İmam Muhammed Taki'den (a.s), nakledilen hadisler
Me'mun, kızı Ümm-ü Fazl'ı, İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'la evlendirmeye karar aldığında, yakın akrabaları toplanıp Me'mun'a şöyle dediler
06.04.2025 16:54:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Me'mun, kızı Ümm-ü Fazl'ı, İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'la evlendirmeye karar aldığında, yakın akrabaları toplanıp Me'mun'a şöyle dediler:
"Ey Emire'l-Müminin, Allah aşkına, sahip olduğumuz makamı ve giydiğimiz izzet elbisesini (yani hilafet makamını), Beni Abbas hanedanından çıkarma. Bizimle, Ali evlatları arasında eskiden beri var olan ihtilafları biliyorsun."
Me'mun şöyle dedi: "Susun, Allah'a andolsun ki ben, onun (İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'ın) hakkında hiçbirinizin sözünü kabul etmeyeceğim."
Onlar: "Ey Emire'l-Müminin, kendi kızını ve gözünün nurunu, Allah'ın dininin hükümlerini bilmeyen, helalı haramdan ve farzı sünnetten ayırt edemeyen bir çocukla mı evlendiriyorsun? Onun edep öğrenmesi, Kur'ân okuması ve helalı haramdan ayırt etmesine kadar beklesen daha iyi olur." dediler.
Me'mun: "O sizin hepinizden daha fakihtir" dedi ve şöyle devam etti: "O, Allah'ı, Resulünü, sünnetini ve ahkâmını (sizden) daha iyi biliyor.
O, Kur'ân okumakta, Kur'ân'ın muhkem ve müteşabihini, nasih ve mensuhunu, zahir ve batınını, has ve âmmını, tenzil ve tevilini bilme hususunda hepinizden daha üstündür.
Dilediğiniz şeyi ondan sorun; eğer durum, dediğiniz gibi olursa, sözünüzü kabul ederim. Ama benim dediğim şekilde olursa, o zaman onun, sizin yerinize geçmesi gerektiğini anlamış olurum."
Bunun üzerine mecliste hazır bulunanlar, Me'mun'un yanından ayrılıp o günün baş kadısı olan Yahya İbn Eksem'i çağırdılar. Meseleyi ona açıp, İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'ın cevabını bilemeyeceği zor bir fıkhî mesele hazırlamasını istediler; bu iş için ona özel hediyeler vaat ettiler.
Onlar ve İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm Me'mun'un meclisinde bir araya geldiklerinde, onlardan biri "Ey Emire'l-Müminin! Yahya İbn Eksem'in soru sormasına müsaade eder misiniz?" dedi.
Me'mun: "Ey Yahya! Ebu Cafer'in( ) fıkıhta ne derecede yüce makama sahip olduğunu bilmen için dilediğin fıkhî soruyu ondan sor." dedi.
Yahya: "Ey Ebu Cafer! Allah seni salihlerden kılsın, ihram hâlinde bir av öldüren şahıs hakkında ne dersin?" dedi.
İmam Cevad (a.s ) aleyhi's-selâm şöyle buyurdular:
"Avı haremin dışında mı öldürmüş, içerisinde mi? Söz konusu kimse hükme âlim miydi, cahil miydi? Kasıtlı olarak mı bu işi yapmış, kasıtsız olarak mı?
Avlayan adam köle miydi, hür müydü? Çocuk muydu, büyük müydü? İlk defası mıydı, daha önceden de bu işi yapmış mıydı?
(Avlanan hayvan) kuşlardan mıydı, yoksa başka türden mi? Kuş ise yavru muydu, yoksa büyük müydü? Avlayan, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi, yoksa yaptığından pişman olan biri mi?
Bu işi geceleyin ve o hayvan yuvasında bulunduğu bir zamanda mı yapmış, yoksa gündüz ve açıkta mı? Bu adam, hac ihramında mıydı, yoksa Umre ihramında mı?"
(Bu sorular karşısında) Yahya donup kaldı; onun bu hâlini mecliste bulunanların hepsi anladı ve Ebu Cafer'in verdiği bu cevap herkesi şaşkına döndürdü.
Me'mun: "Ey Ebu Cafer! Nikâh hutbesini okuyayım mı?" dedi. İmam aleyhi's-selâm: "Evet, okuyabilirsin ey Müminlerin Emiri" diye buyurdular.
Bunun üzerine Me'mun, şu hutbeyi okudu: "Nimetine ikrar olsun diye Allah'a hamt ederim. Azametini yüceltmek için O'ndan başka bir ilâh olmadığına şahadet ederim. İsmi geldiğinde Muhammed'e ve Ehlibeyt'ine Allah'ın selâmı olsun.
Allah'a hamt ve Peygamber'e salât ve selâmdan sonra; Allah'ın bütün mahlûkata olan kesin hükümlerinden biri de onları, helal yolla haramdan ihtiyaçsız kılmasıdır.
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "İçinizden evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin; eğer fakir iseler, Allah kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş nimet sahibidir, bilendir."
Muhammed İbn Ali (İmam Cevad aleyhi's-selâm), Abdullah'ın (Me'mun'un) kızı Ümm-ü Fazl'a evlenme teklifinde bulundu, beş yüz dirhem ona mihir tayin etti ve ben de (kızımı) ona tezvic ettim. Ey Eba Cafer! Kabul ediyor musun?" İmam aleyhi's-selâm: Ben de bu evliliği, bu miktar mihirle kabul ettim." buyurdular.
Me'mun, nikâh töreninden sonra bir düğün ziyafeti düzenledi; yakınlarını, önde gelenleri ve devlet memurlarını kendi makam ve mevkilerine göre ödüllendirdi ve her sınıfa, layık olduğu miktarda bağışta bulundu.
Mecliste bulunanların çoğu dağıldığında Me'mun: "Ey Ebu Cafer! Eğer uygun görüyorsanız, av öldürmekle ilgili bu sınıfların her birine farz olan keffareti bize açıklayınız." dedi.
İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki: "Eğer ihram hâlinde olan şahıs, haremin dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa; keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir. Eğer bu amel haremin dâhilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak sütten kesilen bir kuzu kurban kesmelidir; kuş yavrusunun kıymetini vermesi gerekmez. Çünkü bu işi haremde yapmamıştır. Ama eğer bu işi haremin dâhilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli, ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa; zebra için keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; deve kuşu içinse, bir dişi deve kurban etmelidir. Eğer buna gücü yetmezse, altmış fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, on sekiz gün oruç tutması gerekir.
Eğer (öldürdüğü) bir inek olursa, keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; buna gücü yetmezse, otuz fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, dokuz gün oruç tutmalıdır. Eğer avladığı hayvan bir ceylan olursa, keffaret olarak bir koyun kurban etmelidir; buna gücü yetmezse, on fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır.
Eğer bunları haremin dâhilinde yapmış olursa, cezası iki kat olur.
"...Cezası Kâbe'ye götürülen bir hayvanı kurban etmektir.'' Bu, farz olan bir haktır.
Eğer bu işi hac ihramında iken yapmış olursa, "Kâbe'ye götürülen kurbanlığı"( ) farz bir hak olarak Mina'da halkın kurban kestiği yerde kesmelidir. Ama bu işi Umre ihramında yapmış olursa, kurbanlığı Mekke'de Kâbe'nin etrafında kesmelidir. (Keffaretin) iki kat olması nedeniyle de kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer bir tavşan veya tilki avlarsa, bir koyun kurban kesmeli ve koyunun kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer haremin güvercinlerden birini öldürürse, keffaret olarak bir dirhem sadaka vermeli ve bir dirhemle de haremdeki güvercinler için yem almalıdır. Güvercin yavrusu için yarım dirhem, yumurtası için de dirhemin dörtte birini (sadaka) vermelidir.
İhramlı bir şahsın, bilgisizlik yüzünden veya yanlışlıkla yapmış olduğu herhangi bir işin, av hariç, keffareti yoktur. Ama av için, ister, bilgisizlik yüzünden yapmış olsun, ister bilerek, ister yanlışlıkla yapmış olsun, ister kasıtla, keffaret vermesi gerekir.
Kölenin yapmış olduğu işlerin keffareti, efendisine farz olan miktarda, efendisinin üzerinedir. Ama baliğ olmayan çocuğun yaptığı işlerin keffareti yoktur.
Eğer ihramda olan kimse bu işi yapmayı tekrarlarsa o, Allah'ın kendisinden intikam alacağı kimselerdendir. Eğer ihram hâlinde, avı başkasına gösterir ve başkası onu öldürürse (yine) ihramda olan kimseye keffaret farz olur. Eğer bu işten vazgeçmezse, keffaretin yanı sıra ahirette azaba duçar olur. Ama eğer pişman olup tövbe ederse, keffaret verdikten sonra artık ahirette azap edilmez.
Eğer avlama niyeti olmaksızın geceleyin yanlışlıkla yuvalarına dokunursa, üzerine bir şey farz olmaz. Ama eğer onu avlarsa, ister gece olsun, ister gündüz, üzerine keffaret farz olur.
Hac için ihrama giren kimse, kurbanlığı Mekke'de kesmelidir.
Me'mun, bu hadisin İmam aleyhi's-selâm'ın dilinden yazılmasını emretti. Daha sonra bu evliliği istemeyen akrabalarına dönüp şöyle dedi: "İçinizde böyle cevap verebilecek bir kimse var mıdır?" Akrabaları: "Vallahi yoktur; kadı da böyle cevap veremezdi." dediler. Sonra: Ey Emire'lMüminin, sen onu bizden daha iyi tanıyormuşsun." dediler.
Bunun üzerine Me'mun şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Siz bu hanedanın, gördüğünüz (normal) insanlar gibi olmadığını bilmiyor musunuz?
Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih'in Hasan ve Hüseyin aleyhime'sselâm'ın çocukken biatlerini kabul ettiğini ve başka hiçbir çocukla biatleşmediğini bilmiyor musunuz? Ve babaları Ali aleyhi's-selâm'ın, dokuz yaşında iken Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih'e iman ettiğini, Allah ve Resulünün de, onun imanının kabul ettiklerini ve başka hiçbir çocuğun imanının kabul edilmediğini ve Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih, ondan başka hiçbir çocuğu iman etmeye davet etmediğini bilmiyor musunuz?
Yine bu neslin birbirlerinden olan tek bir zürriyet olduğunu ve öncekileri için geçerli olan şeylerin sonrakileri hakkında da geçerli olduğunu bilmiyor musunuz?" (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
"Ey Emire'l-Müminin, Allah aşkına, sahip olduğumuz makamı ve giydiğimiz izzet elbisesini (yani hilafet makamını), Beni Abbas hanedanından çıkarma. Bizimle, Ali evlatları arasında eskiden beri var olan ihtilafları biliyorsun."
Me'mun şöyle dedi: "Susun, Allah'a andolsun ki ben, onun (İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'ın) hakkında hiçbirinizin sözünü kabul etmeyeceğim."
Onlar: "Ey Emire'l-Müminin, kendi kızını ve gözünün nurunu, Allah'ın dininin hükümlerini bilmeyen, helalı haramdan ve farzı sünnetten ayırt edemeyen bir çocukla mı evlendiriyorsun? Onun edep öğrenmesi, Kur'ân okuması ve helalı haramdan ayırt etmesine kadar beklesen daha iyi olur." dediler.
Me'mun: "O sizin hepinizden daha fakihtir" dedi ve şöyle devam etti: "O, Allah'ı, Resulünü, sünnetini ve ahkâmını (sizden) daha iyi biliyor.
O, Kur'ân okumakta, Kur'ân'ın muhkem ve müteşabihini, nasih ve mensuhunu, zahir ve batınını, has ve âmmını, tenzil ve tevilini bilme hususunda hepinizden daha üstündür.
Dilediğiniz şeyi ondan sorun; eğer durum, dediğiniz gibi olursa, sözünüzü kabul ederim. Ama benim dediğim şekilde olursa, o zaman onun, sizin yerinize geçmesi gerektiğini anlamış olurum."
Bunun üzerine mecliste hazır bulunanlar, Me'mun'un yanından ayrılıp o günün baş kadısı olan Yahya İbn Eksem'i çağırdılar. Meseleyi ona açıp, İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm'ın cevabını bilemeyeceği zor bir fıkhî mesele hazırlamasını istediler; bu iş için ona özel hediyeler vaat ettiler.
Onlar ve İmam Muhammed Taki aleyhi's-selâm Me'mun'un meclisinde bir araya geldiklerinde, onlardan biri "Ey Emire'l-Müminin! Yahya İbn Eksem'in soru sormasına müsaade eder misiniz?" dedi.
Me'mun: "Ey Yahya! Ebu Cafer'in( ) fıkıhta ne derecede yüce makama sahip olduğunu bilmen için dilediğin fıkhî soruyu ondan sor." dedi.
Yahya: "Ey Ebu Cafer! Allah seni salihlerden kılsın, ihram hâlinde bir av öldüren şahıs hakkında ne dersin?" dedi.
İmam Cevad (a.s ) aleyhi's-selâm şöyle buyurdular:
"Avı haremin dışında mı öldürmüş, içerisinde mi? Söz konusu kimse hükme âlim miydi, cahil miydi? Kasıtlı olarak mı bu işi yapmış, kasıtsız olarak mı?
Avlayan adam köle miydi, hür müydü? Çocuk muydu, büyük müydü? İlk defası mıydı, daha önceden de bu işi yapmış mıydı?
(Avlanan hayvan) kuşlardan mıydı, yoksa başka türden mi? Kuş ise yavru muydu, yoksa büyük müydü? Avlayan, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi, yoksa yaptığından pişman olan biri mi?
Bu işi geceleyin ve o hayvan yuvasında bulunduğu bir zamanda mı yapmış, yoksa gündüz ve açıkta mı? Bu adam, hac ihramında mıydı, yoksa Umre ihramında mı?"
(Bu sorular karşısında) Yahya donup kaldı; onun bu hâlini mecliste bulunanların hepsi anladı ve Ebu Cafer'in verdiği bu cevap herkesi şaşkına döndürdü.
Me'mun: "Ey Ebu Cafer! Nikâh hutbesini okuyayım mı?" dedi. İmam aleyhi's-selâm: "Evet, okuyabilirsin ey Müminlerin Emiri" diye buyurdular.
Bunun üzerine Me'mun, şu hutbeyi okudu: "Nimetine ikrar olsun diye Allah'a hamt ederim. Azametini yüceltmek için O'ndan başka bir ilâh olmadığına şahadet ederim. İsmi geldiğinde Muhammed'e ve Ehlibeyt'ine Allah'ın selâmı olsun.
Allah'a hamt ve Peygamber'e salât ve selâmdan sonra; Allah'ın bütün mahlûkata olan kesin hükümlerinden biri de onları, helal yolla haramdan ihtiyaçsız kılmasıdır.
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "İçinizden evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin; eğer fakir iseler, Allah kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş nimet sahibidir, bilendir."
Muhammed İbn Ali (İmam Cevad aleyhi's-selâm), Abdullah'ın (Me'mun'un) kızı Ümm-ü Fazl'a evlenme teklifinde bulundu, beş yüz dirhem ona mihir tayin etti ve ben de (kızımı) ona tezvic ettim. Ey Eba Cafer! Kabul ediyor musun?" İmam aleyhi's-selâm: Ben de bu evliliği, bu miktar mihirle kabul ettim." buyurdular.
Me'mun, nikâh töreninden sonra bir düğün ziyafeti düzenledi; yakınlarını, önde gelenleri ve devlet memurlarını kendi makam ve mevkilerine göre ödüllendirdi ve her sınıfa, layık olduğu miktarda bağışta bulundu.
Mecliste bulunanların çoğu dağıldığında Me'mun: "Ey Ebu Cafer! Eğer uygun görüyorsanız, av öldürmekle ilgili bu sınıfların her birine farz olan keffareti bize açıklayınız." dedi.
İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki: "Eğer ihram hâlinde olan şahıs, haremin dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa; keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir. Eğer bu amel haremin dâhilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak sütten kesilen bir kuzu kurban kesmelidir; kuş yavrusunun kıymetini vermesi gerekmez. Çünkü bu işi haremde yapmamıştır. Ama eğer bu işi haremin dâhilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli, ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa; zebra için keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; deve kuşu içinse, bir dişi deve kurban etmelidir. Eğer buna gücü yetmezse, altmış fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, on sekiz gün oruç tutması gerekir.
Eğer (öldürdüğü) bir inek olursa, keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; buna gücü yetmezse, otuz fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, dokuz gün oruç tutmalıdır. Eğer avladığı hayvan bir ceylan olursa, keffaret olarak bir koyun kurban etmelidir; buna gücü yetmezse, on fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır.
Eğer bunları haremin dâhilinde yapmış olursa, cezası iki kat olur.
"...Cezası Kâbe'ye götürülen bir hayvanı kurban etmektir.'' Bu, farz olan bir haktır.
Eğer bu işi hac ihramında iken yapmış olursa, "Kâbe'ye götürülen kurbanlığı"( ) farz bir hak olarak Mina'da halkın kurban kestiği yerde kesmelidir. Ama bu işi Umre ihramında yapmış olursa, kurbanlığı Mekke'de Kâbe'nin etrafında kesmelidir. (Keffaretin) iki kat olması nedeniyle de kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer bir tavşan veya tilki avlarsa, bir koyun kurban kesmeli ve koyunun kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer haremin güvercinlerden birini öldürürse, keffaret olarak bir dirhem sadaka vermeli ve bir dirhemle de haremdeki güvercinler için yem almalıdır. Güvercin yavrusu için yarım dirhem, yumurtası için de dirhemin dörtte birini (sadaka) vermelidir.
İhramlı bir şahsın, bilgisizlik yüzünden veya yanlışlıkla yapmış olduğu herhangi bir işin, av hariç, keffareti yoktur. Ama av için, ister, bilgisizlik yüzünden yapmış olsun, ister bilerek, ister yanlışlıkla yapmış olsun, ister kasıtla, keffaret vermesi gerekir.
Kölenin yapmış olduğu işlerin keffareti, efendisine farz olan miktarda, efendisinin üzerinedir. Ama baliğ olmayan çocuğun yaptığı işlerin keffareti yoktur.
Eğer ihramda olan kimse bu işi yapmayı tekrarlarsa o, Allah'ın kendisinden intikam alacağı kimselerdendir. Eğer ihram hâlinde, avı başkasına gösterir ve başkası onu öldürürse (yine) ihramda olan kimseye keffaret farz olur. Eğer bu işten vazgeçmezse, keffaretin yanı sıra ahirette azaba duçar olur. Ama eğer pişman olup tövbe ederse, keffaret verdikten sonra artık ahirette azap edilmez.
Eğer avlama niyeti olmaksızın geceleyin yanlışlıkla yuvalarına dokunursa, üzerine bir şey farz olmaz. Ama eğer onu avlarsa, ister gece olsun, ister gündüz, üzerine keffaret farz olur.
Hac için ihrama giren kimse, kurbanlığı Mekke'de kesmelidir.
Me'mun, bu hadisin İmam aleyhi's-selâm'ın dilinden yazılmasını emretti. Daha sonra bu evliliği istemeyen akrabalarına dönüp şöyle dedi: "İçinizde böyle cevap verebilecek bir kimse var mıdır?" Akrabaları: "Vallahi yoktur; kadı da böyle cevap veremezdi." dediler. Sonra: Ey Emire'lMüminin, sen onu bizden daha iyi tanıyormuşsun." dediler.
Bunun üzerine Me'mun şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Siz bu hanedanın, gördüğünüz (normal) insanlar gibi olmadığını bilmiyor musunuz?
Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih'in Hasan ve Hüseyin aleyhime'sselâm'ın çocukken biatlerini kabul ettiğini ve başka hiçbir çocukla biatleşmediğini bilmiyor musunuz? Ve babaları Ali aleyhi's-selâm'ın, dokuz yaşında iken Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih'e iman ettiğini, Allah ve Resulünün de, onun imanının kabul ettiklerini ve başka hiçbir çocuğun imanının kabul edilmediğini ve Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih, ondan başka hiçbir çocuğu iman etmeye davet etmediğini bilmiyor musunuz?
Yine bu neslin birbirlerinden olan tek bir zürriyet olduğunu ve öncekileri için geçerli olan şeylerin sonrakileri hakkında da geçerli olduğunu bilmiyor musunuz?" (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.