25-26 sene oldu? Dile kolay. Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 25-26 sene önce, Amerika'nın Körfez müdahalesini değerlendirirken; "Burada asıl hedef Türkiye" tespiti ve ikazı yapmıştı.
Sivil-asker etkili ve yetkililerimiz burun kıvırmışlardı.
Lakin adım adım yaşanan gelişmeler Prof. Dr. Baş'ı haklı çıkardı; komplo teorisi filan deyip geçenlerin başları öne düştü.
Amerika'nın yirmi-yirmi beş yıldan bu yana ülkemiz ve bölgemize dönük adımlarının Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında olduğunu sağır sultanlar bile duydu.
AKP iktidarları süreci, Amerika'nın her türlü işgal ve sömürge yöntemleriyle bölgemize çullandığı dönem oldu.
Türk diplomasisinin ve dış politikamızın en ilkesiz ve omurgasız dönemine tanık oldu dünya âlem.
Fakat Ankara'dakiler, ABD ile stratejik müttefik olduklarını seslendirirken; ABD, kendi BOP ekseninde Türkiye'yi dilediği gibi kullanmak dışında muhatap bile almadı. Amerika kendi imal edip semirttiği PKK, PYD, Barzani, IŞİD gibi taşeron gruplara ne muamele çekti ise koca Türkiye'ye de aynı muameleyi çekti.
Dahası Amerika, PKK terörü ve FETÖ darbesiyle Türkiye'yi içten içe kanatıyor.
Musul meselesinde ise Türkiye'yi PYD ve Barzani yerine dahi koymuyor.
Sürekli aldanma, saf dışı edilme ve kâle alınmama ile karşı karşıya kaldıklarını söyleyen AKP erkanı ise maalesef olan-bitenler karşısında üç maymunu oynuyor; görmedik, duymadık, bilmiyoruz vaziyetine yatıyorlar.
Türk siyaseti, ülkemiz ve bölgemize dönük en hayati alanlarda etkisiz elemana döndü; kendi kendilerine ise gelin-güvey oluyorlar.
Kaybeden ise hep Türkiye oldu, Türk milleti oldu, bölgemiz oldu, İslam coğrafyası oldu.
Amerika elini sıcaktan soğuğa sokmadan işgal ve sömürüye devam ediyor.
Musul vaveylası bunun en son ve canlı örneğidir.
Amerika'nın I. Körfez müdahalesinde de Özal, bir koyup üç almaktan söz etmişti. Bırakın üç veya bir almayı; güneydoğumuzu ve bölgemizi kaybettik.
Yine Musul faslı açıldı; Ankara'dakiler de Misak-i Milli'den bahis açtılar.
Başika'da daha önce konuşlanmış beş yüz askerimizin varlığını da dikkate alarak, biz de varız dedik. Musul'u IŞİD'den temizleriz, ne gerekirse yaparız, diye atladık.
Kırmızı fesli tarihçi müsveddeleri ve yandaş medya, millete ve siyasete, Musul'da 1926 Ankara Antlaşmasından doğan haklarımız var, diye yutturdu.
İktidarı kışkışlayan tuzu kuru İslamcılar, Musul bizim vilayetimiz demeye başladı.
Ankara Antlaşması bağlamında yalan maddeler türettiler.
Amerika'nın BOP planına hizmet etmenin yalan bahanesini türettiler.
İktidar, Amerika ile güya stratejik müttefik olduğumuz hayaliyle yürüdü.
Amerika bunu bile kabul etmedi.
IŞİD, PYD ve Barzani gibilerin gerçekte ABD imalatı bir oluşum ve güruhlar olduğunu aklına dahi getirmedi. Zira Clinton'a BOP raporu yazan kırmızı fesli tarihçinin yarım yamalak aklına tutuldu.
Amerika ve yaverleri, dünyanın gözü önünde Türkiye'nin üstünü çizdi.
Musul'da mahsur kaldık.
Ankara'dakiler güya Amerika ile stratejik müttefiklikten dem vururken; Türk askerinin Başika'da kuşatma altında olduğu haberleri gelmeye başladı.
PKK ve PYD'din hamisi, bölgemizdeki Büyük İsrail oluşumunun taşeron şefi Barzani'den icazet dilendik, devreye girdi.
Karada yer vermediler; ama Barzanî'nin himmetiyle havada iki uçaklık yer kaptık.
Türkiye havada uçuyor şimdi? Nereye ineceği ise belli değil.
Bu ilkesiz siyaset ve omurgasız diplomasi, Türkiye'yi baş üstü çakmaktan başka bir iş göremez.
Türk milleti de bu gerçeği idrak etmezse; Musul'da iki çalımla Türkiye'yi safdışı yapanların oyunuyla kafa üstü çakılmaya mahkum olur.
Sivil-asker etkili ve yetkililerimiz burun kıvırmışlardı.
Lakin adım adım yaşanan gelişmeler Prof. Dr. Baş'ı haklı çıkardı; komplo teorisi filan deyip geçenlerin başları öne düştü.
Amerika'nın yirmi-yirmi beş yıldan bu yana ülkemiz ve bölgemize dönük adımlarının Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında olduğunu sağır sultanlar bile duydu.
AKP iktidarları süreci, Amerika'nın her türlü işgal ve sömürge yöntemleriyle bölgemize çullandığı dönem oldu.
Türk diplomasisinin ve dış politikamızın en ilkesiz ve omurgasız dönemine tanık oldu dünya âlem.
Fakat Ankara'dakiler, ABD ile stratejik müttefik olduklarını seslendirirken; ABD, kendi BOP ekseninde Türkiye'yi dilediği gibi kullanmak dışında muhatap bile almadı. Amerika kendi imal edip semirttiği PKK, PYD, Barzani, IŞİD gibi taşeron gruplara ne muamele çekti ise koca Türkiye'ye de aynı muameleyi çekti.
Dahası Amerika, PKK terörü ve FETÖ darbesiyle Türkiye'yi içten içe kanatıyor.
Musul meselesinde ise Türkiye'yi PYD ve Barzani yerine dahi koymuyor.
Sürekli aldanma, saf dışı edilme ve kâle alınmama ile karşı karşıya kaldıklarını söyleyen AKP erkanı ise maalesef olan-bitenler karşısında üç maymunu oynuyor; görmedik, duymadık, bilmiyoruz vaziyetine yatıyorlar.
Türk siyaseti, ülkemiz ve bölgemize dönük en hayati alanlarda etkisiz elemana döndü; kendi kendilerine ise gelin-güvey oluyorlar.
Kaybeden ise hep Türkiye oldu, Türk milleti oldu, bölgemiz oldu, İslam coğrafyası oldu.
Amerika elini sıcaktan soğuğa sokmadan işgal ve sömürüye devam ediyor.
Musul vaveylası bunun en son ve canlı örneğidir.
Amerika'nın I. Körfez müdahalesinde de Özal, bir koyup üç almaktan söz etmişti. Bırakın üç veya bir almayı; güneydoğumuzu ve bölgemizi kaybettik.
Yine Musul faslı açıldı; Ankara'dakiler de Misak-i Milli'den bahis açtılar.
Başika'da daha önce konuşlanmış beş yüz askerimizin varlığını da dikkate alarak, biz de varız dedik. Musul'u IŞİD'den temizleriz, ne gerekirse yaparız, diye atladık.
Kırmızı fesli tarihçi müsveddeleri ve yandaş medya, millete ve siyasete, Musul'da 1926 Ankara Antlaşmasından doğan haklarımız var, diye yutturdu.
İktidarı kışkışlayan tuzu kuru İslamcılar, Musul bizim vilayetimiz demeye başladı.
Ankara Antlaşması bağlamında yalan maddeler türettiler.
Amerika'nın BOP planına hizmet etmenin yalan bahanesini türettiler.
İktidar, Amerika ile güya stratejik müttefik olduğumuz hayaliyle yürüdü.
Amerika bunu bile kabul etmedi.
IŞİD, PYD ve Barzani gibilerin gerçekte ABD imalatı bir oluşum ve güruhlar olduğunu aklına dahi getirmedi. Zira Clinton'a BOP raporu yazan kırmızı fesli tarihçinin yarım yamalak aklına tutuldu.
Amerika ve yaverleri, dünyanın gözü önünde Türkiye'nin üstünü çizdi.
Musul'da mahsur kaldık.
Ankara'dakiler güya Amerika ile stratejik müttefiklikten dem vururken; Türk askerinin Başika'da kuşatma altında olduğu haberleri gelmeye başladı.
PKK ve PYD'din hamisi, bölgemizdeki Büyük İsrail oluşumunun taşeron şefi Barzani'den icazet dilendik, devreye girdi.
Karada yer vermediler; ama Barzanî'nin himmetiyle havada iki uçaklık yer kaptık.
Türkiye havada uçuyor şimdi? Nereye ineceği ise belli değil.
Bu ilkesiz siyaset ve omurgasız diplomasi, Türkiye'yi baş üstü çakmaktan başka bir iş göremez.
Türk milleti de bu gerçeği idrak etmezse; Musul'da iki çalımla Türkiye'yi safdışı yapanların oyunuyla kafa üstü çakılmaya mahkum olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019