Günümüz Türkiye'sinde siyaset yalnızca söylemlerle değil, stratejik hamlelerle şekillenmektedir. İktidar, her fırsatta muhalefetin söylemlerini ve eylemlerini kendi lehine çevirmeyi başarmaktadır. Bu noktada, muhalefetin en büyük sınavı, kendi iç dinamiklerini doğru yönetmek ve topluma net bir vizyon sunabilmektir.
Geçenlerde konuk olduğum bir televizyon programında bir siyasetçinin söylediği gibi, "Her partinin içinde gerçekten o partiye gönül verenler olduğu gibi, o partiyi manipüle etmek isteyen unsurlar da bulunabilir." Bu durum, özellikle kritik seçim süreçlerinde daha da belirgin hale gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi önemli karar anlarında, sürecin kimler tarafından şekillendirileceği büyük bir soru işaretidir. Çünkü siyaset, yalnızca iç dengelerle değil, dış müdahalelerle de yönlendirilmek istenebilir.
Bugün iktidarın en büyük başarısı, siyaseti ustalıkla yönlendirebilmesidir. Muhalefet bir hamle yaptığında, iktidar bunu anında yeni bir manevrayla kendisine avantaj sağlayacak bir fırsata çevirebilmektedir. TÜSİAD'ın bir açıklaması, CHP'nin erken seçim çağrısı ya da Cumhurbaşkanlığı için adayını ön seçimle belirleyeceğini açıklaması gibi gündeme gelen her konu, hükümetin elinde yeni bir siyasi araca dönüşebilmektedir.
Bu noktada muhalefetin üzerine düşen, günübirlik siyaset yapmaktan kaçınmak ve Türkiye'nin temel meseleleri üzerinden somut politikalar üretmektir. Ekonomik bağımsızlık, dış politika, sanayi ve eğitim gibi alanlarda güçlü projeler geliştirilmeden, yalnızca mevcut iktidarın politikalarına karşı eleştiri getirmek yeterli olmayacaktır. Halk, yalnızca eleştiriyi değil, alternatif çözümleri de görmek istemektedir.
Türkiye'nin siyasi dengelerinde halkın eğilimlerini göz ardı etmemek gerekir. Vatandaş, istikrar ve huzur istemektedir. Mağdurun yanında olmayı tercih eden bir seçmen kitlesi olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle muhalefetin, parti içi dayanışmasını sağlaması ve birlik mesajlarını güçlü bir şekilde vermesi gerekmektedir. Eğer muhalefet sadece "biz dürüstüz, onlar değil" söylemiyle hareket ederse, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın popülaritesini aşması mümkün olmayacaktır. Şahıslar üzerinden siyaset yürütmek yerine, ülkenin geleceğine dair somut çözümler sunulmalıdır.
Örneğin, ekonomi konusunda yalnızca "Türkiye'de ekonomi kötü yönetiliyor" demek seçmene bir şey ifade etmez. Muhalefet, vatandaşın cebine dokunan somut projeler üretmelidir. Enflasyonla mücadelede yalnızca fiyat artışlarını eleştirmek yerine, mali disiplin ve yatırım odaklı büyüme modeline dayalı bir plan sunulmalıdır. Ayrıca, enerji bağımsızlığına yönelik politikalar geliştirilerek, dışa bağımlılığı azaltan ve uzun vadede enflasyonu düşüren projeler hazırlanmalıdır. Türkiye'nin sanayi ve tarım politikalarını iyileştirecek, istihdamı artıracak, yerel üretimi destekleyecek bir model ortaya konulmadığı sürece, yalnızca eleştiri ile seçmeni ikna etmek mümkün olmayacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli, tam da bu ihtiyaçlara yönelik somut bir çözüm önerisidir. Bu model, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek, halkın refahını artırmak ve sanayileşme sürecini hızlandırmak için kapsamlı bir program sunmaktadır. Önce tüketimin desteklenmesi ile üretim ekonomisini teşvik eden, yerli sanayiyi destekleyen ve vatandaşın alım gücünü artıran bu model, yalnızca eleştiriyi değil, doğrudan çözümleri içermektedir.
Muhalefetin yapması gereken, kapı kapı gezerek halkı projeleriyle ikna etmek ve Türkiye'nin geleceğini belirleyecek politikaları gündeme getirmektir. Siyaset, sadece polemiklerle değil, sağlam projeler ve inandırıcı söylemlerle şekillendirilmelidir. Aksi takdirde, iktidarın kurduğu siyasi oyun içinde bir figüran olmaktan öteye geçmek mümkün olmayacaktır.
BTP kadroları, Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçirecek güce sahiptir. Yapılması gereken, bu modeli uygulayacak olan BTP kadrolarını desteklemek ve Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını sağlamaktır.
Unutulmamalıdır ki, karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak gerekir. İşte BTP'nin sunduğu çözümler tam da bu anlayışı temsil etmektedir.
- Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve anayasal çerçeve / 23.02.2025
- Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık mümkün mü? / 22.02.2025
- Gündem erken seçim mi anayasa değişikliği mi? / 21.02.2025
- Suriye sahnesinde Türkiye’nin rolü / 03.01.2025
- Asgari ücret ve sosyal devlet politikaları / 02.01.2025
- Göçmenlerin kalıcılık, uyum ve geri dönüş hayalleri / 01.01.2025
- Türkiye’nin göç politikası ve ekonomik bağımlılık / 31.12.2024
- Limanlarımızın özelleştirilmesi ekonomimize darbedir / 30.12.2024
- Hüseyin Baş ve gerçek muhalefetin önündeki engeller / 29.12.2024