihinde girmiş olmaları gibi.
Göktürk Devleti'nin varlığı gibi.
Medeniyetin Batı'dan Doğu'ya doğru gelmiş sayıldığı gibi.
Yazı ve matbaanın yabancıların icadı olduğu gibi.
En çokta merak edilen ve tam olarak bilinmeyen bir diğer konu:
Türklerin Ehl-i Beyt ile olan bağlantısı ve muhteviyatı.
1-Hulefai Raşidin denilen silsile tarihsel yaşanmışlık olarak doğrudur ancak, hak değildir. Hak, yüce Allah'ın beyanı ve Peygamberimizin Gadir-i Hum'da ilan ettiği üzere, Hz. Ali'nindir.
2- Türk'ler Anadolu'ya iddia edildiği gibi 1071'de değil, tarihi yazıtlarla açığa çıktığı üzere, en az 9 bin yıl önce Orta Asya'dan gelip yerleşmişlerdir.
3-Tarih kitaplarında yer aldığı şekliyle Türk tarihinde, 'Göktürk Devleti' diye bir devlet hiçbir zaman olmamıştır.
Denebilir ki, böyle bir devletin olduğunu var saysak bunun ne zararı veya sakıncası olabilir.
Sakıncası şudur:
Orhun yazıtlarında Türklerden, 'ÖKÜK-TRÜK' diye bahseder.
Bununda gerçek anlamı ve okuma şekli; Rabbani Türk'ler, Allah'ını bilen ve ona iman eden Türk'lerdir.
Oysa bu anlama gelen, 'ÖKÜK-TRÜK' yazıtını Vilhelm Ludwig Peter Thomsen denen Danimarkalı bilim adamı, 'KÖK-TRÜK' olarak çevirdiği için bu çeviri zamanla, Göktürk olarak günümüze ulaşmıştır.
4-Medeniyetin Batı'dan gelmiş olduğuna dair yaygın kanaat.
Tümüyle yanlıştır ve doğrusu, Doğu Medeniyetidir.
5-Yazı ve matbaanın yabancıların eseri olduğuna ilişkin var olan ön kabulün de, hiçbir ilmi ve tarihsel mesnedi yoktur.
Doğrusu, yazı tarihte ilk kez Türk'ler tarafından 18 bin yıl evvel icat edilmiş ve Orhun yazıtlarıyla nihai sona ulaştırılmıştır.
Aynı şekilde kağıdı ve matbaayı da icat eden, Türk'lerdir.
Ve en çok merak edilen mevzu:
Türk'ler ile Ehl-i Beyt'in akrabalık bağları.
Gerçek tarihi bilgilere göre Sasani Hanedanlığına bağlı saraydan bir Prenses Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin ile evlendiriliyor.
Hz. Hüseyin Türk Kağanı İstemi Yabgu'nun kızı Şehri Banu Katun ile evleniyor ve bu evlilikten İmam Zeynel Abidin dünyaya geliyor.
Şehri Banu'nun soyu Ünlü Türk destan kahramanı Alp Urungu'ya kadar uzanmaktadır.
Dolayısı ile imam Zeynel Abidin baba tarafından Peygamberimize, Anne tarafından ise, Türk Kağanı İstemi Yabgu Kağana ve Alp Urungu' ya kadar uzanan bir soy bağına sahiptir.
Kerbela olayında Peygamberimizin evlatlarından 72 Ehl-i Beyt'in Yezit tarafından kalleşçe katledilmesi ve sadece Zeynel Abidin'in sağ kurtulması, asla tesadüf değildir.
Yezit'in Türk Kağan soyuna dokunamayışı, hem siyasi olarak bir Türk imparatorluğunun düşmanlığını kazanmama korkusu ve hem de o dönemin siyasi manevralarından birisi olarak görülmelidir.
Kerbela'da kundakta 6 aylık Peygamber torununa acımadan kıyan Yezit soysuzu, Türklerden korktuğu için ve 10 - 11 yaşlarında Türk soyundan gelen bir Ehl-i Beyt mensubu olan Zeynel Abidin'i, bu gerekçeyle sağ bırakmayı yeğlemiştir.
Zeynel Abidin'in, Azerbaycan, Horasan ve Türkistan da çok sevilmesinin altında yatan asıl neden, onun Türk coğrafyasında yetiştirilmiş olmasından kaynaklanır.
Türkistan da eğitilen ve büyütülen Zeynel Abidin, daha sonra Medine'ye ve Mekke'ye gönderilerek, kendisinden buralarda irşat görevine devam etmesi istenmiştir.
İmam Zeynel Abidin'in bu görevi ifa etmesi, Türk Horasan Erenlerinin eğitimi, maddi manevi desteği ile olmuştur.
Zeynel Abidin'in Türkistan, Horasan ve Azerbaycan yörelerinde bu kadar çok sevilmesinin nedeni de budur.
Türk'ler onun için; "Yezit ile su içmektense, Hüseyin ile ölmek güzeldir." diyerek bu felsefeyi kendilerine yol olarak seçmişlerdir.
İşin tam olarak nirengi noktası ise şudur:
Horasan'da yaşayan Türklerin ulularına bir haber ulaşmıştır.
Arap Yarım Adasında olağanüstü olaylar yaşanmakta ve oluk oluk mazlum kanı akıtılmaktadır.
Türk Kağanı İstemi Yabgu ise bu olayı ortalığı fazla hareketlendirmeden sesiz sedasız çözmek ve zulme dur demek için, küçük bir fedai ekibini görevlendirir.
Kerbela meydanında kuşatma altında susuz ve çaresiz bırakılan Hz. Hüseyin'i almak üzere, Horasan'dan binerler atlarına ve Kerbela çöllerine doğru yol alırlar.
Takvimler Muharrem ayının 9'unu gösterirken, yedi Türk Akıncısı Horasan'dan mazlumlara yardım için Kerbela' ya ulaşmış ve kuşatmayı yararak Hz. Hüseyin huzuruna gelmiştir.
Hz. Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir.
Hz. Hüseyin 7 Türk yiğidini karşısında gördüğünde çok sevinir ancak, onlardan aldığı, "Sizi Azerbaycan'a götürme emri aldık bizimle gelin" teklifini, tereddütsüz bir şekilde reddeder. Çünkü Hz. Hüseyin bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır. Ancak Hz. Hüseyin'in gelen Türk yiğitlerden bir isteği olur. Peygamber Torunu, "Milletinizin bendeki emaneti oğlum Zeynel Abidin çok hastadır onu alın götürün ve O, ulularınıza, size ve Türklere emanettir." der.
7 Türk akıncısı, Zeynel Abidin'i de yanlarına alarak yıldırım gibi geldikleri yoldan tekrar geriye, Horasan'a doğru yol alırlar.
Oğlunu Türklere emanet eden Hz. Hüseyin ellerini Arş-ı Ala'ya kaldırır ve Yaradana şöyle yakarır: "Yarabbi bu 7 yiğide, yedi devlet nasip eyle."
Bugün dönüp baktığımızda, Türkistan sahasından Balkanlara uzanan coğrafyada hür ve bağımsız yedi Türk Devleti'nin olduğunu görürüz.
Bu 7 Türk devletinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasını yüce Allah, Ehl-i Beyt torunu Mustafa Kemal Atatürk'e nasip eder.
Tarihte hiç bir olay tesadüfen gerçekleşmemiştir ve hiç bir Türk devleti, tesadüfen kurulmamıştır.
İşte bu 7 devletin yedi bayrağı, Hz. Hüseyin'in duasının kabulünün delili olarak semalarda dalgalanmaktadır.
Zeynel Abidin'den sonra ise Horasan'da İmam Ali Rıza (a.s.), ailesi, yakınları ve sevenleri ile tanışan Türkler, yaşamaya çalıştıkları tevhit inancını, Türk töresini ve ahlakını en mükemmel hali ile bu insanlarda gördüler. Bilmediklerini onlardan öğrendiler. Onları kendilerine rehber edindiler, örnek aldılar.
Türklerde Hz. Ali ve Ehl-i Beyt sevgisinin bir başka iki tarihi kökeni daha vardır.
Bunlarda biri, Hz. Hüseyin'in torunu Zeyd b. Ali'nin ve oğlu Yahya'nın Horasan'daki faaliyetleri esnasında Emevi valisi tarafından takip edilerek katledilmesi olayıdır.
Türk'ler için bu durum, muhtemelen Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki şehadetiyle de birleştirilerek, mazlumun yanında yer alma tavrıyla vazgeçilmez bir Emevî düşmanlığına dönüşmüştür.
Oğuz Kağan dedemizin şöyle bir Türklük duası vardır.
"Allah'ım! TÜRKÇE konuşulan, TÜRK'e yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar TÜRK'ün hükmü altında bırak!"
Selam olsun Ehl-i Beyt'e ve Ehl-i Beyt'i seven tüm dostlara.
Selam olsun Ehl-i Beyt soyundan gelen, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e.
Selam olsun Türk milletine gerçek manada Ehl-i Beyt sevgisini yayan, Prof. Dr. Haydar Baş'a.
Ve sözlerin en güzeli:
Ne mutlu Türküm diyene.
Mesela Hulefai Raşidin olarak adlandırılan, dört Halife meselesi gibi.
Türklerin Anadolu'ya 1071 tarihinde girmiş olmaları gibi.
Göktürk Devleti'nin varlığı gibi.
Medeniyetin Batı'dan Doğu'ya doğru gelmiş sayıldığı gibi.
Yazı ve matbaanın yabancıların icadı olduğu gibi.
En çokta merak edilen ve tam olarak bilinmeyen bir diğer konu:
Türklerin Ehl-i Beyt ile olan bağlantısı ve muhteviyatı.
1-Hulefai Raşidin denilen silsile tarihsel yaşanmışlık olarak doğrudur ancak, hak değildir. Hak, yüce Allah'ın beyanı ve Peygamberimizin Gadir-i Hum'da ilan ettiği üzere, Hz. Ali'nindir.
2- Türk'ler Anadolu'ya iddia edildiği gibi 1071'de değil, tarihi yazıtlarla açığa çıktığı üzere, en az 9 bin yıl önce Orta Asya'dan gelip yerleşmişlerdir.
3-Tarih kitaplarında yer aldığı şekliyle Türk tarihinde, 'Göktürk Devleti' diye bir devlet hiçbir zaman olmamıştır.
Denebilir ki, böyle bir devletin olduğunu var saysak bunun ne zararı veya sakıncası olabilir.
Sakıncası şudur:
Orhun yazıtlarında Türklerden, 'ÖKÜK-TRÜK' diye bahseder.
Bununda gerçek anlamı ve okuma şekli; Rabbani Türk'ler, Allah'ını bilen ve ona iman eden Türk'lerdir.
Oysa bu anlama gelen, 'ÖKÜK-TRÜK' yazıtını Vilhelm Ludwig Peter Thomsen denen Danimarkalı bilim adamı, 'KÖK-TRÜK' olarak çevirdiği için bu çeviri zamanla, Göktürk olarak günümüze ulaşmıştır.
4-Medeniyetin Batı'dan gelmiş olduğuna dair yaygın kanaat.
Tümüyle yanlıştır ve doğrusu, Doğu Medeniyetidir.
5-Yazı ve matbaanın yabancıların eseri olduğuna ilişkin var olan ön kabulün de, hiçbir ilmi ve tarihsel mesnedi yoktur.
Doğrusu, yazı tarihte ilk kez Türk'ler tarafından 18 bin yıl evvel icat edilmiş ve Orhun yazıtlarıyla nihai sona ulaştırılmıştır.
Aynı şekilde kağıdı ve matbaayı da icat eden, Türk'lerdir.
Ve en çok merak edilen mevzu:
Türk'ler ile Ehl-i Beyt'in akrabalık bağları.
Gerçek tarihi bilgilere göre Sasani Hanedanlığına bağlı saraydan bir Prenses Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin ile evlendiriliyor.
Hz. Hüseyin Türk Kağanı İstemi Yabgu'nun kızı Şehri Banu Katun ile evleniyor ve bu evlilikten İmam Zeynel Abidin dünyaya geliyor.
Şehri Banu'nun soyu Ünlü Türk destan kahramanı Alp Urungu'ya kadar uzanmaktadır.
Dolayısı ile imam Zeynel Abidin baba tarafından Peygamberimize, Anne tarafından ise, Türk Kağanı İstemi Yabgu Kağana ve Alp Urungu' ya kadar uzanan bir soy bağına sahiptir.
Kerbela olayında Peygamberimizin evlatlarından 72 Ehl-i Beyt'in Yezit tarafından kalleşçe katledilmesi ve sadece Zeynel Abidin'in sağ kurtulması, asla tesadüf değildir.
Yezit'in Türk Kağan soyuna dokunamayışı, hem siyasi olarak bir Türk imparatorluğunun düşmanlığını kazanmama korkusu ve hem de o dönemin siyasi manevralarından birisi olarak görülmelidir.
Kerbela'da kundakta 6 aylık Peygamber torununa acımadan kıyan Yezit soysuzu, Türklerden korktuğu için ve 10 - 11 yaşlarında Türk soyundan gelen bir Ehl-i Beyt mensubu olan Zeynel Abidin'i, bu gerekçeyle sağ bırakmayı yeğlemiştir.
Zeynel Abidin'in, Azerbaycan, Horasan ve Türkistan da çok sevilmesinin altında yatan asıl neden, onun Türk coğrafyasında yetiştirilmiş olmasından kaynaklanır.
Türkistan da eğitilen ve büyütülen Zeynel Abidin, daha sonra Medine'ye ve Mekke'ye gönderilerek, kendisinden buralarda irşat görevine devam etmesi istenmiştir.
İmam Zeynel Abidin'in bu görevi ifa etmesi, Türk Horasan Erenlerinin eğitimi, maddi manevi desteği ile olmuştur.
Zeynel Abidin'in Türkistan, Horasan ve Azerbaycan yörelerinde bu kadar çok sevilmesinin nedeni de budur.
Türk'ler onun için; "Yezit ile su içmektense, Hüseyin ile ölmek güzeldir." diyerek bu felsefeyi kendilerine yol olarak seçmişlerdir.
İşin tam olarak nirengi noktası ise şudur:
Horasan'da yaşayan Türklerin ulularına bir haber ulaşmıştır.
Arap Yarım Adasında olağanüstü olaylar yaşanmakta ve oluk oluk mazlum kanı akıtılmaktadır.
Türk Kağanı İstemi Yabgu ise bu olayı ortalığı fazla hareketlendirmeden sesiz sedasız çözmek ve zulme dur demek için, küçük bir fedai ekibini görevlendirir.
Kerbela meydanında kuşatma altında susuz ve çaresiz bırakılan Hz. Hüseyin'i almak üzere, Horasan'dan binerler atlarına ve Kerbela çöllerine doğru yol alırlar.
Takvimler Muharrem ayının 9'unu gösterirken, yedi Türk Akıncısı Horasan'dan mazlumlara yardım için Kerbela' ya ulaşmış ve kuşatmayı yararak Hz. Hüseyin huzuruna gelmiştir.
Hz. Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir.
Hz. Hüseyin 7 Türk yiğidini karşısında gördüğünde çok sevinir ancak, onlardan aldığı, "Sizi Azerbaycan'a götürme emri aldık bizimle gelin" teklifini, tereddütsüz bir şekilde reddeder. Çünkü Hz. Hüseyin bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır. Ancak Hz. Hüseyin'in gelen Türk yiğitlerden bir isteği olur. Peygamber Torunu, "Milletinizin bendeki emaneti oğlum Zeynel Abidin çok hastadır onu alın götürün ve O, ulularınıza, size ve Türklere emanettir." der.
7 Türk akıncısı, Zeynel Abidin'i de yanlarına alarak yıldırım gibi geldikleri yoldan tekrar geriye, Horasan'a doğru yol alırlar.
Oğlunu Türklere emanet eden Hz. Hüseyin ellerini Arş-ı Ala'ya kaldırır ve Yaradana şöyle yakarır: "Yarabbi bu 7 yiğide, yedi devlet nasip eyle."
Bugün dönüp baktığımızda, Türkistan sahasından Balkanlara uzanan coğrafyada hür ve bağımsız yedi Türk Devleti'nin olduğunu görürüz.
Bu 7 Türk devletinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasını yüce Allah, Ehl-i Beyt torunu Mustafa Kemal Atatürk'e nasip eder.
Tarihte hiç bir olay tesadüfen gerçekleşmemiştir ve hiç bir Türk devleti, tesadüfen kurulmamıştır.
İşte bu 7 devletin yedi bayrağı, Hz. Hüseyin'in duasının kabulünün delili olarak semalarda dalgalanmaktadır.
Zeynel Abidin'den sonra ise Horasan'da İmam Ali Rıza (a.s.), ailesi, yakınları ve sevenleri ile tanışan Türkler, yaşamaya çalıştıkları tevhit inancını, Türk töresini ve ahlakını en mükemmel hali ile bu insanlarda gördüler. Bilmediklerini onlardan öğrendiler. Onları kendilerine rehber edindiler, örnek aldılar.
Türklerde Hz. Ali ve Ehl-i Beyt sevgisinin bir başka iki tarihi kökeni daha vardır.
Bunlarda biri, Hz. Hüseyin'in torunu Zeyd b. Ali'nin ve oğlu Yahya'nın Horasan'daki faaliyetleri esnasında Emevi valisi tarafından takip edilerek katledilmesi olayıdır.
Türk'ler için bu durum, muhtemelen Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki şehadetiyle de birleştirilerek, mazlumun yanında yer alma tavrıyla vazgeçilmez bir Emevî düşmanlığına dönüşmüştür.
Oğuz Kağan dedemizin şöyle bir Türklük duası vardır.
"Allah'ım! TÜRKÇE konuşulan, TÜRK'e yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar TÜRK'ün hükmü altında bırak!"
Selam olsun Ehl-i Beyt'e ve Ehl-i Beyt'i seven tüm dostlara.
Selam olsun Ehl-i Beyt soyundan gelen, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e.
Selam olsun Türk milletine gerçek manada Ehl-i Beyt sevgisini yayan, Prof. Dr. Haydar Baş'a.
Ve sözlerin en güzeli:
Ne mutlu Türküm diyene.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- TÜRK milletine ters kelepçe! / 01.04.2025
- Türkler Ehl-i Beyt ile akrabadır / 31.03.2025
- Türk’ler Ehl-i Beyt İslam’ını kabul etmiştir / 30.03.2025
- İktidar çok tehlikeli oynuyor! / 26.03.2025
- Suriye için tek çözüm: Atatürk modeli / 25.03.2025
- Ne ekersen onu biçersin! / 24.03.2025
- Muhalefete tarihi görev: TEK ÇATI altında birleşin / 23.03.2025
- Türkiye’de sadece TÜRK’ler vardır! / 19.03.2025
- Ebu Suud’un Alevi katliamı fetvası / 18.03.2025
- Açlık sınırı 25, yoksulluk 80, ikramiye 4 bin lira! / 17.03.2025
- Türkler Ehl-i Beyt ile akrabadır / 31.03.2025
- Türk’ler Ehl-i Beyt İslam’ını kabul etmiştir / 30.03.2025
- İktidar çok tehlikeli oynuyor! / 26.03.2025
- Suriye için tek çözüm: Atatürk modeli / 25.03.2025
- Ne ekersen onu biçersin! / 24.03.2025
- Muhalefete tarihi görev: TEK ÇATI altında birleşin / 23.03.2025
- Türkiye’de sadece TÜRK’ler vardır! / 19.03.2025
- Ebu Suud’un Alevi katliamı fetvası / 18.03.2025
- Açlık sınırı 25, yoksulluk 80, ikramiye 4 bin lira! / 17.03.2025