17 Aralık zirvesinden sonra "sessiz devrim" niteliğinde devam eden Türkiye'nin AB serüveni sessizliğini bozdu.
Ardı arkası kesilmeyen yoğun açıklama ve baskılardan sonra, tabiri caizse, sindirme ve şok uyarılarından sonra Türkiye-AB Troykası toplantısı yapıldı.
Toplantının en önemli gündem maddesi ise 'Kıbrıs'.
Toplantıdan önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn ve dönem başkanı Lüksemburg'un Dışişleri Bakanı Jean Asselborn'la ayrı ayrı görüştü.
Bu görüşmelerde dikkat çeken nokta, Sayın Gül'ün daha sorulmadan uyum protokolünün Kıbrıs Rum Kesimi'ni de içine alarak imzalanacağını bir kez daha teyit etmesi ve Kıbrıs konusunda tavırlarını net olarak bilmesine ve Rum Kesimi'ni Kıbrıs'ın tek temsilcisi olarak kabul etmelerine rağmen Brüksel'in daha etkin olmasını istemesiydi.
Hükümetin Kıbrıs'ı verme konusundaki iştiyakı oldukça manidar.
Meşhur "Troyka Toplantısı"nda da başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye'nin AB'ye verdiği sözler hatırlatıldı ve 3 Ekim'e kadar bu konularda neler yapılacağı konuşuldu.
AB Dönem Başkanı Asselborn, 1963 Ankara Anlaşması'nın kapsamını genişleten uyum protokolünün önümüzdeki haftalarda imzalanması durumunda AB komisyonu tarafından hazırlanan tüzüklerin kabul edilmesi için taraflara daha rahat baskı yapabileceklerini ifade etti.
Esasen Sayın Asselborn, "taraflar" diyeceğine, daha açık ifadeyle "Türk tarafı" diyebilirdi.
Bunu da dikkate alarak, Asselborn'un ifadesini biraz Türkçeleştirirsek, "Referanduma "evet" diyerek, AB anayasasına imza atarak, KKTC'nin bağımsızlığını bir hayal olarak gören Talat'ı başbakan yaparak kaybettiğiniz bütün kozlarınıza ek protokolü de ilave edelim, artık bu iş sona ersin. Sonra paşa paşa askerinizi çekersiniz ve Anadolu'yu işgal etmenin önünü tıkayan bu Kıbrıs meselesini de çözmüş oluruz".
Bakın AB serüveninde Türkiye'nin Rum Kesimi'ni fiili tanıma sürecinde neler yapıldı ve yapılacak?
AKP hükümeti geçen yıl Türkiye'de yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında Güney Rum kesiminin sanatçısını Kıbrıs Cumhuriyeti olarak anons ederek kültürel bazda Rum kesimini kabul etti.
Sayın Erdoğan ve Gül, 29 Ekim Milli Egemenlik bayramında egemenliğimizi AB'ye devrettiğimiz AB Anayasasını imzalama töreninde attıkları imza ile siyasi anlamda Rum kesimini kabul etti.
AKP hükümeti 17 Aralık zirvesinde ve dünkü "Troyka Toplantısı"nda ek protokolün imzalanmasını bir daha teyit ederek ekonomik anlamda Rum kesimini kabul etti.
"Troyka Toplantısı"nda gündemdeki konulardan birisi de NATO'da Güney Kıbrıs'ı içeren işbirliği sürecine Ankara'nın koyduğu engeldi.
Eğer AKP hükümeti bu engeli de kaldırırsa askeri anlamda da Rum kesimini kabul edecekler.
Fiili anlamda Rum Kesimini tanıma adım adım gerçekleşmektedir.
Bundan sonraki aşamaları tahmin etmek zor değil.
AB topraklarında Türk askerinin ne işi var diyecekler, zaten benzer ifadeler diyorlar. Asker çekmemiz için de belki de Lübnan'daki son gelişmelere benzer bir senaryo düzenleyecekler. Medyada buna benzer söylentiler dolaşıyor.
Evet, Sayın AB'ciler bütün bu gelişmelere ne diyorsunuz?
Sayın AB'ciler sorsanıza "Yahu madem bizi AB'ye tam üye alacaksınız, Kıbrıs niye bu kadar problem?" diye.
Yine sorun baklalım "Hiçbir AB ülkesi içerisinde azınlık kavramına müsaade etmezken, bizde niye bunu gündeme getiriyorsunuz?"
Yine sorun "Hiçbir AB ülkesi yabancılara toprak satmayı kabul etmezken, bize niye sattırıyorsunuz?"
Sorun bakalım "Birçok AB ülkesinde Müslüman öğrencilerin bile maksatlı olarak İncil okuması zorunlu iken, niye bizde din derslerindeki zorunluluğu kaldırmamızı istiyorsunuz?"
Sorun AB yetkililerine "Sizde işsizlik had safhaya ulaşırken, kendi insanınıza bile bakamazken, bize nasıl bakacaksınız?"
Daha sorulacak çok soru var, ama biraz da siz kafa yorun Sayın AB'ciler.
Sözün tamamı deliye söylenir.
İlerleme Raporu, taslak, zirve, troyka derken değerlerimiz bir bir elimizden çıkıyor.
Daha ne kadar "bana ne" diyeceğiz?
Düşman isotu da aldı, tarlayı da.
Bağımsızlığımıza, milli ve manevi değerlerimize, toprağımıza, madenimize, havamıza, suyumuza hakkıyla sahip çıkmazsak, Kıbrıs'ımıza, Kerkük'ümüze, Musul'umuza "namusumuz" gözüyle bakmazsak, kusura bakmayın beyler o zaman bizim bu dünyada yaşamaya pek hakkımız yok.
İş işten daha fazla geçmeden değerlerimizin kıymetini bilelim.
Ardı arkası kesilmeyen yoğun açıklama ve baskılardan sonra, tabiri caizse, sindirme ve şok uyarılarından sonra Türkiye-AB Troykası toplantısı yapıldı.
Toplantının en önemli gündem maddesi ise 'Kıbrıs'.
Toplantıdan önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn ve dönem başkanı Lüksemburg'un Dışişleri Bakanı Jean Asselborn'la ayrı ayrı görüştü.
Bu görüşmelerde dikkat çeken nokta, Sayın Gül'ün daha sorulmadan uyum protokolünün Kıbrıs Rum Kesimi'ni de içine alarak imzalanacağını bir kez daha teyit etmesi ve Kıbrıs konusunda tavırlarını net olarak bilmesine ve Rum Kesimi'ni Kıbrıs'ın tek temsilcisi olarak kabul etmelerine rağmen Brüksel'in daha etkin olmasını istemesiydi.
Hükümetin Kıbrıs'ı verme konusundaki iştiyakı oldukça manidar.
Meşhur "Troyka Toplantısı"nda da başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye'nin AB'ye verdiği sözler hatırlatıldı ve 3 Ekim'e kadar bu konularda neler yapılacağı konuşuldu.
AB Dönem Başkanı Asselborn, 1963 Ankara Anlaşması'nın kapsamını genişleten uyum protokolünün önümüzdeki haftalarda imzalanması durumunda AB komisyonu tarafından hazırlanan tüzüklerin kabul edilmesi için taraflara daha rahat baskı yapabileceklerini ifade etti.
Esasen Sayın Asselborn, "taraflar" diyeceğine, daha açık ifadeyle "Türk tarafı" diyebilirdi.
Bunu da dikkate alarak, Asselborn'un ifadesini biraz Türkçeleştirirsek, "Referanduma "evet" diyerek, AB anayasasına imza atarak, KKTC'nin bağımsızlığını bir hayal olarak gören Talat'ı başbakan yaparak kaybettiğiniz bütün kozlarınıza ek protokolü de ilave edelim, artık bu iş sona ersin. Sonra paşa paşa askerinizi çekersiniz ve Anadolu'yu işgal etmenin önünü tıkayan bu Kıbrıs meselesini de çözmüş oluruz".
Bakın AB serüveninde Türkiye'nin Rum Kesimi'ni fiili tanıma sürecinde neler yapıldı ve yapılacak?
AKP hükümeti geçen yıl Türkiye'de yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında Güney Rum kesiminin sanatçısını Kıbrıs Cumhuriyeti olarak anons ederek kültürel bazda Rum kesimini kabul etti.
Sayın Erdoğan ve Gül, 29 Ekim Milli Egemenlik bayramında egemenliğimizi AB'ye devrettiğimiz AB Anayasasını imzalama töreninde attıkları imza ile siyasi anlamda Rum kesimini kabul etti.
AKP hükümeti 17 Aralık zirvesinde ve dünkü "Troyka Toplantısı"nda ek protokolün imzalanmasını bir daha teyit ederek ekonomik anlamda Rum kesimini kabul etti.
"Troyka Toplantısı"nda gündemdeki konulardan birisi de NATO'da Güney Kıbrıs'ı içeren işbirliği sürecine Ankara'nın koyduğu engeldi.
Eğer AKP hükümeti bu engeli de kaldırırsa askeri anlamda da Rum kesimini kabul edecekler.
Fiili anlamda Rum Kesimini tanıma adım adım gerçekleşmektedir.
Bundan sonraki aşamaları tahmin etmek zor değil.
AB topraklarında Türk askerinin ne işi var diyecekler, zaten benzer ifadeler diyorlar. Asker çekmemiz için de belki de Lübnan'daki son gelişmelere benzer bir senaryo düzenleyecekler. Medyada buna benzer söylentiler dolaşıyor.
Evet, Sayın AB'ciler bütün bu gelişmelere ne diyorsunuz?
Sayın AB'ciler sorsanıza "Yahu madem bizi AB'ye tam üye alacaksınız, Kıbrıs niye bu kadar problem?" diye.
Yine sorun baklalım "Hiçbir AB ülkesi içerisinde azınlık kavramına müsaade etmezken, bizde niye bunu gündeme getiriyorsunuz?"
Yine sorun "Hiçbir AB ülkesi yabancılara toprak satmayı kabul etmezken, bize niye sattırıyorsunuz?"
Sorun bakalım "Birçok AB ülkesinde Müslüman öğrencilerin bile maksatlı olarak İncil okuması zorunlu iken, niye bizde din derslerindeki zorunluluğu kaldırmamızı istiyorsunuz?"
Sorun AB yetkililerine "Sizde işsizlik had safhaya ulaşırken, kendi insanınıza bile bakamazken, bize nasıl bakacaksınız?"
Daha sorulacak çok soru var, ama biraz da siz kafa yorun Sayın AB'ciler.
Sözün tamamı deliye söylenir.
İlerleme Raporu, taslak, zirve, troyka derken değerlerimiz bir bir elimizden çıkıyor.
Daha ne kadar "bana ne" diyeceğiz?
Düşman isotu da aldı, tarlayı da.
Bağımsızlığımıza, milli ve manevi değerlerimize, toprağımıza, madenimize, havamıza, suyumuza hakkıyla sahip çıkmazsak, Kıbrıs'ımıza, Kerkük'ümüze, Musul'umuza "namusumuz" gözüyle bakmazsak, kusura bakmayın beyler o zaman bizim bu dünyada yaşamaya pek hakkımız yok.
İş işten daha fazla geçmeden değerlerimizin kıymetini bilelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025