İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir!
Türkiye bir deprem ülkesi ve bu gerçekle yaşamak zorundayız.
Depremi engelleyemezsiniz ama deprem gerçeğini kabullenip, gerekli hazırlıkları yaparsanız depremin zararlarını minimuma indirirsiniz.
Basitçe düşünelim, meteoroloji hava tahmininde bulunuyor ve diyor ki yağmur yağacak.
Siz eğer bu uyarıyı dikkate alır ona göre kıyafet giyerseniz ve şemsiyenizi de yanınıza alırsanız, evet, mutlaka ıslanırsınız ama bu sizi hasta edecek şekilde olmaz.
İyi giyinmezseniz, şemsiye de almazsanız vay halinize!
Siz bu örneği başta deprem olmak üzere tüm doğal afetlere uyarlayın.
"Deprem öldürmez, bina öldürür" derler.
Eğer binalar, köprüler, yollar, doğru yerlere, depreme dayanıklı bir şekilde, bilimsel gerçeklere uygun inşa edilirse işte o zaman deprem yıkıcı ve öldürücü olmaz.
Deprem öncesi yapılması gerekenler doğru yapılacak ki, deprem öldürmesin.
Bir deprem ülkesi olan Japonya bu sorunu çözmüş durumda, mutlaka örnek alınmalıdır.
Bugün bizler İstanbul'da 6.2'lik bir depremde dahi panik yaşıyorsak, İstanbullular evleri güvensiz diye İstanbul'u terk ediyor, kalanlar da evlerine ve iş yerlerine girmeye korkuyorlarsa daha çok yol katetmemiz gerekiyor demektir.
Diğer ifadeyle işin başında bile değiliz.
Japonya'da 7'nin üstündeki depremlerde hiçbir can kaybı yaşanmıyor. Deprem olduğunda onlar daha güvenli olduğu için evlerine sığınıyorlar.
Bizde ise insanlar camdan, balkondan atlıyor, panik halinde kaçarken sakatlanıyor.
23 Nisan depreminde 200'den fazla kişi yaralandı, bunların hiçbirisi doğrudan depremden kaynaklanan bir yaralanma değil.
Bir depremde Japonya'da insanlar evlerine koşuyor, bizimkiler binalardan kaçıyor, yetmiyor şehri terk ediyor.
Amerika'yı tekrar keşfetmeye gerek yok, bilimsel yöntemlerle depremi bir sorun olmaktan çıkaran ülkeler var, bizim yapmamız gereken onların yaptığını yapmak.
Prof. Dr. Naci Görür, yapılması gerekeni söyleye söyleye dilinde tüy bitti. Israrla ne diyor Naci Hoca: "Deprem dirençli kentler üretmeliyiz."
Ama diyeceksiniz ki bunun için bütçeyi nereden bulacağız?
Bu noktada Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın şu mesajı önemli:
"Deprem üzerinden siyaset yapılmasını pek istemiyorlar ama biz yine de soralım: Deprem vergileri nerede?"
Malum, 1999 depreminden sonra, Özel İletişim Vergisi adı altında, deprem vergisi toplamaya başladılar. 26 yılda Hazine'nin kasasına giren para yaklaşık 40 milyar doları buldu.
Bunun bugünkü kurdan karşılığı 1.5 trilyon liradan fazla ediyor.
Uzmanlar İstanbul'da riskli olan bina sayısının 1.5 milyon olduğunu söylüyor.
Bugün sadece deprem için toplanan bu vergi geliri kullanılarak bu 1.5 milyon riskli binanın tamamı yeniden yapılabilir. Böylece İstanbul için depremin yıkıcı ve ölümcül etkisi önlenmiş olur.
Ama maalesef hükümet yetkililerine sorduğunuzda bu deprem için toplanan paranın deprem dışında birçok şey için kullanıldığını öğreniyorsunuz.
Örneğin "Yol ve köprü yaptık" diyorlar. O zaman şöyle soruyoruz: Yol ve köprü için topladığınız paraları ne yaptınız?
Nasrettin Hoca'nın "Et buysa kedi nerede, kedi buysa et nerede?" misali gibi!
Başka bir kaynak ise şöyle: İmamoğlu'nun gözaltı ve tutuklama sürecinde Merkez Bankası'nın rezervlerinden 45 milyar dolar eksildi. Bunun TL karşılığı yaklaşık 1.7 trilyon lira yapıyor.
CHP'nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Belediye Başkanı olan İmamoğlu hakkında, gözaltı ya da tutuklama değil de, adli kontrol şartı ve yurt dışı yasağı konularak tutuksuz bir yargılama süreci başlatılsaydı, bu 45 milyar dolar kasamızda kalırdı, bununla da İstanbul'daki tüm riskli konutlar yeniden inşa edilebilirdi.
Siz buna kayıp 128 milyar doları, Kanal İstanbul için düşünülen 15 milyar doları, sığınmacılar için harcanan 50 milyar doları ve daha nicelerini ekleyin, tüm Türkiye'yi yeniden imar edersiniz.
Esasen deprem sorunu hükümet için "öncelikli sorun" olarak kabul edilir de samimiyetle, bilim insanlarıyla istişare edilerek bir adım atılırsa, bu sorun olmaktan çıkar ve milyonların can güvenliği sağlanmış olur.
Ama ne var ki, hükümetin sorunu "Öcalan süreci", olmayan "Kürt sorunu", sığınmacıların bakıcılığı, Suriye'deki Şara yönetiminin sorunları, Rum kesimini Kıbrıs'ın tek hakimi kabul eden Türki cumhuriyetlerin avukatlığı, ABD ve Brüksel'in talepleri ve daha niceleri...
Sıra bir türlü başta deprem olmak üzere milletin sorunlarının çözümüne gelmiyor.
Esasen milletimiz bu gerçekleri görüp, tercihini çözümden yana kullansa, deprem sorununu ve ekonomik sorunları rahatlıkla çözebilecek BTP ve lideri Hüseyin Baş tek seçenek olarak duruyor.
Çünkü BTP'nin ekonomi programında devleti güçlü bir devlet yapacak Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli var.
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025