Önce işinin ne olduğuna bakalım;Anayasa'nın 79. maddesinde, Yüksek Seçim Kurulu'nun(YSK) seçimlerin genel yönetimi ve denetiminden sorumlu olduğu belirtilirken, seçimin düzen içinde ve dürüstçe yapılması görev ve yetkisini de Kurul'a vermiştir.YSK'nın anayasal çerçevedeki görevi, "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun"da ayrıntılarıyla düzenlenmiştir (madde: 14).Seçimlerin başlangıcından bitimine kadar dürüstçe yönetimi ve sonrasında gelebilecek itiraz ve şikâyetlerin karara bağlanması, yargı organları görünümündeki Seçim Kurullarına aittir.Öyle alanlar ve görevler vardır ki onlarda güvensizlik olmaz. Bunların başında ordu, polis, siyasetçi ve yargı gelir. Hele hele yargı? Hukuk güvenliğinin olmadığı bir yerde huzur olabilir mi?Günümüz Türkiye'sinde hangi alanda, hangi kurum ve görevde vatandaşın güven duyabileceği bir hava esmektedir?Demokrasiyi hukuktan koparıp atan siyasal iktidarı değiştirme zamanına çeyrek kala, güvenli bir seçim ortamı işin olmazsa olmazıdır.Gel gör ki, güven bunalımı had safhaya varmışken; hem davacı hem kadı durumundaki kurumlarda nasıl hak arayabileceğiz?Cumhurbaşkanı bayram feneri gibi ortalıkta dolaşarak oy peşine düşmüşken, YSK sus pus olmuş oturmaktadır. Bir siyasal parti, Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerekirken parti genel başkanı gibi propaganda yapmasını YSK'ya şikâyet etmişse de Kurul, Cumhurbaşkanını denetleme yetkim yok, diyerek itirazı savuşturmuştur. YSK kararına karşı ne yapılabilir? Anayasa'nın 79. maddesine göre YSK kararları kesindir, İdari Yargıya gidilemez. İtirazı reddedilen siyasi parti de Anayasa Mahkemesi yolunu tutmuştur.Cumhurbaşkanı'nın Anayasayı ihlâl ettiği ortadadır, seçim yasaklarına da aldırmadığı, üstüne üstlük bir suçtur. Ne çare bu Cumhurbaşkanı sorumsuzdur yani vatana ihanetten gayrı bir suçtan sorumlu tutulamaz. YSK ise sorumludur, Cumhurbaşkanını kontrol edemese de, seçimlerin denetimi yetki alanındadır. Açılış törenlerinin, toplantıların seçim propagandasına dönüşmemesi için önlemler alabilir, propagandaya katılan memurlara yaptırım uygulayabilir, uyarıda bulunabilir. Ama bu söylediklerimiz, hukukun olduğu yer için geçerlidir.Son kapı Anayasa Mahkemesi ne diyecektir, bilinmez. Bildiğimiz başta Cumhurbaşkanı olmak üzere YSK'nın da "eşitlik" ilkesini paspas yaptığıdır. Seçim sürecine katılan siyasi partiler eşit koşullarda mücadele edememektedirler. Anayasa Mahkemesi hak ihlâlini tespit etmez ya da yetkili değilim, gibi bir karar verirse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi onuncu köy olur. Dava kazanılsa bile Türkiye tazminat öder. Netice mi, AKP hükümeti bu işlere şerbetli, parasıyla değil mi, tazminatı öder, hakları da çiğner geçerim der, çıkar işin içinden. Hem saltanat koltuğu her tür tazminata değer, parasını ceplerinden vermiyorlar ya. İş başa düşüyor, sandığımıza sahip çıkalım!
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023