"Hiçbir zaman alev alev gördüğünüz o yangınlar bir anda o şekle gelmemiştir. Bir kıvılcımla başlar bir de bakarsın ki koskocaman binaları, mahalleleri kül eder.
Şimdi sosyal olayların vukuu da aynen bunun gibidir. Bir kıvılcımla başlar ama sonucun ne olacağını kimse tahmin edemez.
O bakımdan siyasilere düşen görev hastalığın teşhisidir. Vatandaş devletinden bir şey ister. Bunu önce hukuki yollarla ister. Devlet vatandaşa bunu verirse ne ala. Vermediyse vatandaş hukuku terk eder. Sen şimdi yargıyı da eline alsan istediğin gibi tahakküm etme imkânın da olsa yarın öyle bir durum gelir ki yargıyı da kimse dinlemez. İnsanların bir doyum noktası vardır. O noktaya geldi mi her şey kökünden biter…
Hiçbir zaman sarsılmaz gözüyle bakılan komünizm bile bitti. Hem de bir gecede bitti. Dolayısıyla despot bir idare ilânihaye devam edemez.
Hele bu konuda acemi olan insanlar bunu hiç devam ettiremez. Ancak masum, eli silah tutmayan insanların üzerine gider.
Ama 'alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste' atasözünde ifade edildiği gibi Allah da diğer taraftan yaptıklarının faturasını ona ödetir. Dolayısıyla talebe olaylarını doğru okumamız lazım. Vatandaşları dinlememiz lazım. Bunları küçümsediğiniz zaman siz kendinizi imha ediyorsunuz. Siyaset çare bulma makamıdır" Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocam tam 14 yıl önce (21.01.2011) bu tarihi hakikatleri dile getiriyordu.
İnsan hiç mi akletmez? Hiç mi, kendine bir pay çıkarmaz? Devam edelim;
Prof. Dr. Haydar Baş diyordu ki; "Milletin var olabilmesi dört ana kurumun güçlü olmasına bağlıdır; Güçlü devlet, güçlü ordu, güçlü aile, güçlü ekonomi… Bu kurumlar, milletin varlıklarını devam ettirebilmeleri için olmazsa olmaz kurumlardır…
Eğitim bir milletin var oluşudur. Eğer bir millet kendi doneleri, kendi kültür yapısı, siyaset yapısı, medeniyet yapısıyla insanını kendi yararına, menfaatine kazanmazsa o milletin devlet olarak ayakta kalması asla mümkün olamaz…
Bir ülkede o ülkenin, o milletin, o devletin kazanılmış insanı yoksa o milletin bir adım ileri gitmesi asla mümkün olamaz.
Bizim uzun yıllardan beri yanlış yaptığımız nokta, kendi yararımıza vatandaşımızı kazanmadık. Öyle bir bireyler topluluğu oluşturduk ki, hepsi 'ben' diyor.
Ama o 'ben' bencillik kokan ve de ihtiras kokan, haset kokan, başkasını düşünmeyen bir şey. Bu bizim kültürümüze de çok ters.
Yapılacak olan iş, insanımızı hem kendi yararına hem toplumun yararına kazanmaktır. Böyle bir model kişilik ortaya koymamız lazım…" (25.03.2011)
Bugün ne oluyor?
Yaşını başını almış, ömründe çarşıya, pazara çıkmamış, sokakta yalnız yürümemiş ama millet üzerinde etkili olan şahıslar, her şeyi hallettiler, 'adamsanız sokağa çıkın' çağrısı yapıyorlar.
Ne yaptın bugüne kadar sen?
Güçlü devlet için ne yaptın?
Güçlü ordu için ne yaptın?
Güçlü aile için ne yaptın?
Milli bir eğitim ve eğitimde fırsat eşitliği için ne yaptın?
Güçlü ekonomi için bu milletin önüne ne koydun ki şimdi milleti birbirine kışkırtıyorsun?
'Ben' demek bencilliğinden ne zaman vazgeçeceksin? Ölünce mi?
Ülkede her yer suç mahalli olmuş, zanlılar her gün ekranlarda ama kalkıyorlar, milletin bozulmasından şikayet ediyorlar. Siz bozdunuz bu milleti, siz!
Tarih milletin hafızasıdır
Öyle derdi ve doğru derdi Merhum Prof. Dr. Haydar Baş: "Milli kültür içinde, tarih şuurunun ayrı bir önemi vardır. Çünkü tarih bir milletin hafızasıdır. Gençliğin yabancı kültürlerin etkisi altında kalmaması kendi tarihine olan sadakatine ve inancına bağlıdır…"
Milletin hafızasını sildiniz, törpülediniz. 72 milleti bir araya getirip kardeş yapan, bir millet yapan Atatürk'e iftira atıp, kardeş olan bu milleti parça parçaya ayırma gayretindesiniz. Tarih çöplüğü bu parçalama sevdalılarıyla dolu.
Sizler bu milletin değil başkalarının rüzgarısınız
Parçalama, dedik ya! Şöyle derdi Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocam:
"Bu rüzgâr bu topraklardan gelmedi. Bu rüzgâr çok ötelerden geldi. Onlar şunun hesabını yaptılar: Biz bütün orduları bir araya getirdik, Türk milletinin sırtını yere getiremedik. O halde bunlarda biz öz var, onu almalıyız ki bunların da bizden farkı olmasın, geriye sadece posaları kalsın.
İşte bu dinlerarası diyalog, medeniyetler arası diyalog safsatası bundan sonra icat edildi. Bizim Müslüman olan kimliğimizi Türklüğümüzü elimizden almak için başlatılan bir Haçlı seferberliğidir.
Haçlı bizi meydanlarda mağlup edemedi. Şimdi kültür yoluyla, siyaset ve medeniyet yoluyla mağlup etmeye çalışıyor. Şimdi bunlara ders vermeye var mıyız Anadolulum? Ey yüce milletim buna var mısın?"
Evet, Haçlı bu milletin sırtını yere getiremedi ama siz getirdiniz. Bu milletin tarih şuurunu, iman şuurunu çaldınız. Kültürümüzü parsellediniz, milli benliğimize ipotek koydunuz.
Nice insanlar, sizlere bakarak, 'benim dinim, benim kültürüm, benim tarihim bu değil, dedi' ve sapanlardan oldu.
Ama şu da bir gerçek ki, insanların küfrüne sebep olanlara Yüce Allah (c.c) asla hidayet nasip etmez.
- Altın vuruş futbol camiasında mı olacak? / 30.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025
- ‘Kürt sorunu’ tabiri kime aittir? / 24.01.2025
- Atatürk paydasından Kuva-yi Milliye ittifakı şarttır / 23.01.2025
- Tek adamı ayakta tutan tek adamlar / 22.01.2025
- Sayın Erdoğan ‘devletin dini adalettir’ dedi / 20.01.2025