Bir yönetici için en büyük nimet, etrafında, yanlış adımları karşısında kendisine doğruyu hatırlatacak "âkıl" insanların, "aydın taslağı değil gerçekten aydın" kimselerin varlığıdır. Âkıl insanlar, bilge insanlar, ilim-irfan-basiret ve istikamet sahibi kimseler, idarecinin rotasındaki sapmalara mani olurlar. Meşhur anlatımla krala, "kral çıplak" derler; bu ikazı yapmayı çocuklara bırakmazlar.İdarecilerin etrafında kümelendikleri halde bu "asil" misyonunu ifa etmeyenler, "âkıl" olmaktan uzaklaşıp kimi zaman "âkil" yani "yiyici" olmaya, post-modern tabirle "rantiyeci" olmaya başlarlar; böylece, ilimlerini, irfanlarını, dinlerini, dünyalarını ve ahiretlerini "beş paralık dünya menfaati" karşılığında satmaya başlarlar. Hem kendilerini, hem idarecileri, hem de toplumu fesada sürüklerler; toplumun asıl fesadı işte buradan başlar.Krala etrafından "kral çıplak" diyen yok?Maalesef ülkemiz, özellikle son çeyrek asırda bu bağlamda ciddi bir bahtsızlığı yaşamaktadır. Başbakan Tayip Erdoğan da "ilim, irfan, basiret ve istikamet sahibi âkıl" insanlardan mahrumdur.Türkiye'nin AB sevdasında "kral çıplak"tır. Türkiye'nin ABD ile stratejik ittifak hayalinde "kral çıplak"tır. Türkiye'nin IMF ile ilişkilerinde "kral çıplak"tır. Türkiye'nin kültürel, sosyal ve toplumsal gidişatında "kral çıplak"tır. Türkiye'nin bölgesindeki ve medeniyetindeki pozisyonunda "kral çıplak"tır.Kralın etrafındaki âkıl insanlar ise, krala çıplaksın dememektedirler.Ne AB hayali bağlamında, ne ABD ile ilişkiler bağlamında, ne IMF ile münasebetler bağlamında, ne toplumun geleceğine dönük verilen riskli mesajlar bağlamında Başbakan Erdoğan'a milletimizin ve medeniyetimizin kıblesini hatırlatacak, istiklâl ve istikbalimizin temel rotasını gösterecek etrafından bir "âkıl" adam çıkmamaktadır. Dolayısıyla Erdoğan, hata üstüne hatalar yapmaktadır.Âkıl adamların "Yaşa, varol!" tempoları tesadüf değil?Hicaz bölgesinin İngiliz sömürü yöntemleriyle Osmanlı'dan kopartılması sürecinde Muhammed Abdülvehhab, Şerif Hüseyin bin Ali, Lawrence ve Humpher gibi toplumun önündeki insanların söylem ve çalışmalarında planlı, projeli ve ne yaptığını çok iyi bilen kimseler olduklarına inandığım gibi; bugün Türkiye'nin kuşatıldığı böylesi bir süreçte titr sahibi kimselerin de maalesef tesadüfen değil planlı, programlı ve bilerek adım attıklarına inanıyorum. Erdoğan'ın AB ham hayali bağlamında, ABD ve IMF ile rencide edici ilişkiler bağlamında, ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden söylemler bağlamında, bilgin-âlim görünümlü kimselerin maalesef tesadüf eseri değil, planlı, programlı ve bilerek adım attıklarına inanıyorum. İlkeli ve ilim erbabına yaraşır bir irade ve istikamet ile donanmış olarak "milli bir duruş" sergilemek yerine, adeta rüzgara göre yelken açan, papaza papaz, krala da çıplaksın demeyen, hatta "yaşa varol kralım diye" tempo tutan, diyalog adı altında Vatikan yollarında taş döşeyen, bütün yolları ya Roma'ya ya Brüksel'e ya da Washington'a çıkartan âkıl diye geçinen adamlarımızın maalesef tesadüfen değil planlı, programlı ve bilerek adım attıklarına inanıyorum.Bakın neymiş AT veya AB?Şimdi size birkaç pasaj aktaracağım?"Türkiye coğrafyasının çok küçük bir parçası Avrupa kıt'asında bulunmakla beraber, Türkiye tarihi ve coğrafyası itibarıyla bir Avrupa ülkesi değildir. Türk toplumu etnik köken, din, kültür ve medeniyet, karakter bakımından Avrupalı bir toplum değildir. Türk toplumunun kültür ve medeniyeti ise İslâm medeniyetine dayanmaktadır. Avrupa toplumlarının kültür ve medeniyet temellerinde Eski Yunan, Roma, Yahûdîlik ve Hristiyanlık, Rönesans ve Aydınlanma vardır. Türkiye'nin AT'a (Avrupa Toluluğu) girme talebini tek taraflı bir aşk gibi görüyorum. Karşı taraf bu birliktelikte kendisi için bir menfâat görmüyor, aksine başına problemler açacağını düşünüyor. AT'a girmeye taraftar olan yöneticiler ve bir kısım aydınlar ile halk ise bu birlikteliğin olumsuz yönlerini düşünmeden gözlerini, elde edeceklerini umdukları maddî menfâate dikiyorlar?Türkiye'nin AT'a (Avrupa Topluluğu) üye olması, millî menfâati (ulusal çıkarı) maddî ve mânevî bir bütün olarak ele aldığımızda buna aykırıdır. Çünkü AT Avrupa Birleşik Devletlerine (ABD) dönüştüğünde Türk kimliği kalmayacak, millî kültürümüz ve benliğimiz zaman içinde eriyip yok olacaktır. Buna rağmen, Amerikalıların zencilere yaptığı gibi topluluk içinde ikinci sınıf insan muamelesi görmemiz de mümkün ve muhtemeldir. Türkiye halkının kavmi Türk, dîni İslâm'dır. Bu iki tabiî ve tarihî bağ onu Çin seddinden Atlas Okyanusu'na, Kafkaslar'dan Hind Okyanusu'na kadar uzanan büyük bir coğrafyaya ve muazzam bir nüfusa bağlamaktadır. Türkiye siyasî, kültürel ve ekonomik birliği, bütünlüğü, dayanışmayı, gelişmeyi bu çerçevede aramalı ve bu birliğe giden hareketin lideri, başçekeni olmalıdır... Avrupa Topluluğu her şeyden önce ekonomik ve siyasî bir bütünleşmedir? AT, oluştuğu ve devam ettiği takdirde Yeni Dünya Düzeninde bir yandan dünyanın ekonomik imkân ve nimetlerinin paylaşımında birliğin gücünden yararlanarak diğer büyüklerle rekâbet edecek, diğer yandan sözü geçen potansiyel tehlikeyi (köktenci Müslümanlar) bahane ederek hep birlikte İslâm dünyasını kontrol etmeye, servetini gasp etmeye, halkını yozlaştırmaya, birleşip bütünleşmelerini engellemeye devam edeceklerdir."AT bu, AB bu ve AB hayalinin akışı bu vesselam? Dün AB bu da, bugün nasıl bu değil?Bu değişim tesadüf olabilir mi?AB konusunda dün bunları ve bu minval üzere şekillenmiş gerçekleri savunan âkıl ve âlim görünümlü büyüklerimiz, ne hazindir ki, bugün AB'ci kesiliyorlar, hak ve hürriyetleri Haçlı Avrupa'sından bekler pozisyona giriyorlar, dinlerarası diyalog namıyla Vatikan'a giden yolun taşlarını güya "Hılf'ul Fudul ve Medine Vesikası" ile döşüyorlar ve bu bağlamda "kral çıplak" demek yerine "yaşa varol Erdoğan" diye tempo tutuyorlarsa; işte tam bu noktada durmak ve derin derin tefekkür etmek gerekiyor. Bu değişim, bu dönüşüm tesadüf olamaz. Dolayısıyla Türkiye'nin bugün gelinen vahim noktalara sürüklenişinin, kuşatılmasının ve çöküşe doğru hızla ilerlemesinin tesadüfler sonucu olmadığını tarihimizin bize sunduğu tecrübeler ve hikmetlerden de istifade ile bilmek gerekiyor. Asıl, bu değişenleri keşfetmek gerekiyor.İlgilisi ve meraklısına dipnot; "İslam'ın Işığında Günün Meseleleri , C. 1, Bölüm 6, İz Yayıncılık, İstanbul, 2003"dan alıp yukarıda arz ettiğim pasajlar, maalesef bugün "dinlerası diyalogcuların demirbaşı ve tezkiyecisi" ve "AB'cilerin fetvacıbaşı" pozisyonunu alan Prof. Dr. Hayrettin Karaman'a ait ve sayın Karaman, sözkonusu kitapta Avrupa Topluluğuna ilişkin ve Avrupa Topluluğunun "ne menem bir oluşum" olduğu hususunda bu minval üzere daha çok şeyler söylemektedir. Dün bunları yazan ve söyleyen sayın Karaman'daki bugünkü AB'ci-dinlerarası diyalogcu konjonktürel değişim ve dönüşüm tesadüf olabilir mi? Sayın Karaman, Süleyman Demirel veya onun kimi boyutlarda politik mukallidi Erdoğan mı ki, dün dündür bugün bugündür dercesine akademik çarklar yapıyor, zemine göre değişiyor? Daha önceki "dinlerarsı diyalog"a ilişkin suallerimin yanına bu sorularımı ilave ediyorum.Türkiye'nin ve Erdoğan'ın bahtsızlığı, herhalde biraz da, bu kabil "âlim ve âkıl görünümlü kimseler"in, ülke darmadağın da olsa, din ü devlet elden de gitse "kral çıplak" demek yerine "rüzgara göre yelken açma"yı yeğleme leridir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019