Türkiye'de çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.
"Seçilmişler atanmışlardan üstündür" diyerek iktidara gelenler, seçilmiş muhalefetin siyaset yapma özgürlüğünü elinden almaya çalışıyorlar.
Sırf muhalif oldukları için parti genel başkanları, gazeteciler, yorumcular, işadamları ya tutuklanıyor ya da adli kontrol ve yurt dışı yasağıyla cezalandırılıyor.
"Sırf muhalif oldukları için", çünkü yolsuzlukları, yanlışları ayyuka çıkmış iktidar yandaşlarına hiç dokunulmuyor. Bu da zaten son derece kırık notlarla dolu olan demokrasi karnemizi daha da kötüleştiriyor.
Bir ülkede muhalefet liderleri, en azından iktidar sahipleri kadar konuşabiliyorsa o ülke demokratiktir. Bir devlet, eğer o devletin sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşlar, tüm partiler, tüm sivil toplum kuruluşları, tüm medya basın organları, eşit haklara sahipse ve o haklar verliyorsa o devlet sosyal hukuk devleti olabilir.
Sadece anayasada yazıyor diye bir devlet demokratik ya da hukuk devleti olmaz. Bunun ispatı sahada, uygulamalarda olmak zorundadır.
Bu temel tespitlerden sonra, Ekrem İmamoğlu davasına bir bakalım.
Malum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart Çarşamba sabahı evinden alınarak önce emniyette, sonra adliyede ifade verdi, ardından da İstanbul Nöbetçi 10. Sulh Ceza Hakimliğinin kararıyla "yolsuzluk" soruşturması kapsamında tutuklandı.
Terör soruşturmasında ise İmamoğlu'nun tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
Tutuklanma gerekçesi ise ilginç. Tutuklanma kararında, "…kaçma ve saklanma ihtimalinin yüksek olduğu, bu nedenle bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, bu doğrultuda tutuklamanın ölçülü olduğu kanaatine varılarak, şüphelinin tutuklanmasına karar verilmiştir" denildi.
Sizce, İmamoğlu'nun kaçma ya da saklanma ihtimali var mı?
İmamoğlu hakkındaki iddialar bugüne ait değil. İBB Başkanı seçildiğinden bu yana hakkında birçok iddia vardı. İmamoğlu, eğer kaçmayı ya da saklanmayı tercih etseydi, elbette ki bunu çok önceleri yapardı. En azından ikinci kez belediye başkanı adayı olmazdı ya da cumhurbaşkanlığı adaylığına soyunmazdı.
Tutuklanmama durumunda İmamoğlu'nun asla kaçmayacağını 86 milyon biliyor. Bu sebeple bu kararın mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor.
Terör soruşturmasından dolayı tutuksuz yargılanma kararı verildiği için şimdilik İBB'ye herhangi bir kayyum atanmayacak. Ama şimdilik… Neden mi? Çünkü verilen terör soruşturması kararında suçlamaların "kuvvetle muhtemel" olduğu vurgulanıyor ve yolsuzluk soruşturmasındaki teröre para aktarılması maddesine atıf yapılıyor.
Kayyum konusu şimdilik rafa kaldırılmış durumda, yargılama sürecinde eğer teröre para aktarıldığına dair bir hüküm verilirse, o zaman kayyum atanmasının da önü açılmış olacak.
Öte yandan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, İmamoğlu'nun "terör" soruşturmasında serbest bırakılmasına itiraz edeceği öğrenildi. "Yolsuzluk" soruşturması kapsamında bir kısım suçlardan tutuklanan İmamoğlu'nun bir kısım suçlardan serbest bırakılmasına da itiraz edeceği öğrenildi.
İmamoğlu'nun gözaltına alınma sürecinden hemen önce İstanbul Üniversitesi'nden aldığı diploma da iptal edilmişti.
Şimdi temel soru şu: Eğer İmamoğlu Cumhurbaşkanı adaylığını açıklamamış olsaydı, diploması iptal edilecek miydi ya da tutuklanacak mıydı?
35 yıllık diplomadan bahsediyoruz, bugün mü aklınıza geldi?
Eğer İmamoğlu'nun diploması iptal edildiyse, devlet kademelerinde görevli olan tepeden tırnağa herkesin diploması mutlaka "varsa bağımsız" kurumlar tarafından kontrol edilmelidir.
Bakın, İmamoğlu suçludur, suçsuzdur, ya da diploması geçerlidir, değildir konusunu tartışmıyoruz, buna karar verecek olan merciler biz değiliz, ama karar verecek olanlar adil bir şekilde, kanunlara uygun olarak bunu yapmalıdır.
Ve eğer soruşturulacaksa, sadece İmamoğlu, sadece muhalefet belediye başkanları, yetkilileri değil, AKP'li belediyeler de, yetkilileri de "bağımsız" bir yargı tarafından soruşturulmalı ve yargılanmalıdır.
2010 referandumu, 2017'de partili cumhurbaşkanlığına geçiş ve sadece muhalefet partililerinin yetkilileri hakkında soruşturmaların yapılması, hem içeride, hem de dışarıda yargının bağımsız olmadığı kanaatini ortaya koymaktadır.
Adaleti ve demokrasiyi kaybedersek, unutmayalım, devlet ve millet olarak geleceğimizi kaybederiz. 15 Temmuz darbe girişimine karşı bu aziz millet "demokrasiyi korumak" için göğsünü tanklara siper etti, can verdi ve o güne "Milletin Demokrasi Zaferi" denildi.
Uğrunda bedeller ödenen demokrasimizi, birilerinin şahsi ikballeri uğruna yok etmeyelim. Bunun kimsenin faydası olmaz.
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Yargı, muhalefeti cezalandırma aracı mı? / 18.03.2025
- Trump planı mı, Mısır planı mı? / 15.03.2025
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025