"Hak milletime faydalı olan şeydir" Batılı bir devlet adamı senelerce önce bunu söyler. Halbuki dayanağı olmayan bu siyasi parolalar, bugün kendisini dünya halklarının efendisi gibi gören Amerika'nın global büyüklük saplantısına dönüşüp, uluslararası alanlarda bütün dünyayı berbat biçimde meşgul ediyor.
"Uluslararası Hukuk" dünyada egemen bir milletinin menfaatine dayanan ve onun vazettiği hukuk mudur acaba? Yoksa bundan başka daha yüksek, daha umumi daha evrensel değerleri taşıyan bütün milletlerin, teşkilatların mutabık ve muvafık kaldığı bir "devletler üstü hukuku" mevcut değil midir? Bugün güncel örneklerini elan yaşadığımız, "Doğru hukuk" için yapılan mücadelenin devletlerin hudutlarında durması mı lazım? Yoksa hak duygusu süper egemen devletin "milli hukukuna" karşı "milletler üstü hukuk" u ileri sürebilir mi? Bugün Egemen kuvvet Amerika Birleşik Birleşik Devletleri olduğu için mi, onun vazettiği menfaatlerinin manzumesi hak olacak, onun çıkarları mı "devletler hukuku" olacak?
Halbuki bugünkü çağdaş hukuk sistemlerin ortak payda da kabul ettiklerini söyledikleri "Tabi Hukuk" düşüncesi Aristo'nun "ethik"inde bile vardı. Roma hukukunda Ulpianus ondan bahsetti. Hıristiyan orta çağında Thomas Aquino doğrudan doğurya Allah'tan inşia eden bir just natural"e tabii hukuka inanmaktaydı. Yoksa dünya hiç mi ilerlemedi...
"Haydut devlet" argümanı bugün uluslararası politika planlamasında ve uluslararası hukuki analizinde etkin bir rol oynamaktadır ABD tarafından. Mevcut Afganistan krizi bunu yalnızca en son örneği... Daha önce Irak yasa dışı bir ulus olarak ilan edilmişti. Çünkü dünya düzeninin bekçileri ABD ve onun küçük yardakçısı İngiltere tarafından zapturapt altına alınması gereken, terörist bir rejim tarafından yönetildiği ilan edilivermişti. Washington ve Londra, Afganistan'dan ki Taliban rejimini de, komşuları ve bütün dünya için tehdit oluşturan "haydut bir devlet" olarak ilan ettiler. Hatta burada daha bir ilerme gösterdiler ve "Haydut devlet" argümanını burada "Terörist yönetim" kavramıyla yer değiştirdiler.
Bu argümanların dayanaklarını aslında herkes biliyor: Soğuk savaşın bitmesine karşın, ABD'nin yine de dünyayı koruma sorumluluğu hissediyor; ama kimden koruyacak? Çünkü, 1980'lerin başından itibaren, kitle seferberliği için kullanılan bu geleneksel tekniğin etkinliğini yitirdiği açıktı. "Monolitik ve acımasız komplo" (J.F. Kennedy) veya "kötülük imparatorluğu" (Reagan) gibi soğuk savaş sloganlarına baş vurmak artık tek başına işe yaramadığından yeni düşmanlara ihtiyaç vardı. Açıktır ki bu yeni düşman, kendince icat ettiği, "radikal İslam"dır bugün için.
Görüldüğü üzere günümüzde temel Uluslararası hukuk anlayışı artık -en azından ondan daha büyük güç gelip kendi zorba kurallarını koyuncaya kadar- Teksas kurallarıdır. Yazık!.. İnsanlık için, geleceğimiz için çok yazık çünkü; "Adalete yönelik bir çaba yoksa hukuk bir maskaralıktır!" Bugün insanlığın en son ulaştığı üstün çağdaş (!), sözümona ilerici (!) medeniyetler bu kadar mı ilkel ve bu kadar mı bağnaz...
Çıkış yok mu? Mevcut tarihsel sistemin çerçevesi içinde hiçbir çıkış yok mu? Ama durun, biz zaten bu sistemden çıkma sürecinde değil miyiz? Önümüzdeki gerçek soru, sonuçta bu muazzam egemen güç zorbalığını, adaletsizliğini uygulayanların dünyayı nereye götüreceğidir.
"Uluslararası Hukuk" dünyada egemen bir milletinin menfaatine dayanan ve onun vazettiği hukuk mudur acaba? Yoksa bundan başka daha yüksek, daha umumi daha evrensel değerleri taşıyan bütün milletlerin, teşkilatların mutabık ve muvafık kaldığı bir "devletler üstü hukuku" mevcut değil midir? Bugün güncel örneklerini elan yaşadığımız, "Doğru hukuk" için yapılan mücadelenin devletlerin hudutlarında durması mı lazım? Yoksa hak duygusu süper egemen devletin "milli hukukuna" karşı "milletler üstü hukuk" u ileri sürebilir mi? Bugün Egemen kuvvet Amerika Birleşik Birleşik Devletleri olduğu için mi, onun vazettiği menfaatlerinin manzumesi hak olacak, onun çıkarları mı "devletler hukuku" olacak?
Halbuki bugünkü çağdaş hukuk sistemlerin ortak payda da kabul ettiklerini söyledikleri "Tabi Hukuk" düşüncesi Aristo'nun "ethik"inde bile vardı. Roma hukukunda Ulpianus ondan bahsetti. Hıristiyan orta çağında Thomas Aquino doğrudan doğurya Allah'tan inşia eden bir just natural"e tabii hukuka inanmaktaydı. Yoksa dünya hiç mi ilerlemedi...
"Haydut devlet" argümanı bugün uluslararası politika planlamasında ve uluslararası hukuki analizinde etkin bir rol oynamaktadır ABD tarafından. Mevcut Afganistan krizi bunu yalnızca en son örneği... Daha önce Irak yasa dışı bir ulus olarak ilan edilmişti. Çünkü dünya düzeninin bekçileri ABD ve onun küçük yardakçısı İngiltere tarafından zapturapt altına alınması gereken, terörist bir rejim tarafından yönetildiği ilan edilivermişti. Washington ve Londra, Afganistan'dan ki Taliban rejimini de, komşuları ve bütün dünya için tehdit oluşturan "haydut bir devlet" olarak ilan ettiler. Hatta burada daha bir ilerme gösterdiler ve "Haydut devlet" argümanını burada "Terörist yönetim" kavramıyla yer değiştirdiler.
Bu argümanların dayanaklarını aslında herkes biliyor: Soğuk savaşın bitmesine karşın, ABD'nin yine de dünyayı koruma sorumluluğu hissediyor; ama kimden koruyacak? Çünkü, 1980'lerin başından itibaren, kitle seferberliği için kullanılan bu geleneksel tekniğin etkinliğini yitirdiği açıktı. "Monolitik ve acımasız komplo" (J.F. Kennedy) veya "kötülük imparatorluğu" (Reagan) gibi soğuk savaş sloganlarına baş vurmak artık tek başına işe yaramadığından yeni düşmanlara ihtiyaç vardı. Açıktır ki bu yeni düşman, kendince icat ettiği, "radikal İslam"dır bugün için.
Görüldüğü üzere günümüzde temel Uluslararası hukuk anlayışı artık -en azından ondan daha büyük güç gelip kendi zorba kurallarını koyuncaya kadar- Teksas kurallarıdır. Yazık!.. İnsanlık için, geleceğimiz için çok yazık çünkü; "Adalete yönelik bir çaba yoksa hukuk bir maskaralıktır!" Bugün insanlığın en son ulaştığı üstün çağdaş (!), sözümona ilerici (!) medeniyetler bu kadar mı ilkel ve bu kadar mı bağnaz...
Çıkış yok mu? Mevcut tarihsel sistemin çerçevesi içinde hiçbir çıkış yok mu? Ama durun, biz zaten bu sistemden çıkma sürecinde değil miyiz? Önümüzdeki gerçek soru, sonuçta bu muazzam egemen güç zorbalığını, adaletsizliğini uygulayanların dünyayı nereye götüreceğidir.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002