Türkiye, jeopolitik konumu gereği, dünya ticaret yollarının kesişim noktasında yer alıyor. Üç tarafı denizlerle çevrili bu ülke, tarih boyunca stratejik limanlarıyla öne çıkmıştır. Ancak, son yıllarda uygulanan özelleştirme politikaları, bu stratejik avantajın yitirildiğine işaret ediyor. Özellikle Mersin Uluslararası Limanı ve Taşucu Limanı gibi kritik tesislerin özelleştirilmesi, bu konuda ciddi eleştirileri beraberinde getirmiştir.
Mersin Limanı
1954 yılında inşasına başlanarak 1962'de işletmeye açılan Mersin Limanı, Türkiye'nin en büyük konteyner limanı ve Akdeniz'in önemli ticaret merkezlerinden biridir. Ancak 2007 yılında gerçekleştirilen özelleştirme ile Mersin Limanı, 36 yıl süreyle PSA-Akfen Ortak Girişim Grubu tarafından işletilmek üzere devredilmiştir. Bu özelleştirme, devletin böylesine önemli bir stratejik liman üzerindeki kontrolünü kaybetmesine neden olmuştur. Sonraki yıllarda, limanın kapasitesi artırılmış olsa da bu yatırımların getirdiği ekonomik faydanın büyük bir kısmı özel işletmeye yönelmiştir.
Türkiye'nin bu limandan yıllık 100 milyon dolar üzerinde gelir elde etmesi beklenirken, özelleştirme sonrası devletin aldığı pay yalnızca kira gelirleriyle sınırlı kalmıştır. Limanın işletilmesinden önceki yıllık net kar oranı devlet için yaklaşık 120 milyon dolar seviyesindeydi. Bugün, özel işletme yıllık net kârını 300 milyon doların üzerine çıkarmış, ancak bu gelirden devlete düşen oran oldukça sınırlı kalmıştır.
Taşucu Limanı
Mersin Limanının ardından Silifke Taşucu Limanı da 2021 yılında yapılan ihale ile Ceyport Taşucu Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.'ye 40 yıllığına devredilmiştir. Bu liman, Doğu Akdeniz ticareti açısından son derece kritik bir noktada yer almaktadır. Stratejik önemi, Mersin Limanı ile birlikte düşünüldüğünde, Türkiye'nin Orta Doğu ticaretine olan etkisini artırması beklenirken, bu özelleştirme ile kontrol tamamen özel sektöre devredilmiştir. Bu gelişme, Türkiye'nin bölgedeki hakimiyetine zarar vermiş ve uluslararası ticaretteki etkinliğini azaltmıştır.
Limanın devrinden devletin elde ettiği toplam gelir yalnızca 80 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Oysa limanın yıllık potansiyel geliri, bu rakamın en az 3 katı olabilirdi.
Deniz ticareti
Türk bayraklı gemilerin uluslararası deniz ticaretindeki payı, 2000'li yıllarda %8 seviyelerindeyken, özelleştirme süreçlerinden sonra bu oran %3'e düşmüştür. Bunun temel sebeplerinden biri, liman hizmetlerindeki artan maliyetlerdir. Türk armatörleri, düşük maliyet sunan yabancı limanları tercih etmek zorunda kalmıştır.
Mersin Limanı özelleştirme öncesinde yılda ortalama 30 milyon ton yük elleçlerken, bugün bu rakam artmış olsa da elde edilen toplam kazancın büyük bölümü özel işletmeye gitmektedir.
Özelleştirme ve kaybolan stratejik güç
Limanların özelleştirilmesi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi etkileri de olan bir süreçtir. Özelleştirme politikalarının sonucunda limanların yönetimi ve işletmesi özel sektöre devredilmiş, devletin denetim gücü zayıflamıştır. Bu durum, Türkiye'nin ticaret politikalarını bağımsız bir şekilde yönlendirme kabiliyetini sınırlamaktadır. Özellikle Akdeniz ticaretinin kontrolünü elinde tutmak isteyen yabancı güçlerin bu limanlar üzerindeki etkisinin artabileceği düşünülmektedir.
Milli ekonomi ve Atatürk'ün vizyonu
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın ardından İzmir İktisat Kongresi'nde kapitülasyonların kaldırılmasını, ekonomik bağımsızlığın temel taşı olarak görmüştür. Ancak bugün limanlarımızın ve stratejik kaynaklarımızın özelleştirilmesi, ekonomik bağımsızlığımızı tehlikeye atan bir süreci hızlandırmaktadır. Bu durum, Atatürk'ün reddettiği mandacılığın modern bir versiyonu olarak değerlendirilebilir.
Limanlarımız, yalnızca ekonomik getiri sağlayan tesisler değildir; aynı zamanda ulusal güvenlik ve stratejik üstünlük anlamına gelir. Bu tesislerin özelleştirilmesi, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atan bir yaklaşımdır. Stratejik tesislerin devlet eliyle yönetilmesi, ülkenin hem ekonomik hem de siyasi gücünü artıracak bir adımdır.
Stratejik kaynaklar ve bağımsızlık
Türkiye'nin limanları, jeopolitik konumu ve tarihi itibarıyla büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu stratejik avantaj, özelleştirme politikalarıyla yitirilmektedir. Mersin ve Taşucu limanlarının özel sektöre devredilmesi, bu politikaların en çarpıcı örnekleridir. Özelleştirme süreçlerinin yeniden gözden geçirilmesi ve stratejik tesislerin devlet kontrolünde tutulması hem ekonomik hem de siyasi bağımsızlığımız için kritik bir adım olacaktır.
Ekonomik kalkınmanın temeli, yerli kaynakların milli bir vizyonla değerlendirilmesinden geçmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün ekonomik bağımsızlık anlayışı, bugünkü kararlarımıza rehber olmalı ve milli politikalar öncelik kazanmalıdır. Bu, yalnızca ekonomik kazanç için değil, aynı zamanda ulusal onur ve bağımsızlık için gereklidir.
Bu veriler ışığında, limanlarımız ve diğer stratejik varlıklarımızın özelleştirilmesiyle kaybedilen ekonomik değerler, milli bağımsızlığımıza yapılan büyük bir darbe niteliğindedir.
- Göçmenlerin kalıcılık, uyum ve geri dönüş hayalleri / 01.01.2025
- Türkiye’nin göç politikası ve ekonomik bağımlılık / 31.12.2024
- Limanlarımızın özelleştirilmesi ekonomimize darbedir / 30.12.2024
- Hüseyin Baş ve gerçek muhalefetin önündeki engeller / 29.12.2024
- Ortadoğu ve elinde ateşle oynayan Türkiye / 17.12.2024
- Orta Doğu’da kurgulanan oyunlar ve Türkiye’nin geleceği / 16.12.2024
- 3. Dünya Savaşı ve Türkiye'nin pozisyonu / 10.12.2024
- Türkiye’nin Orta Doğu politikası ve BOP / 09.12.2024
- Kısa günün kârına satmak mı? / 06.12.2024