Türkiye bir "sınavdan" mı geçiyor?
Okulsuz, öğretmensiz, kağıt kalemsiz bir sınav…
Soru:
Yeteri kadar Türk müyüz?
Yeteri kadar Müslüman mıyız?
Yeteri kadar insan mıyız, yeteri kadar akıllı mıyız, yeteri kadar kendimizi biliyor muyuz?
Son olarak biz Atatürk'ün fikirlerine ne kadarına bağlıyız?
1960 yılından bugüne kadar ülkeden giden gitmiş, kaçan kaçmış, kalan da kalmış.
Göç edilen yere çaresizlikten "Artık burası bizim vatanımız" diyen bile var. Diyebilir, ama keşke demek zorunda kalmasalarmış. Vicdanına zemin hazırlayabilmek için bin bir fikirle yıllarca kendisi ile kavgalı ruhlar, ancak para sayarak ve aynaya bakarak kendilerini avutmuşlar. Para huzur vermez ama rahatlatıcı özelliği var ve bu durum tartışılmaz. Aynaya bakarak "Çok fazla yaşlanmamışım, iyiyim" dedirtiyor. Özgüven ayakta tutar, bu doğru fakat bencilliğe döndüğü an yalnızlık kaçınılmaz. Al sana süslü püslü altın kafeste bir hayat. Biliyorum, burada yeni şeyler yazmıyorum, bildiğimiz meseleler. O zaman gelelim baştaki soruya. Sınavdan mı geçiyoruz?
Tutturmuşlar "Ülke bitti, düzelmez, ekonomi berbat, savaş çıkabilir, Memlekette gelecek yok!"
Türkiye'den kaçan kaçana!
Peki, gençler, kaçmak çare mi?
Bugün çekip gideceğin ülkenin öz vatandaşları, seni, elli yıl evvel gidenleri davul zurna eşliğinde bekledikleri gibi "havaalanında, İphone'la" bekleyeceğini mi zannediyorsun?
Gençlerin düşüncesi şöyle: "Bir sene çalışırım, Türkiye'de bir araba alırım. İki sene çalışsam bir daire alırım." Bu düşünceleri hemen unut. Üzgünüm ama maalesef senden önce ömrünü veren milyonlarca Türk vatandaşı aynı hislere kapılarak yanıldı.
Peki, ne kadar büyük bir yanlışın içinde olduğunu tahmin edebiliyor mu gençler?
Biliyor… Gene de ülkeden kaçmayı kafaya koymuş.
İnsan kendi yalanına inanmaya bayılır ya, işte böyle bir şey bizim meselemiz.
En popüler söylem, "Ben gidiyorum ve şu veya bu ülke eğitilmiş bir insanı kazandı."
Evet, doğru, "O ülke kazandı."
Sen ise kaybettin.
Kaybettirdin!
Geçmişin seni rahat bırakmayacak, geleceğin senin geleceğin değil, çalıştığın ülkenin geleceğidir. Bunu da iş işten geçtikten sonra anlayacaksın. En geç çocukların o çok övdüğün ülkenin dilini senden daha iyi konuştuğunda anlayacaksın. Çocukların senin anadilini belki anlayabilecek ama duygularını anlayamayacak. İnsan da bilmediği şeyin düşmanı olurmuş.
Dikkatli olmak gerekir.
O zaman ne yapmalı?
Kendimizi sorgulamalıyız.
Türk müyüz?
Evet Türk'üz, ama doğru ve çalışkan mıyız? Değilsek kim ve ne bunun sebebi? Karakterimiz yüksek mi? Evet genelde dünyaya göre halen daha yüksek.
Din meselesini fazla açmak istemiyorum ve kısa geçiyorum. Burada şu çok duyduğum "Millet bozuldu, ahlak kalmadı, açık saçık dolaşan çok, gençler otobüste yer vermiyor, ülke bitti!"
Peki, o zaman, madem aradığın din ise neden zengin bir Müslüman ülkesini gitmeyi düşünmüyorsun da "gavur diyarını" kafaya taktın. Sen buraları beğenmezken o zaman örneğin Avrupa'da nasıl yaşayacaksın? TV'de nefret ettiğin diziler oralarda sokaktaki normal bir hayat. Nasıl olacak? "Paranın gözü kör olsun" deyimi buradan mı geliyor?
Burada "Para mı, din mi?" sorusuna yanıt paradan yana olur gibi görünüyor.
Bu da çok yanlış değil. Veli bir kul "Bir insanın karnını doyurmadıkça kalbini doyuramazsın" demiştir.
Gelelim şimdi insanlığımıza…
Kendi özgeçmişimin bir penceresinden bakarak, tüm dünyayı gezemedim ama Almanya'da uzun yıllar kalmışlığım (ilk giden gurbetçilerin ikinci nesilden sayılırım) var. Orada da zaten dünyanın her yerinden gelmiş her çeşit insan var. Çocukken Kızılderilileri çok sevdiğim için yirmi yaşında bir genç olarak güney Amerika'ya gittim ve iki ay kaldım. O zamanlar dünyanın öbür ucundan ülkeme doğru bakarken bir gün Türkiye'ye kesin dönüş yapacağıma karar verdim.
Çünkü "İnsanlık" bizde, burada, Türklerde…
Biz bir dönemden geçiyoruz ve esasen kendimizi biliyoruz. Hatalarımızla, doğrularımızla dünyada "dönen tüm dolapları" biliyoruz.
Buna rağmen "Attan düşmüş gibi" veya "arabanın benzini bitmiş, yolda kalmış" bir halimiz var.
Peki, arabanın yakıtı bitti diye, arabayı olduğu yerde bırakıp gider mi insan?
Attan düştüm diye, atı salar mı insan? Hayır!
Öyleyse ne yapmalıyız?
Ne yapacağımızı Sayın Hüseyin Baş'ın sözleriyle bitiriyorum:
"Yarınımızı kendimiz inşa edeceğiz."
- 3 Kasım 2002’ye farklı bakış / 09.07.2024
- Cepteki para / 19.12.2023
- Mutlu köleler! / 02.12.2023
- Kılavuz / 30.09.2023
- Gençler! Kaçmak çare mi? / 29.07.2023
- Ben BTP'liyim! / 15.07.2023
- Yarının meclisi / 14.05.2023
- Hiç mi iyi tarafımız yok? / 16.10.2022
- Önce hürriyet / 05.02.2022