Başbakan Erdoğan Avrupa'yı derinden sarsan krizin Türkiye'yi etkileyip etkilemeyeceği konusunda şu açıklamaları yaptı: "Biz yere çok sağlam basıyoruz. Batı'da, Avrupa'da kriz olabilir ama biz bunların hepsine hazırlıklıyız. Daha önce 'teğet geçecek' dedim. Bu defa pek teğet geçeceğe de benzemiyor. Daha iyiyiz, daha güçlüyüz. Hiç endişeniz olmasın"Başbakan durumu yatıştırmak için bu tarz açıklamalar yapıyor ama yaşadığımız cari açık, kurlarda yaşanan ani artış, sürdürülebilir borçlanmanın her geçen gün daha da çıkmaza girmesi, kaynak sağlayan küresel sermayedarların şartlarını her geçen gün daha da ağırlaştırması ve tavizlerin çıtasının yükselmesi Başbakan'ın bu yatıştırma gayretlerini boşa çıkarıyor.Siyasilerimizin ekonomi konusunda el açtığı Batının önemli kuruluşlarından olan kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, yaşanan bütün bu gelişmelerden yola çıkarak, Avrupa'daki krizden en çok etkilenecek ülke olarak Türkiye'yi gösterdi. İstihdam oluşturmayan, borçlanmaya ve ithalata dayalı bir hormonlu büyüme sağlayan Türkiye'nin ekonomik zemininin sağlam olduğu yanılgısına düşmek, Türkiye'yi daha büyük çıkmazlara sürüklemektedir.Taviz vermeye dayalı bir güç, güç değildir. Bugün verdiğiniz tavizler Türkiye'ye finans sağlayan iradeleri tatmin edebilir ama yarın bunun garantisi var mı? Üstelik bugün finans sağlayan küresel şirketlerin kendi ülkelerinde çok ciddi ekonomik sorunlar yaşanmaktadır.Oluşturulan küresel balonlar sebebiyle dev olarak nitelediğimiz küresel şirketler bir anda buhar olabilir. Onların bir dayanağı yok ki, ya da onlar kendilerini diken üstünde hissediyorlar ki, onlara güvenerek ekonomisini yöneten bizler nasıl güçlü olduğumuzu iddia edebilelim. Gelelim dövizdeki artış mevzuuna?Ekonomistler birçok ihtimal üzerinde duruyorlar. Bunlardan birincisi, hükümet cari açığı azaltabilmek amacıyla kurları kontrollü bir şekilde yükselterek ithalatı zorlaştırmak, ihracatı ise kolaylaştırmak istiyormuş. Bu iddia asla doğruları yansıtmamaktadır. Neden mi?Ekonomi rakamları göstermektedir ki, Türkiye'nin üretimi ve ihracatı ithalata dayanmaktadır. Hatta bilindiği gibi yapılan bütün ihracat, sadece hammadde ithalatını bile karşılayamamaktadır. İthalatı azaltmak amacıyla kurları yükseltirseniz bu doğal olarak üretime ve ihracata da darbe vuracaktır. İkinci ihtimal ise, yabancı yatırımcıların Merkez Bankası'nı faiz artışına zorlamak istemesi olarak ifade ediliyor. Bu iddiaya göre, son bir yıllık dönemde düşük faiz nedeniyle yeterli kar elde edemeyen, buna karşın kur da yükselince yüzde 7-8 oranında zarara uğrayan yabancı yatırımcılar faiz artırımı istiyor.Bu nedenlerden biri olabilir. Çünkü yabancı yatırımcı Türkiye gibi "riskli" ülkelere tek bir amaç için gelir: çok fazla kazanç. Bunu sağlayamazsa da çeker gider. Bu yıl bu yüksek kardan mahrum olan yabancılar, kur baskısıyla hükümeti faiz artırımına zorluyor olabilirler.Hükümete yakın yorumcular bu noktada Merkez Bankası'nın yabancı yatırımcılara karşı konumunun güçlü olduğunu savunuyorlar. Halbuki durum hiç de öyle değil. Nasıl Merkez Bankası 2001 krizinde yabancılara karşı bir varlık ortaya koyamadı, bugün işlem hacimleri kat kat artan yabancı sermayedarlarla mücadele edebilmesi de imkansız görünüyor.Tabii, bütün bu olumsuz tabloların temel sebebi siyasi iradenin Batıya bağımlı ekonomi politikaları geliştirmesi, ülke ekonomisini tamamen dışa bağımlı hale getirmesidir. Finans yabancıya bağlı, hammadde yabancıya bağlı, enerji yabancıya bağlı, ülkemiz dış şoklara tamamen açık vaziyette? Ülkenin gerçekten güçlü bir ekonomiye sahip olması, bu bağımlılıkların ortadan kalkması ve ekonomik bağımsızlığın yeniden tesis edilmesiyle alakalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025