PKK'nın silah bırakma süreci tartışılırken, bu sürecin arka planında çok daha büyük bir planın devrede olduğu görülmektedir. Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nın buna uyacağını açıklaması, bölgedeki güçlerin uzun vadeli projelerinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu süreç, Kuzey Irak'tan sonra Suriye'de de bir federatif yapının oluşmasını ve Kürt devleti projesinin ikinci ayağının tamamlanmasını hedeflemektedir. Uzun vadede ise Türkiye ve İran'ı da kapsayan daha büyük bir yapılanma planı gündeme gelecektir.
Bütün bu gelişmeler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde şekillenmektedir. Öcalan'ın affedilmesi ya da edilmemesi meselesi bu planın yalnızca bir parçasıdır. Asıl önemli olan, bölgesel güçlerin süreci nasıl yönlendirdiğidir. İmralı'daki görüşmelerin ardından PKK heyetinin Kuzey Irak'ta Kürdistan Özerk Bölgesi yetkilileriyle bir araya gelmesi ve sonrasında tekrar İmralı'ya dönerek açıklamalarda bulunması, bu sürecin dış destekli bir proje olduğunu açıkça göstermektedir.
Bugüne kadar Türkiye, PKK ile mücadele ederken muhatabı yalnızca bir terör örgütüydü. Ancak süreç ilerledikçe, muhatap artık devletleşme yolunda ilerleyen bir yapı haline gelmektedir. Aslında bu tehlikeye Prof. Dr. Haydar Baş yıllar önce dikkat çekmişti. 1998 yılında katıldığı bir televizyon programında şunları söylemişti:
"Şimdi Talabani ve Barzani görüşmesi; geliyor adamlar, bu iki gücü burada bir araya getiriyorlar, federasyon devlet kuruyorlar. Böylece biz Batı'yı tanıdık ama burada çok daha ciddi bir olay var; burnumuzun dibinde, Kuzey Irak'ta. Türkiye'nin o günlerde hatırlarsanız birkaç televizyon haberi ile geçiştirdiği federe devlet hâlâ konuşulmuyor. Bana sorarsanız Apo'dan çok daha tehlikeli olan, orada kurulan devlettir. Neden? Çünkü artık orada bir devlet olarak kimliğine kavuşan bir yapı var. Biz bunları göz ardı edemeyiz. O devlet kuruldu ve kaynakları onların eline geçti. Türkiye üzerinde çok ciddi oyunlar oynanıyor ve bana kalırsa, siyasi irade bu konuda gerekli tavrı ortaya koyamadı."
Bugün de Suriye'nin kuzeyindeki YPG/SDG yapılanması benzer bir sürecin içindedir. Ya özerk bir bölge olarak kalacaklar ya da Suriye ordusunun bir parçası hâline gelecekler. İlerleyen dönemde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu yapıya yönelik bir askeri operasyon gerçekleştirmesi durumunda, bu operasyon yalnızca bir terör örgütüne karşı değil, aynı zamanda uluslararası arenada bir devlet yapılanmasına karşı yapılmış gibi değerlendirilecektir. İşte planlanan ve istenen şey tam da budur.
Bu sürecin temelinde, Sevr Antlaşması'nda öngörülen planların farklı bir yöntemle hayata geçirilmek istenmesi yatmaktadır. Osmanlı Devleti'nin son döneminde etnik temelli isyanlar nasıl çıkarıldıysa, bugün de benzer bir süreç işletilmektedir. O gün Osmanlı'yı parçalamak için Arap isyanları teşvik edilirken, bugün de aynı yöntem Kürt kimliği üzerinden uygulanmaktadır.
Ekonomik bağımsızlık olmadan milli duruş mümkün mü?
Türkiye'nin bu noktada alacağı pozisyon kritik öneme sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sürecinde gösterdiği milli duruş ve birlik anlayışı, bugün de Türkiye'nin bölgesel tehditlere karşı en büyük güvencesi olmalıdır. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer önemli nokta da ülkemizde giderek derinleşen ekonomik sıkıntılardır.
Osmanlı'nın son döneminde, Duyun-u Umumiye sürecine kadar uzanan ekonomik buhranlar, Anadolu'nun işgal sürecini hızlandıran en önemli etkenlerden biri olmuştur. Bugün de vatandaşlarımızın geçim sıkıntısı, ülkemizin geleceğini şekillendirecek kritik konuların yeterince tartışılmasını engellemektedir. Evine aş götürmekte zorlanan bir toplum, küresel ve bölgesel tehditlere karşı bilinçli ve dirençli olamaz. Bu nedenle, milletimizin ve dolayısıyla devletimizin, Ortadoğu'nun yeniden şekillendiği bu dönemde net ve milli bir duruş sergileyebilmesi için ekonomik bağımsızlık şarttır. Ancak Türkiye, ekonomisiyle Batı'ya bağımlı olduğu sürece, siyasi anlamda da bağımsız kararlar almakta zorlanacaktır. Dışa bağımlı bir ekonomiyle küresel güçlerin planlarına karşı koymak mümkün değildir.
Bu noktada, Atatürk'ün ekonomi ve bağımsızlık arasındaki ilişkiye dair öngörüsü unutulmamalıdır. Atatürk, bağımsız bir ekonomi olmadan tam bağımsızlığın sağlanamayacağını vurgulamış ve Cumhuriyet daha kurulmadan önce, 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresi'ni düzenleyerek ekonomik bağımsızlık yolunda önemli bir adım atmıştır.
Türkiye kritik bir eşiğe gelmiştir
Özetle, bugün yaşanan gelişmeler yalnızca PKK'nın silah bırakması meselesi değildir; bu süreç, bölgeyi yeniden şekillendirme projesinin bir parçasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye ayağı, sistemli bir şekilde hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Eğer siyasi irade, Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve üniter yapısını koruyacak kararları almazsa, ülkemiz belirsiz ve kontrol edilemez bir sürece sürüklenebilir.
Türkiye'nin tarihinden aldığı derslerle, milli birlik ve beraberliğini koruyarak bu planlara direnç göstermesi hayati önem taşımaktadır. Ekonomik bağımsızlık sağlanmadan siyasi bağımsızlık da tam anlamıyla mümkün olmayacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Terörsüz Türkiye sürecinin başrolünde kim var? / 11.03.2025
- Tam bağımsız Türkiye, milli birlik ve ekonomi / 10.03.2025
- Silah bırakma açıklaması stratejik bir hamle mi, yeni bir plan mı? / 07.03.2025
- Vatandaşın cebine para koyarsak enflasyon artar mı? / 06.03.2025
- 66. madde tartışmaları ve Türkiye'nin üniter yapısı / 05.03.2025
- Sevr’den günümüze bölgesel planlar / 04.03.2025
- Silah bırakma çağrısı ve BOP / 03.03.2025
- Adalet toplumsal güvenin temelidir / 01.03.2025
- Demokrasilerde eleştirinin yeri ve Türkiye’deki hukuksal durum / 28.02.2025
- Muhalefetin yekvücut olma zorunluluğu ve Türkiye'nin geleceği / 27.02.2025
- Tam bağımsız Türkiye, milli birlik ve ekonomi / 10.03.2025
- Silah bırakma açıklaması stratejik bir hamle mi, yeni bir plan mı? / 07.03.2025
- Vatandaşın cebine para koyarsak enflasyon artar mı? / 06.03.2025
- 66. madde tartışmaları ve Türkiye'nin üniter yapısı / 05.03.2025
- Sevr’den günümüze bölgesel planlar / 04.03.2025
- Silah bırakma çağrısı ve BOP / 03.03.2025
- Adalet toplumsal güvenin temelidir / 01.03.2025
- Demokrasilerde eleştirinin yeri ve Türkiye’deki hukuksal durum / 28.02.2025
- Muhalefetin yekvücut olma zorunluluğu ve Türkiye'nin geleceği / 27.02.2025