Türkler, Ehl-i Beyt ile tanışmadan önce de Allah inancı olan bir milletti.
Türklere bir şeyi zorla kabul ettirmeniz, asla mümkün değildi.
Nitekim o dönemde ırzına, namusuna düşkün olduğu kadar vatan adını verdikleri topraklara da aşırı düşkün olan Türkler; Emeviler ve Abbasiler'in, "Müslüman olun" çağrılarına kulak vermemişlerdi.
Çünkü Türkler, bu kişilerin hayatlarına yansıyan İslam anlayışını hiçbir şekilde benimsememişlerdi.
Topraklarına girip savaşarak pek çok millete ya da topluluğa İslam'ı kabul ettirdiği zannedilen Emeviler ve Abbasiler de, Türk'leri İslam'a girmeye işte bu sebeplerden dolayı ikna edememişlerdi.
Birçok kez Türklerle karşı karşıya kaldıkları bilinen Emeviler ve Abbasiler, ya Türklere yenilmişler, ya da savaştıkları Türkleri öldürmek zorunda kalmışlardı.
Çünkü Türkler, ne cizye vermeyi ne de kendilerine dayatılan ve gerçek İslam anlayışına ters olan bu dayatmayı kabul etmek istemiyorlardı.
Türkleri zorla Müslüman etmeye çalışan Emeviler, dinin gerçek sahipleri olan Ehl-i Beyt ailesine karşı hasmane bir tutum sergilemiş ve onların Arap Yarımadası'nda yaşamalarına dahi izin vermemiştir.
Türklerin Ehl-i Beyt ile teması aslına bakılırsa çok eskilere dayanmaktadır.
Hz Hüseyin'in eşinin bir Türk olduğu çok iyi bilinmekte ve Kerbela olayında oğlu Zeynel Abidin'i, kendisine yardıma gelen 7 atlı Türk'e emanet ettiği tarihi bir vesikadır.
Ancak Türklerin İslam dininin Peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.a.v) ile de çok yakın bir bağlantısı söz konusudur.
Bir nakilde de şu anlatılmaktadır: Bir gün Peygamberimiz ashabıyla otururken bilinmeyen bir dille "Ne güzel üzüm" dedi. Sahabe anlamayarak "Ya Muhammed, Arapça konuş" dediler.
Yüce Peygamberimiz (s.a.a.v) "Durun yakınmayın, ben köküm olan Hz. İbrahim'in diliyle konuşuyorum" diye yanıt verdi.
Kaşgarlı Mahmut Divanu Lügattit Türk adlı eserinde, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in şu hadisini aktarmaktadır:
"Ey Araplar! Türk Dili'ni öğreniniz çünkü Türklerin Araplar üzerinde çok uzun sürecek bir hakimiyetleri vardır."
Ehl-i Beyt İmamlarından olan İmam Musa Kazım'ın ise, Horasan'da bulunan Türklere İslam'ı sevdirip tebliğ ettikleri de çok iyi bilinmektedir.
8. İmam olarak bildiğimiz İmam Rıza döneminde Türklerle olan bir başka münasebet ise, 9. ve 10 İmamlar olan İmam Taki ve İmam Naki Efendilerimiz (as) döneminde zirve yapmıştır.
Özellikle de İmam Naki döneminde Türklerin büyük kervanlar ya da kafileler halinde gelerek, İmam Naki'nin eliyle İslam'la şereflendikleri ve Ehl-i Beyt İmamlarına tabi oldukları bilinmektedir.
Emeviler ya da Abbasi'ler tarafından anlatılan İslam'ı beğenmeyen ve onlarla savaşmayı bile göze tereddüt göstermeden benimsemişlerdir.
Çünkü Ehl-i Beyt'in yaşadığı ve anlattığı İslam ile Arapların, yani Emevi ya da Abbasi idaresindekilerin anlattığı İslam kesinlikle bir değildir.
Araplarda gördüğü İslam'ı beğenmeyen Türkler, Ehli Beyt'in yaşadığı İslam'ı görüp duyunca beğenmek bir yana, her yönüyle benimsemiş ve hatta özümseyerek hayatına geçirmiştir.
Dolayısıyla Ehl-i Beyt İmanı ve mantığı ile yoğrulan Türklerin örf ve kültürü, Anadolu coğrafyasında gerçek İslam anlayışı olarak neşü neva bulmuştur.
Ahmet Yesevi ve O'nun yetiştirdiği bir başka Türk Evliyası olan Hacı Bektaş-i Veli Hazretleri gibi Türk büyükleri, Anadolu'nun her yanına sevgi ve hoşgörü timsali olan Ehl-i Beyt mayasını çalmışlardır.
Malazgirt Savaşı'nın komutanı olan Türk cengaver Alparslan'ın da yanında yine, Ehl-i Beyt sevdalıları vardı.
Selçuklu Devletinin kurucuları, Ehl-i Beyt ekolünün ortaya çıkardığı manevi büyüklerdi.
Yine Osmanlı Devleti'nin kurulmasında da Ehl-i Beyt ekolünün önemli köşe taşlarından olan Hazreti Mevlana ile Şeyh Edebali gibi manevi önderler, çok etkin rol oynamışlardır.
Osmanlı'nın tarihi seyri incelendiğinde ise görülecektir ki; ne vakit Ehl-i Beyt'e sahip çıkılmışsa yükselme gerçekleşmiş, ve ne vakit Ehl-i Beyt İmamlarını küstürüp Arapların Cahiliye dönemi adetlerini ısrarla sürdürmüşlerse de, gerilemekten ya da fakirleşip küçülmekten kurtulamadıkları görülmüştür.
Mesela Yıldırım Bayezid ne zaman Emir Sultan'ın sözünü dinlemeyi terk etti ise, o zaman Timur'la savaşmaya karar verme hatasına düşmüş ve ağır bir mağlubiyet alarak Fetret Devri'nin yaşanmasına sebep olmuştur.
Sonrasında Emir Sultan'ın sözünden çıkmayan I. Mehmet ise, yıkılma noktasına gelen ve padişahının bile esir düştüğü Osmanlı Devletini yeniden inşa ve mamur etmiştir.
İstanbul'u fethedecek olan Padişah II. Mehmet ise, Akşemseddin tarafından yetiştirilmiştir.
Bildiğiniz üzere Fatih'in İstanbul'un fethinden sonraki bazı hataları sebebiyle Padişaha ve Saraya gücenen Akşemseddin, İstanbul'un Fethinden sonra bir müddet Mısır'da küs olarak yaşamıştır.
Daha sonra işlerin iyiye gitmediğini gören Padişah Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin'den af dilemiş ve kendisini geri çağırmıştır.
Sarayın ve Padişahın Akşemseddin'in tasarrufundan çıkmasını fırsat bilen ve Emevi anlayışının ürünü olan Nakşibendi Şeyhlerinin döndürdüğü dalavereler sebebiyle, masum kardeşlerini katletmek dahil pek çok hatayı işlettikleri Fatih, daha sonra tarih boyu önüne geçilemeyecek ve kendisinden sonra pek çok padişahın aynı hataya düşeceği vahim bir yanlışlığa adeta öncülük etmiştir.
Ehl-i Beyt'e sırtını dönen Osmanlı nasıl yıkılıp parçalanmaktan kurtulamamışsa, Ehl-i Beyt soyundan gelen ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ise, tam tersine Ehl-i Beyt anlayışı ve inanışına sahip çıkarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmayı başarmıştır.
Bu zaviyeden bakıldığında çok net olarak şu nesnel gerçeklik ortaya çıkmaktadır.
Yüce önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Ehl-i Beyt nefesi ve yardımı ile kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bundan böylede ancak bu anlayışa sahip çıkıldığı takdirde ve ölçüde ayakta kalmayı başarabilecektir.
Bunu başarmak için yapılması elzem olan en önemli husus, Atatürk'e ve ilkelerine sahip çıkılmasıdır.
Yeniden Cumhuriyetin fabrika ayarlarına geri dönülmesidir.
İçinde bulunduğumuz ve çıkmakta zorlandığımız her türlü buhrandan bizi kurtaracak olan yegâne formül, Ehl-i Beyt torunu Mustafa Kemal Atatürk'ün söyledikleri ve yaptıklarıdır.
Yoksa dağılmanın ve parçalanmanın önünde hiçbir güç duramayacaktır!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- TÜRK milletine ters kelepçe! / 01.04.2025
- Türkler Ehl-i Beyt ile akrabadır / 31.03.2025
- Türk’ler Ehl-i Beyt İslam’ını kabul etmiştir / 30.03.2025
- İktidar çok tehlikeli oynuyor! / 26.03.2025
- Suriye için tek çözüm: Atatürk modeli / 25.03.2025
- Ne ekersen onu biçersin! / 24.03.2025
- Muhalefete tarihi görev: TEK ÇATI altında birleşin / 23.03.2025
- Türkiye’de sadece TÜRK’ler vardır! / 19.03.2025
- Ebu Suud’un Alevi katliamı fetvası / 18.03.2025
- Açlık sınırı 25, yoksulluk 80, ikramiye 4 bin lira! / 17.03.2025
- Türkler Ehl-i Beyt ile akrabadır / 31.03.2025
- Türk’ler Ehl-i Beyt İslam’ını kabul etmiştir / 30.03.2025
- İktidar çok tehlikeli oynuyor! / 26.03.2025
- Suriye için tek çözüm: Atatürk modeli / 25.03.2025
- Ne ekersen onu biçersin! / 24.03.2025
- Muhalefete tarihi görev: TEK ÇATI altında birleşin / 23.03.2025
- Türkiye’de sadece TÜRK’ler vardır! / 19.03.2025
- Ebu Suud’un Alevi katliamı fetvası / 18.03.2025
- Açlık sınırı 25, yoksulluk 80, ikramiye 4 bin lira! / 17.03.2025