Abbasi Halifesinin, İmam Rıza’ya sorusu
Me'mun: "Allah, İtret'i (Ehlibeyt'i), diğer insanlardan üstün kılmış mı?"
31.03.2025 16:02:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Me'mun: "Allah, İtret'i (Ehlibeyt'i), diğer insanlardan üstün kılmış mı?"
İmam aleyhi's-selâm: "Evet, Allah İtret'i, Kur'ân'ın inkâr edilmeyecek kesin ayetlerinde başkalarından üstün kılmıştır."
Me'mun: "Kur'ân'ın neresinde?"
İmam aleyhi's-selâm: Kur'ân'ın şu ayetinde: "Gerçek şu ki Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim Âl'ini (soyunu) ve İmran Âl'ini âlemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden türeme bir zürriyettir. Allah işiten ve bilendir."
Diğer bir ayette de şöyle buyurmuştur: "Yoksa onlar, Allah'ın fazlından verdiği şeyler için insanlara (Peygamber ailesine) haset mi ediyorlar? Doğrusu biz, İbrahim Âl'ine (soyuna) kitabı, hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk de verdik."
Daha sonra bu ayetin ardından müminlere hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan ulü'lemre de itaat edin."
Yani Allah'ın, kitap ve hikmeti miras olarak verdiği kimselere itaat edin. (Ama bazıları) Bu iki mirastan dolayı onlara haset ettiler. Nitekim üstteki ayette şöyle geçti:
"Yoksa onlar, Allah'ın fazlından verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Doğrusu biz İbrahim Âl'ine (soyuna) kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk de verdik."
Bu ayette seçkin ve pak insanlara itaat kastedilmiştir. Burada mülkten maksat onlara itaat etmektir."
Ulema: "Allah Teâla Kur'ân'da seçkin insanları açıklamış mı?"
İmam aleyhi's-selâm: "Evet, batına ilave olarak zahirde de Kur'ân'ın on iki yerinde açıkça beyan etmiştir."
Birinci ayet şudur: "(Öncelikle) En yakın akrabalarını korkut."
Allah Teâla'nın bu ayette Peygamber'in Âl'ini kastetmesi (onlar için) güzel bir makam, büyük bir fazilet ve yüce bir şereftir. İşte bu (on iki ayetten) birincisidir.
İkinci ayet de şudur: "Ey Ehlibeyt, gerçekten Allah sizden her çeşit kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
Bu da hiçbir katı düşmanın dahi inkâr etmediği bir fazilettir.
Üçüncüsü de şudur: Allah Teâla, yaratıklarından tertemiz olanları ayırdığında, Mübahele ayetinde Peygamber'ine şöyle emretti: "(Ey Muhammed) De ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da dua edelim ve Allah'ın lânetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."
Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih bu ayetin düsturu gereğince Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı (aleyhim'us-selâm) Medine'nin dışarısına çıkardı ve onları kendisi gibi kabul etti. Ayette geçen "kendimiz" ve "kendiniz" den maksadın ne olduğunu biliyor musunuz?
Ulema: "Allah, onunla Peygamber'in kendisini kastetmiştir."
İmam (a.s): (Hayır) Yanıldınız. Çünkü Allah onunla Ali aleyhi'sselâm'ı kastetmiştir. Buna delil de Peygamber'in salla'llâhu aleyhi ve alih buyurduğu şu sözdür: "Ya, Beni Velia kabilesi bundan vazgeçeceklerdir veyahut kendim gibi olan bir kişiyi onlara (karşı koymak için) göndereceğim."
Yani Ali aleyhi's-selâm'ı. İşte bu hiçbir kimsenin, ötesine geçmeyeceği bir özelliktir; hiçbir kimsenin ihtilaf etmediği bir üstünlüktür ve daha önce hiçbir yaratığın elde edemediği bir şereftir. Çünkü Peygamber, Ali'nin nefsini kendi nefsi gibi saymıştır. Bu da üçüncü ayettir.
Dördüncüsü de şudur: Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih, Ehlibeyt'ten başka bütün insanları, camiden dışarı çıkardı (onların camiye açılan evlerinin kapılarını kapattı). Bu duruma halk ve özellikle Abbas itiraz etti.
Abbas: "Ya Resulallah, neden Ali'yi bırakıp da bizi dışarı çıkardın?" dediğinde Hz. Resul şöyle buyurdular: "Ben, onu bırakıp sizi dışarı çıkarmadım. Allah, onu bıraktı ve sizi dışarı çıkardı."
İşte, Hz. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in Ali aleyhi's-selâm'a buyurduğu: "Harun Musa'ya nasıldıysa sen de bana öylesin." sözünün açıklaması da budur.
Ulema: "Bu üstünlüğün Kur'ân'la ne ilişkisi vardır?"
İmam (a.s): "Bu konuda size Kur'ân'dan bir ayet getirip okuyacağım..."
Ulema: "Getir."
İmam (a.s): O ayet şudur: "Musa'ya ve kardeşine, Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın... diye vahyettik."
Bu ayet Harun'un Musa'nın nezdinde ki makamını beyan ediyor (Harun, Musa'nın kardeşi, yardımcısı ve veziri idi). Bu ayet yine Ali aleyhi'sselâm'ın, Hz. Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'in nezdinde ki makamını da beyan etmektedir.
Bununla birlikte Peygamber'in şu buyruğunda da (Ehlibeyt'in üstünlüğü için) apaçık bir delil vardır: "Bu camiye, Muhammed ve Âl-i Muhammed'den başka hiçbir kimsenin cünüp ve hayız olarak girmesi caiz değildir."
Ulema: "Bu (çeşit) izah ve beyan ancak siz Resulullah'ın Ehlibeyt'i yanında bulunur." (Yani bu çeşit açıklamaları sizden başka kimse bilmez ve kabul etmez.) dediler.
İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: "Bizim bu makamımızı kim inkâr edebilir? Oysaki Hz. Resulullah (diğer bir yerde) şöyle buyurmuştur: "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim ilim şehrini dilerse, kapısından girmelidir."
İzah ve beyan ettiğimiz şeylerdeki (mevcut olan) üstünlüğü, şerefi, seçkinliği ve temizliği inatçı düşmanlardan başka hiç kimse inkâr etmez. Bu nimetlere karşı Allah-u Azze ve Celle'ye şükürler olsun. Bu da dördüncüsüdür.
Beşinci ayet de şudur: "Akrabalarının hakkını ver."
Bu, Aziz ve Cebbar olan Allah'ın, Ehlibeyt'e mahsus kıldığı bir özelliktir. Allah Teâla onları bütün ümmetten seçkin kılmıştır.
Bu ayet Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'e indiğinde Resulullah şöyle buyurdular: "Fatıma'yı yanıma çağırın."
Fatıma geldiğinde Resulullah: "Ey Fatıma!" diye buyurdular. Fatıma: "Buyurun ey Allah'ın Resulü!" dedi.
Resulullah: "Fedek'i elde etmek için ne at sürülmüştür ve ne de deve. Bu yüzden Fedek bana mahsustur, diğer Müslümanlara mahsus değildir. Ben, Allah'ın emri üzerine onu sana bağışladım. Öyleyse onu kendin ve evladın için al." Bu da beşincisidir.
Altıncı ayet de şudur: "De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir..." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
İmam aleyhi's-selâm: "Evet, Allah İtret'i, Kur'ân'ın inkâr edilmeyecek kesin ayetlerinde başkalarından üstün kılmıştır."
Me'mun: "Kur'ân'ın neresinde?"
İmam aleyhi's-selâm: Kur'ân'ın şu ayetinde: "Gerçek şu ki Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim Âl'ini (soyunu) ve İmran Âl'ini âlemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden türeme bir zürriyettir. Allah işiten ve bilendir."
Diğer bir ayette de şöyle buyurmuştur: "Yoksa onlar, Allah'ın fazlından verdiği şeyler için insanlara (Peygamber ailesine) haset mi ediyorlar? Doğrusu biz, İbrahim Âl'ine (soyuna) kitabı, hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk de verdik."
Daha sonra bu ayetin ardından müminlere hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan ulü'lemre de itaat edin."
Yani Allah'ın, kitap ve hikmeti miras olarak verdiği kimselere itaat edin. (Ama bazıları) Bu iki mirastan dolayı onlara haset ettiler. Nitekim üstteki ayette şöyle geçti:
"Yoksa onlar, Allah'ın fazlından verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Doğrusu biz İbrahim Âl'ine (soyuna) kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk de verdik."
Bu ayette seçkin ve pak insanlara itaat kastedilmiştir. Burada mülkten maksat onlara itaat etmektir."
Ulema: "Allah Teâla Kur'ân'da seçkin insanları açıklamış mı?"
İmam aleyhi's-selâm: "Evet, batına ilave olarak zahirde de Kur'ân'ın on iki yerinde açıkça beyan etmiştir."
Birinci ayet şudur: "(Öncelikle) En yakın akrabalarını korkut."
Allah Teâla'nın bu ayette Peygamber'in Âl'ini kastetmesi (onlar için) güzel bir makam, büyük bir fazilet ve yüce bir şereftir. İşte bu (on iki ayetten) birincisidir.
İkinci ayet de şudur: "Ey Ehlibeyt, gerçekten Allah sizden her çeşit kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
Bu da hiçbir katı düşmanın dahi inkâr etmediği bir fazilettir.
Üçüncüsü de şudur: Allah Teâla, yaratıklarından tertemiz olanları ayırdığında, Mübahele ayetinde Peygamber'ine şöyle emretti: "(Ey Muhammed) De ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da dua edelim ve Allah'ın lânetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."
Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih bu ayetin düsturu gereğince Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı (aleyhim'us-selâm) Medine'nin dışarısına çıkardı ve onları kendisi gibi kabul etti. Ayette geçen "kendimiz" ve "kendiniz" den maksadın ne olduğunu biliyor musunuz?
Ulema: "Allah, onunla Peygamber'in kendisini kastetmiştir."
İmam (a.s): (Hayır) Yanıldınız. Çünkü Allah onunla Ali aleyhi'sselâm'ı kastetmiştir. Buna delil de Peygamber'in salla'llâhu aleyhi ve alih buyurduğu şu sözdür: "Ya, Beni Velia kabilesi bundan vazgeçeceklerdir veyahut kendim gibi olan bir kişiyi onlara (karşı koymak için) göndereceğim."
Yani Ali aleyhi's-selâm'ı. İşte bu hiçbir kimsenin, ötesine geçmeyeceği bir özelliktir; hiçbir kimsenin ihtilaf etmediği bir üstünlüktür ve daha önce hiçbir yaratığın elde edemediği bir şereftir. Çünkü Peygamber, Ali'nin nefsini kendi nefsi gibi saymıştır. Bu da üçüncü ayettir.
Dördüncüsü de şudur: Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih, Ehlibeyt'ten başka bütün insanları, camiden dışarı çıkardı (onların camiye açılan evlerinin kapılarını kapattı). Bu duruma halk ve özellikle Abbas itiraz etti.
Abbas: "Ya Resulallah, neden Ali'yi bırakıp da bizi dışarı çıkardın?" dediğinde Hz. Resul şöyle buyurdular: "Ben, onu bırakıp sizi dışarı çıkarmadım. Allah, onu bıraktı ve sizi dışarı çıkardı."
İşte, Hz. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in Ali aleyhi's-selâm'a buyurduğu: "Harun Musa'ya nasıldıysa sen de bana öylesin." sözünün açıklaması da budur.
Ulema: "Bu üstünlüğün Kur'ân'la ne ilişkisi vardır?"
İmam (a.s): "Bu konuda size Kur'ân'dan bir ayet getirip okuyacağım..."
Ulema: "Getir."
İmam (a.s): O ayet şudur: "Musa'ya ve kardeşine, Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın... diye vahyettik."
Bu ayet Harun'un Musa'nın nezdinde ki makamını beyan ediyor (Harun, Musa'nın kardeşi, yardımcısı ve veziri idi). Bu ayet yine Ali aleyhi'sselâm'ın, Hz. Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'in nezdinde ki makamını da beyan etmektedir.
Bununla birlikte Peygamber'in şu buyruğunda da (Ehlibeyt'in üstünlüğü için) apaçık bir delil vardır: "Bu camiye, Muhammed ve Âl-i Muhammed'den başka hiçbir kimsenin cünüp ve hayız olarak girmesi caiz değildir."
Ulema: "Bu (çeşit) izah ve beyan ancak siz Resulullah'ın Ehlibeyt'i yanında bulunur." (Yani bu çeşit açıklamaları sizden başka kimse bilmez ve kabul etmez.) dediler.
İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: "Bizim bu makamımızı kim inkâr edebilir? Oysaki Hz. Resulullah (diğer bir yerde) şöyle buyurmuştur: "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim ilim şehrini dilerse, kapısından girmelidir."
İzah ve beyan ettiğimiz şeylerdeki (mevcut olan) üstünlüğü, şerefi, seçkinliği ve temizliği inatçı düşmanlardan başka hiç kimse inkâr etmez. Bu nimetlere karşı Allah-u Azze ve Celle'ye şükürler olsun. Bu da dördüncüsüdür.
Beşinci ayet de şudur: "Akrabalarının hakkını ver."
Bu, Aziz ve Cebbar olan Allah'ın, Ehlibeyt'e mahsus kıldığı bir özelliktir. Allah Teâla onları bütün ümmetten seçkin kılmıştır.
Bu ayet Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'e indiğinde Resulullah şöyle buyurdular: "Fatıma'yı yanıma çağırın."
Fatıma geldiğinde Resulullah: "Ey Fatıma!" diye buyurdular. Fatıma: "Buyurun ey Allah'ın Resulü!" dedi.
Resulullah: "Fedek'i elde etmek için ne at sürülmüştür ve ne de deve. Bu yüzden Fedek bana mahsustur, diğer Müslümanlara mahsus değildir. Ben, Allah'ın emri üzerine onu sana bağışladım. Öyleyse onu kendin ve evladın için al." Bu da beşincisidir.
Altıncı ayet de şudur: "De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir..." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.