"İnsanı anlarsak bireyin ve toplumun daha sağlıklı ve anlamlı bir yaşam oluşturmasına yardımcı olabiliriz." (Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu)
"İnsan gönüldür gönül." (Prof. Dr. Haydar Baş)
Türk Milli Eğitimi'nin şu anda içinde bulunduğu durum içler acısıdır. Özel yetenek ve zekâyla yaratılan ya da kendi imkânlarıyla iyi bir eğitim alabilme şansına sahip olanlar dışında normal vatandaşın eğitimi milletimiz ve geleceğimiz adına umut vermemektedir.
Gençlik belli bir ideal peşinde koşamıyorsa, ilköğretimden üniversiteye varıncaya kadar adeta yerlerde sürünüyorsa elbette bunun birinci derece sorumlusu devleti idare eden iktidar sahipleridir.
Türk toplumunun genetik yapısından tutun inanç ve kültür yapısına varıncaya kadar en ince ayrıntılarıyla araştırılıp insanımızın hem kendi adına hem toplum yararına kazanılması için mutlaka özel bir çabaya ihtiyaç vardır.
Eğitim camiasının içinde bulunduğu durumu konunun erbabı kişiler yakından bilmektedir.
İçinde bulunduğumuz durumu Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu 'İnsan ve Davranışları' kitabında bakınız ne güzel özetlemiş:
"Eğitim sistemimiz öğrencinin yetenek ve potansiyelini keşfedebiliyor ve geliştirebiliyor mu? Gerçekten eğitilmiş bir kimse olmaya özendiriyor mu? Bu sorudan önce sorulması gereken soru aslında şu: Gençlerimiz lise ve üniversite dönemlerinde bilgi, istek ve yeteneklerine uygun öğretim kurumuna seçilip yerleştirilebiliyor mu?
Bu soruları sormamış ya da cevap bulamamış bir toplum, gençlerinin yetenek ve potansiyelini değerlendiremez. Peki, gençlerin yetenek ve potansiyelini değerlendirmek önemli mi? Diyelim ki, "A" ve "B" adını verdiğimiz iki toplum var.
A toplumu, "bir toplumun en önemli serveti, hazinesi o toplumun değerleri, insanlarının zihin ve gönül gücü, şevk ve yetenekleridir" inancına sahip. B toplumunda böyle bir inanç yok. Bu iki toplum aşağıdaki sorularla farklı ilgilenecek ve değerlendirecektir. Her insan üniversite eğitiminden sonra yaşama atıldığında deneme-sınama yöntemiyle, el yordamıyla, büyük bir zarar ve emek kaybıyla ve kişilik örselenmesiyle kendini bulabiliyorsa, bunun sorumluluğu nerede yatar? Her sene tekrar tekrar üniversite sınavına girenler, üniversiteyi bitirdikten sonra şu veya bu nedenle mesleğiyle ilgili dallarda çalışamayanlar, tekrar okumak isteyenler kimleri ilgilendiriyor? Bugün biliyoruz ki, uygar bir toplum bu tür sorunlara bilimsel cevaplar arar." (Doğan Cüceloğlu / İnsan ve Davranışı / Psikolojinin Temel Kavramları / Sayfa 19)
Bugün Türk gençliği özellikleri ve yetenekleri keşfedilmeden başladıkları ilköğretimi mecburi okudukları için 12 yıllık saçma bir eğitim sisteminin kurbanı olmuştur. Bu nedenle gençlik hem eğitimine doğru dürüst devam edemiyor hem de bir meslek sahibi olamıyor.
Sözüm ona dindar bir gençlik yetiştirelim derken dinsiz, deist ve mutsuz bir toplum yapısına doğru gidiyoruz. Milli Eğitim sistemimiz bu açmazlar içinde debelenip durmaktadır. Her şeye rağmen gençliğin dilinden ve halinde anlayan BTP lideri Hüseyin Baş'ın tespitleri ve çözüm yolları bizi umutlandırmaktadır.
- Aile ocağı en kıymetli eğitim alanıdır / 17.01.2025
- Yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya taşıyanlar / 16.01.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş'ın dedikleri aynen çıkıyor / 15.01.2025
- Hüseyin Baş ezberleri bozuyor / 14.01.2025
- ‘Lan oğlum sen Hüseyin Baş’ı tanımıyor musun?’ / 13.01.2025
- Örnek insanla beraber olmanın faydaları / 11.01.2025
- Çekilin gençlerin önünden onlar halledecektir / 10.01.2025
- 30 yıl önceden haber verilen gerçekler / 09.01.2025
- Hakkımı helal etmiyorum / 08.01.2025