Türk Milleti, yıllarca "kurusıkı sloganlar"la idare edildi. Sağlam temeller üzerine kurulan devlet çarkı, zaman içinde kendi haliyle ne getirdi ise ve bu arada geçmişin mirası hangi mahsulleri lütfetti ise; milletimiz özellikle son dönemlerde onunla iktifa etti.Maalesef, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki aşk ve azimle yükselen devlet ve millet binasında, daha sonraları aynı yürek ve azimle taş üstüne konması gereken taşlar konmadı. Üretim ve gayret yerine, "içi kof slogan"lar ağır bastı. İçi kof sloganlara dıştan giydirmelerAz gittik uz gittik, lakin sadece sloganlarla gittik; neticede bir arpa boyu yol gittik... Borç katlandı. İşsizlik arttı. Üretim stoplandı. Tarım tükendi, toprak işlenmez oldu. Yüreklerdeki azim ve ateş köreldi. Devlet, millet ve birey olmanın "vazgeçilmez unsurları" olan en temel değerler tartışmaya açıldı. Sosyal doku örselendi. Milli ve dini bütünlük dağılmaya yüz tuttu... AB'ci, ABD'ci ve sair mandacı olmak "milletimizin sanki kaderi" haline dönüştürüldü.Bu sloganların bir kısmına, cübbe-şalvar giydirildi, yeşile boyandı; ortalık kendi milletine ve devletine karşı "karton mücahidler"le doldu. Bu sloganların bir kısmına milliyetçi boya çekildi, kımız içirildi; kasalara dolduruldu "Kızıl Elma"lar... Bu sloganların kimine de güya "devletçi, halkçı, Atatürkçü" çelik suyu verildi; "kadife eldiven içinde demir yumruk" olarak indi-kalktı halkın kafasının üzerinde, milletin değerlerinin ve beyinlerinin üstünde.Hepsi aynıydı, hepsi "sadece slogan"dı hakikatte.Sloganların içini dolduran yokGüya idealler sloganlaştırıldı, sloganlar idealleştirildi; lakin ne ideallerin, ne de sloganların sağlam bir dayanağı vardı. İçi kof kaldı, altı boş bırakıldı ideallerin ve sloganların. Altını dolduran yoktu. Bu sloganlar üzerinde yükselen ilkesiz ve ölçüsüz siyasal popülizm, her türlü popülizmi davet etti, her alanda slogancı popülizm çığırı aldı başını gitti.Bir nesil, "içi kof idealar" haline dönüştürülmüş bu sloganlarla, bu uğurda kıyasıya koştu koşuşturdu; ter döktü, kan döktü, can verdi... Neticede ne oldu? Milletimiz ne kazandı, devlet ne elde etti, medeniyetimiz hangi muasır seviyeye ulaştı? Nereye geldik? Sloganlardan öteye geçebildik mi?İşler çığırından çıktı, kendimize gelmek için "toplumsal şok" adeta kaçınılmaz oldu.Toplumsal şokun akabinde, kendi geleceğine karşı dahi duyarsız, politikadan elini eteğini çekmiş ve fakat "geçmişin benzeri slogancı politik ahtapot"un tam kucağında "hormonlu bir nesil" oluverdik. AB süreci ve ABD'nin kendi rotaları istikametindeki iteklemeleriyle bugüne geliverdik. Adeta yedi kocalı Hürmüz gibi Türkiye. Kendimizden ve "kendimiz olmak"tan koptuk.Posta bürünmek çare değil ki...Bir dönemin hızlı mücahitlerinin kimisinin koynundan Haç çıktı, kapağı AB ve ABD'ye attılar. Kimisi ise iki arada bir derede Araftakiler gibi kararsızlar; bazen Kuvay-ı Milliyeci kesiliyorlar. Kimileri de Vatikan duvarlarının etrafında dolanıp durmaktalar. Yıllarca şehit cenazelerini sırtlarında taşıyıp günü gelince Apo dosyasını sümenaltı edenler ve AB müktesebatını okumadan gözü kapalı imzalayan milliyetçiler, şimdi aslan postuna bürünmüş AB karşıtlığı yapmaktalar. Halkçı ve devletçiler ise, Lozan'ın delik deşik edildiği, vatanın her şeyiyle satıldığı, devletin üniter yapısının tartışmaya açıldığı süreçte süt dökmüş kedi gibi AB'ci ve Amerikancı duruşta patinaj yaparlarken, iş milletimizin okumak isteyen yavrularının başörtüsüne gelince İspanyol matadorlar gibi kükremektedirler."Klasik slogancı mantık"; şimdi çeşitli postlara bürünmüş. Çare değil ki... Ekonomi batmış, gençlik bunalmış, işsizler ordusu sokağa dayanmış, devlet defe konmuş, millet dağılmış... Posta bürünmek çözüm getirmiyor ki.Cübbe giydirilmiş kapitalizmŞu hale bakınız Allah aşkına... "Adil Düzen'de devlet, ekonomik faaliyetlerde bulunmaz. Ekonomik faaliyetleri özel kesim yürütür... Serbest piyasa düzeni ve fiyat mekanizmaları arz ve talep kaidelerine göre tamamen serbest bir şekilde teşekkül eder. Üretimi, talep yönlendirir. Adil Düzen'de fiyat mekanizması serbestçe işler. Bu mekanizmanın işleyişini olumsuz yönde etkileyecek merkezi planlama kurumu yoktur" diye sahiplerince özetlenen ve iktidar olma şansı da bulan bu söylem; sadece yukarıda belirtilen temeller ışığında dahi "hakikatte kapitalizmin daniskası bir ekonomik söylem" olduğu saklanarak, Adil düzen namıyla yeşile boyanıp milletin önüne sürülmüş "paket slogan" olduğu ortaya çıktı. İlginçtir bugün aynı paket, biraz bayrak kırmızısına boyanarak, üstüne biraz da Kuva-yı Milliye cilası çekilerek, güya Milli çözüm şeklinde toplumun önüne temcid pilavı gibi sürülmeye çalışılmaktadır. Dün "adil düzen" namıyla başına yeşil sarık geçirilmiş, üstüne cübbe giydirilmiş "kapitalizm", bugün yükselen değerlerin "milli" olması münasebetiyle "milli çözüm" şeklinde karton kimliğe bürünerek yola düşmüş vaziyette... Göz önündeki çerçöpün gerçeklerin görülmesinde mertek olması gibi; "vahşi kapitalizm ve liberalizm"in dişlileri arasından Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" ile sıyrılmaya ve aklını başına devşirmeye çalışan milletimizin, basiretinin önünde adeta bir çerçöp misyonu üstlenmiş "bu slogancı sarıklı kapitalizm". Slogancı politik süreç ve slogancı toplumsal süreçten henüz kurtulabilmiş değiliz. Bunların pabuçları dama atılmalıŞayet toplum, gerçekten "slogancı mantık"tan kurtulmak ve "reel olgunluk"a erişmek suretiyle "geçmişin ve onların sulbünden gelen slogancı politikacı ve aydın müsveddeleri"nin pabuçlarını dama atamaz ise; topraklarımız ve medeniyetimiz üzerinde hesabı olanlar ve bu hesaplarını "sloganların" arasında hamburgervârı yerleştirenler, korkarım, Türkiye'nin pabucunu dama atacaklar. Bunun muhasebesini, öncelikle sözkonusu "sloganik Cumhuriyet süreci"nin samimi pişmanlık içindeki mimarları, milli toplum mühendisleri, politik ve kültürel aktörleri ve tabii bu uzun metrajlı filmin figüranları çok iyi yapmalıdırlar. El ân Türk Milleti'nin geleceğini şekillendirmede etkisi ve yetkisi bulunanlar ile Türkiye'nin geleceğini inşa etme azmi ve gayretinde olanlar da bu muhasebeyi çok iyi yapmalıdırlar. Çünkü bugün Türkiye'mizin ve "insanımızın yüreği"nin gelip dayandığı nokta, bu muhasebeyi yapmayı zaruri kılmaktadır.Türkiye'nin, artık içi kof sloganlarla yönetilme lüksü kalmamıştır. Reel, ayakları yere basan, kendi medeniyetimizden fışkıran, kendi insan kaynaklarımız ve yeraltı-yerüstü zenginliklerimizden beslenen milli projelere ihtiyaç vardır. Prof. Dr. Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" bu bakımdan tarihi bir şanstır ve milletimizin bahtının açık olduğunun göstergesidir. Slogan üretmeye bu kadar para değer mi?Tam bu noktada milletimizin parası olan Hazine yardımları ve tüyü bitmemiş yetimin hakları ile politika yapanlar, en azından "millete somut bir şeyler vermek" ve "sloganlarla örülü olmayan reel çözümler" sunmak durumunda değiller mi, ne dersiniz? İktidarda veya muhalefette iken, milletimizin bir derdine derman olmayanlar, herhangi bir problemine çözüm üretmeyenler, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını kasalarına doldurup siyaset yaparak millete hayırlarının dokunacağını mı zannediyorlar?2006'da iktidardaki ve Meclis içi ve Meclis dışı muhalefetteki kimi partilere, Hazine tarafından 92 trilyon 143 milyar 205 milyon TL yardım yapılacak.İktidara gelmiş, denemiş, hiçbir çözümü ve çaresi olmadığı gün gibi ortaya çıkmış bu partilere yapılan Hazine yardımı, "rant etrafında kümelenmiş" bir avuç politik düzenbazların, "eskinin slogancı süreci"ni aynen devam ettirmelerine katkı sağlamak dışında bir faydası yoktur. Hazine'nin bu yardım mantığı, ne demokratik gelişime, ne de toplumun problemlerinin politik kurumlar eliyle çözülmesine fırsat ve zemin oluşturmaktadır. Bilakis, bu hesapsız yardım ve sorumsuz maddi yetkilendirme ve güçlendirme, milletin tüyü bitmemiş yetimlerinin haklarıyla milletin oyalanmasını ve milletin geleceğinin ipotek altına alınmasını kolaylaştırmaktadır... Yanlış mı?Bağımsız Türkiye Partisi'nin Türk politik hayatında açtığı "reel ve somut milli programlarla siyaset" çığırı, "slogancı politika"yı ve "Türk milletinin kaynaklarının ve geleceğinin kurusıkı sloganlarla çalınması"nın önüne geçecektir. Bu bağlamda 26-27 Kasım günü İstanbul Lütfi Kırdar ve Grand Cevahir Uluslararası Kongre merkezlerinde düzenlenen "Uluslar arası Milli Ekonomi Modeli Kongresi" Türk milletinin tarihinde dönüm noktası olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019