Adaleti tökezleten ve hukukta bir uygulama sorununa yol açan tutuklama, 2022'ye ve öncesine damgasını vurdu.
Umarız yeni yıl, demokrasiyi de tökezleten AKP iktidarının sonu olur.
Eşitlik, demokrasinin ve hukukun olmazsa olmazıdır. Ne var ki, ceza adaletinin çok önemli bir kurumu olan tutuklama siyasal iktidarın keyfiliğine göre bazılarına cömert bazılarına da son çare olarak uygulanmaktadır.
Yeni yılın bu ilk yazısında tutuklamanın şartlarına yer vererek uygulamadaki sıkıntıların önüne geçmek adına konuyu yoklamak istiyoruz.
Tutuklamanın iki temel koşulu olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki şüpheli veya sanığın suç işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil bulunması, ikincisi ise bir tutuklama nedeninin varlığıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 100/1'in ilk cümlesine göre; "Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir." "Verilebilir" sözcüğünden de anlaşılacağı üzere bu iki şartın varlığı, doğrudan doğruya tutuklama kararını gerektirmez. CMK madde 101-1'in ikinci cümlesi bu hususu açıklığa kavuşturur; "İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez."
O halde, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil ve tutuklama nedeninin varlığı halinde ve uygulanmasının ölçülü olacağı durumda hâkim tarafından verilen tutuklama kararının hukuka uygun olacağı söylenebilir.
Tutuklama nedeni olarak iki durum söz konusu olabilir; ilki, şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular bulunması, ikincisi, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme gizleme veya değiştirme ya da tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturmasıdır. Her iki durumda da, "somut olgular bulunması" ve "davranışlarını kuvvetli şüphe oluşturması" ibarelerinden anlaşılacağı üzere somutluk aranmaktadır.
Buna göre şüpheli veya sanığın kaçma ve delil karartma "ihtimali" doğrudan tutuklama nedeni olarak görülemez. Yine, şüpheli veya sanığın bir kısım tanıklar üzerinde baskı girişiminde bulunması "ihtimali" tutuklamaya konu edilemez. Tutuklama nedeninin varlığı için kaçma, delil karartma, tanık, mağdur veya bir başkasına baskı girişiminde bulunma şüphesini gösteren somut olaylar gerekir. Örneğin şüphelinin işlediği suçtan sonra yurt dışına uçak bileti alması, bir kısım tanıkların, cumhuriyet savcısına verdiği ifadede şüpheli tarafından yanlış ifade vermesi için tehdit edildiğini söylemesi ve cep telefonundan buna ilişkin arama kayıtlarını göstermesi somut tutuklama nedeni olarak görülebilir.
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanması" başlıklı 13.maddesine göre, kişi temel hak ve hürriyetleri kanunla sınırlandırılabilir ve şahıslar şartları oluştuğu halde tutuklanabilir. Ancak bu kısıtlamanın ölçülü olamaması durumunda tutuklama kararı verilemez.
Cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, basit yaralama gibi uzun süreli hapis cezasını gerektirmeyen suçlarda tutuklama kararları verilmesinin ölçülülük ilkesine aykırı olduğu (orantısızlık) tartışmasızdır.
Sadece soruşturulan suçun ciddiyetine dayanılarak verilen tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da aykırıdır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023