‘Allah yolcularına katıl, onlarla sohbet et’
Allah yolcularına katıl, onlarla sohbet et. Onların öyle nazarı vardır ki, himmetlerini bir şahıs üzerinde toplayıp ciddî bir nazar kılsalar, onu manen diriltirler
31.01.2025 00:59:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Allah yolcularına katıl, onlarla sohbet et. Onların öyle nazarı vardır ki, himmetlerini bir şahıs üzerinde toplayıp ciddî bir nazar kılsalar, onu manen diriltirler.
Büyüklerin himmetle baktığı kimse, şayet bir Müslümansa, İmanı artar, yakîni çoğalır, bulunduğu hâlde sebatlı olur.
Bir kalp sağlık bulursa, nazarları da öyle olur. Kalp sıhhat bulunca Hak yakınlığı kazanır. Bir kul bakışlarını marifet ve iman çerçevesi dahilinde yaparsa o bakış Hak'dan olur.
Marifet âlemine geçen bir kulun kalbinde, Hak yakınlığı bulut, bakışları şimşek, yaptığı öğütler ise o yakınlığın yağmurudur. Konuşmaları, kalbinde olanı haber verir.
Dili, bazı kere marifet divitine koşar ve ilim deryasına dalmak ister. Sebebi, ilim ve marifet deryasının bizatihi kendi oluşudur. İçinde ateşler yanar, her kelâmı, her bakışı kalbindeki şimşeğin tezahürü olur. Gerek bakışı gerekse kelâmı, Hak tarafından geldiği için kavi temele dayanır.
Her kim emirlere imtisal eder (uyar), yasakları bırakır ve Peygamberi (s.a.a.v) hoşnut etme yolunu tutarsa... dediklerimiz o zâtta tahakkuk eder. Bu arada bazı hataları kalsa dahi yüzünü Peygamberin (s.a.a.v) yoluna sererse gün olur onlar da gider; ilmi artar ve Hak yakınlığı duygusunu bulur.
Hak Teâlâ'yı gerçekten aramak duygusuna sahib olmak, yapılan iyi işlerin meyvesi sayılır. İyi iş, Allah'a lâyık olan iştir, içinde şirk kokusu olmayandır.
İyi iş odur ki seni, Hakk'ın dilediği yola koya. Ve sen, sağ sol gözetmeden, kalbin, sırrın ve mâna alemindeki adımlarınla yol almaya bakasın. Her şeyden soyunasın; yanında halk, dünya ve ukba olmaya... Yalnız O'nun vechini dileyenlerden olasın. Hakk'a koşasın; niçin koştuğun sorulunca da şöyle diyesin: "Ya Rabbi, razı olasın diye koştum." (Ta-Ha/84)
Hak Teâlâ Musa Peygamber hakkında şöyle buyurur: "Biz, ona bundan önce bütün memeleri haram etmiştik." (Kasas/12)
Bunun gibi Hakk'ı candan arayana ve O'nun zâtına talib olana aynı kelâmın tecellisi zahir olur.
Hakk'ı tam seven kulun kalbine bütün mahlûk şeyler haram olur. İlâhî gayret bunu gerektirir. Bütün sütler boğazında yığılsa damlası geçmez. Bu hâlde, olması muhal işler olur. Bundan sonradır ki; kalbi Yaratan'dan ayıracak şeyler bir bir eriyip gider. O kul, kendini sevdiğinden ayıracak şeye bağlanamaz.
İman sahibi bu hâlde devam edince Peygamber (s.a.a.v) efendimiz ondan razı olur. Kalbini Hakk'a götürmek ister. Ve onun önünde bir talebe olur.
Bu hâli taşıdığı içindir ki, o Resul, Hak Teâlâ'ya şöyle yalvarır: "Bu kulun kalbini sana vardırmam için bana izin ver."
Kul, bu hâlde hizmetini devam ettirir ve bir gün: "Ey üstadım, beni şaha ilet. O'nun kapısını göster; beni O'nunla olmaya bırak ve O'nun kapısına kadar götür. Elimi kollarına yapıştır ve öylece terk et. Ve öyle bir yere bırak ki, O'nu göreyim... der.
Bu talep üzerine Peygamber (S.A.) onun elinden tutar, kapıya yaklaştırır. Sonra, Peygamber'e bir hitap gelir: "Ey elçi, ey delil ve muallim, beraberindeki kim?"
Buna şu cevabı verir: "Sana malûm, hayli zamandır bunu yetiştirdim... Bu kapıya hizmet için onu gönüllü eyledim."
Ve sonra o kulun kalbine döner: "İşte sen ve Yarâtan'ın,» deyip onu oraya teslim eder.
Nasıl ki, Cibril de onu semâya çıkarırken aynı şeyi söylemişti... Yaratan'a yaklaştırdı ve dedi: "İşte sen ve Yarâtan'ın."
Ey evlâd! Ümitlerini kıs. Hırsını azalt. Sana emanet edilen namazları vaktinde kıl.
Vasiyetini yazıp baş ucuna koymadan uyumak, iman sahibine yakışmaz, iman sahibi, her gece vasiyetini yazmalı, öyle yatmalı. Uyanırsa ne âlâ, aksi hâlde ehli onu bulur, faydalanır ve rahmet okur.
Kendini bulunduğun yerde emanet bırakmış gibi gör. Yerken de öyle ol; ehlin arasında varlığın bir emanet gibi olsun. Kardeşlerinle karşılaşman yine öyle olsun. Kalbine, bir emanet olarak gezdiğini tattır. İşini iyiye yöneltmek, kötüye çevirmek gibi şeylere güçlü olmayan, ancak bir emanet olarak yaşayabilir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Büyüklerin himmetle baktığı kimse, şayet bir Müslümansa, İmanı artar, yakîni çoğalır, bulunduğu hâlde sebatlı olur.
Bir kalp sağlık bulursa, nazarları da öyle olur. Kalp sıhhat bulunca Hak yakınlığı kazanır. Bir kul bakışlarını marifet ve iman çerçevesi dahilinde yaparsa o bakış Hak'dan olur.
Marifet âlemine geçen bir kulun kalbinde, Hak yakınlığı bulut, bakışları şimşek, yaptığı öğütler ise o yakınlığın yağmurudur. Konuşmaları, kalbinde olanı haber verir.
Dili, bazı kere marifet divitine koşar ve ilim deryasına dalmak ister. Sebebi, ilim ve marifet deryasının bizatihi kendi oluşudur. İçinde ateşler yanar, her kelâmı, her bakışı kalbindeki şimşeğin tezahürü olur. Gerek bakışı gerekse kelâmı, Hak tarafından geldiği için kavi temele dayanır.
Her kim emirlere imtisal eder (uyar), yasakları bırakır ve Peygamberi (s.a.a.v) hoşnut etme yolunu tutarsa... dediklerimiz o zâtta tahakkuk eder. Bu arada bazı hataları kalsa dahi yüzünü Peygamberin (s.a.a.v) yoluna sererse gün olur onlar da gider; ilmi artar ve Hak yakınlığı duygusunu bulur.
Hak Teâlâ'yı gerçekten aramak duygusuna sahib olmak, yapılan iyi işlerin meyvesi sayılır. İyi iş, Allah'a lâyık olan iştir, içinde şirk kokusu olmayandır.
İyi iş odur ki seni, Hakk'ın dilediği yola koya. Ve sen, sağ sol gözetmeden, kalbin, sırrın ve mâna alemindeki adımlarınla yol almaya bakasın. Her şeyden soyunasın; yanında halk, dünya ve ukba olmaya... Yalnız O'nun vechini dileyenlerden olasın. Hakk'a koşasın; niçin koştuğun sorulunca da şöyle diyesin: "Ya Rabbi, razı olasın diye koştum." (Ta-Ha/84)
Hak Teâlâ Musa Peygamber hakkında şöyle buyurur: "Biz, ona bundan önce bütün memeleri haram etmiştik." (Kasas/12)
Bunun gibi Hakk'ı candan arayana ve O'nun zâtına talib olana aynı kelâmın tecellisi zahir olur.
Hakk'ı tam seven kulun kalbine bütün mahlûk şeyler haram olur. İlâhî gayret bunu gerektirir. Bütün sütler boğazında yığılsa damlası geçmez. Bu hâlde, olması muhal işler olur. Bundan sonradır ki; kalbi Yaratan'dan ayıracak şeyler bir bir eriyip gider. O kul, kendini sevdiğinden ayıracak şeye bağlanamaz.
İman sahibi bu hâlde devam edince Peygamber (s.a.a.v) efendimiz ondan razı olur. Kalbini Hakk'a götürmek ister. Ve onun önünde bir talebe olur.
Bu hâli taşıdığı içindir ki, o Resul, Hak Teâlâ'ya şöyle yalvarır: "Bu kulun kalbini sana vardırmam için bana izin ver."
Kul, bu hâlde hizmetini devam ettirir ve bir gün: "Ey üstadım, beni şaha ilet. O'nun kapısını göster; beni O'nunla olmaya bırak ve O'nun kapısına kadar götür. Elimi kollarına yapıştır ve öylece terk et. Ve öyle bir yere bırak ki, O'nu göreyim... der.
Bu talep üzerine Peygamber (S.A.) onun elinden tutar, kapıya yaklaştırır. Sonra, Peygamber'e bir hitap gelir: "Ey elçi, ey delil ve muallim, beraberindeki kim?"
Buna şu cevabı verir: "Sana malûm, hayli zamandır bunu yetiştirdim... Bu kapıya hizmet için onu gönüllü eyledim."
Ve sonra o kulun kalbine döner: "İşte sen ve Yarâtan'ın,» deyip onu oraya teslim eder.
Nasıl ki, Cibril de onu semâya çıkarırken aynı şeyi söylemişti... Yaratan'a yaklaştırdı ve dedi: "İşte sen ve Yarâtan'ın."
Ey evlâd! Ümitlerini kıs. Hırsını azalt. Sana emanet edilen namazları vaktinde kıl.
Vasiyetini yazıp baş ucuna koymadan uyumak, iman sahibine yakışmaz, iman sahibi, her gece vasiyetini yazmalı, öyle yatmalı. Uyanırsa ne âlâ, aksi hâlde ehli onu bulur, faydalanır ve rahmet okur.
Kendini bulunduğun yerde emanet bırakmış gibi gör. Yerken de öyle ol; ehlin arasında varlığın bir emanet gibi olsun. Kardeşlerinle karşılaşman yine öyle olsun. Kalbine, bir emanet olarak gezdiğini tattır. İşini iyiye yöneltmek, kötüye çevirmek gibi şeylere güçlü olmayan, ancak bir emanet olarak yaşayabilir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.