Sorun yalnızca insan isteklerinde midir? Yoksa tamamlanma çabası ve daha fazlaya, daha iyiye duyulan istek başka bir şey mi gizlemektedir? İnsandaki bu tamamlanmayan ve daha çoğunu isteyen istek, hırs veya özlemi atalarımızın geçmişten günümüze bizlere bıraktıkları mirasta mı aramakta yarar var?
Veya bu mirasla beraber, bunun üzerinde inşa ettiğimiz dünyadaki maddi ve manevi çevrenin içinde soluduğumuz, yaşadığımız havanın, üyesi olduğumuz toplumun, faaliyet gösterdiğimiz kurumların, kuruluşların ve bizden sonraki kuşaklar boyunca onlara devrettiğimiz, anısı sürekli bizleri etkileyen gelişmelerin ağlarıyla yarattığımız bu 21. yüzyıl galaksisinde mi sorunun cevabını aramalıyız?
Bunun çözüm emarelerini, delillerini her yerde görebilirsiniz aslında. Thomas Edison, 1879 yılında şu anda kullandığımız elektrik ampulünün ilkel örneğini bulmasıyla birlikte, gaz şirketlerinin kazancında büyük bir düşüş yaşanmış fakat, önde gelen bilim ve siyaset adamları, korkulacak fazla bir şeyin olmadığını, çünkü her evde elektrik ışığının kullanılmasının düşünülemeyeceğini, bunun ekonomik bakımdan saçma ve hatta hayali br düşünce olacağını söylemişlerdi.
Ama bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğinde elektrik ışığının girmediği tek bir ev neredeyse bulunmamaktadır. Bu misal gösterdiği gibi, çoğu kez kendimizi, kendi zaman ve bu zaman şartlarıyla oluşturduğumuz galaksiden, yarattığımız önyargılı kavramlarımızdan kurtaramamaktayız.
Yani "dünya zaman"ından kendimizi bağımsız kılmamız bazen çok güç olabilmektedir. Farkına dahi varmadan insanoğlu, geliştirdiği teknolojik, bilimsel, maddi ilerlemenin oluşturduğu farklı dünyalar içine, bu zaman ve koşulları kuşatması altında girmekte ve bu muazzam kuşatmadan uzak duramamakta, gelişmeler gelip hayatımızın içine girmektedirler. Çoğu kere ansızın olan bu gelişmeler, her zaman müspet, her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz... Sorun da, sorular da asıl burada düğümlenir. Çünkü bu hikaye, bazen acımasızlığın, bazen kendini zor durumlara sokuşun, bazen utanç dönemlere rastlayışın, bazen buhran ve krizlerle insanlığın kendi kendini heba ettiği anlardır.
Hayırlısını dilemek ve her türlü gelişmeyi zamanın sizi bağladığı noktalardan değil de, bunlardan kurtulup, zamanlar üstü, tarihler üstü ve bütün dünyevileştirmeleri, bütün modern/postmodern sapmaları aşan sağlam bir bağ, sağlam bir sığınakla çağın gelişmelerine, zaman ve koşullarının yaratığı sorunlara ve sorulara cevap aranmalıdır.
Bunu adına ne denirse densin ama böyle bir mafevke her zaman, her devirde ihtiyaç olduğunu, bunu inkar edenlere bile zaman ve tarih kanıtlamıştır. En sağlam şekilde olması gereken ve her zaman çağın çıkardığı sorunlara, zamanın gelişmelerine gereken cevabı veren, gösterilmesi gereken firaset ve basireti sağlayan hakiki bir çatıya ihtiyaç olduğunu kimse inkar edemez.
İnanmış bir dünyanın üyesi olmak bu bakımdan çok rahatlık verir: Her soruna, her soruya karşı muhakkak bir cevabı vardır. Bu cevapların mihengini oluşturan esaslar insanlığın iman atlasıdır ve bu sağlam iman atlasını bu dünyada seçebilmek imtihanların imtihanıdır:
"... (Rabbim) Bizi Sıratü'l Müstakim'e, bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil." (Amin).
Veya bu mirasla beraber, bunun üzerinde inşa ettiğimiz dünyadaki maddi ve manevi çevrenin içinde soluduğumuz, yaşadığımız havanın, üyesi olduğumuz toplumun, faaliyet gösterdiğimiz kurumların, kuruluşların ve bizden sonraki kuşaklar boyunca onlara devrettiğimiz, anısı sürekli bizleri etkileyen gelişmelerin ağlarıyla yarattığımız bu 21. yüzyıl galaksisinde mi sorunun cevabını aramalıyız?
Bunun çözüm emarelerini, delillerini her yerde görebilirsiniz aslında. Thomas Edison, 1879 yılında şu anda kullandığımız elektrik ampulünün ilkel örneğini bulmasıyla birlikte, gaz şirketlerinin kazancında büyük bir düşüş yaşanmış fakat, önde gelen bilim ve siyaset adamları, korkulacak fazla bir şeyin olmadığını, çünkü her evde elektrik ışığının kullanılmasının düşünülemeyeceğini, bunun ekonomik bakımdan saçma ve hatta hayali br düşünce olacağını söylemişlerdi.
Ama bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğinde elektrik ışığının girmediği tek bir ev neredeyse bulunmamaktadır. Bu misal gösterdiği gibi, çoğu kez kendimizi, kendi zaman ve bu zaman şartlarıyla oluşturduğumuz galaksiden, yarattığımız önyargılı kavramlarımızdan kurtaramamaktayız.
Yani "dünya zaman"ından kendimizi bağımsız kılmamız bazen çok güç olabilmektedir. Farkına dahi varmadan insanoğlu, geliştirdiği teknolojik, bilimsel, maddi ilerlemenin oluşturduğu farklı dünyalar içine, bu zaman ve koşulları kuşatması altında girmekte ve bu muazzam kuşatmadan uzak duramamakta, gelişmeler gelip hayatımızın içine girmektedirler. Çoğu kere ansızın olan bu gelişmeler, her zaman müspet, her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz... Sorun da, sorular da asıl burada düğümlenir. Çünkü bu hikaye, bazen acımasızlığın, bazen kendini zor durumlara sokuşun, bazen utanç dönemlere rastlayışın, bazen buhran ve krizlerle insanlığın kendi kendini heba ettiği anlardır.
Hayırlısını dilemek ve her türlü gelişmeyi zamanın sizi bağladığı noktalardan değil de, bunlardan kurtulup, zamanlar üstü, tarihler üstü ve bütün dünyevileştirmeleri, bütün modern/postmodern sapmaları aşan sağlam bir bağ, sağlam bir sığınakla çağın gelişmelerine, zaman ve koşullarının yaratığı sorunlara ve sorulara cevap aranmalıdır.
Bunu adına ne denirse densin ama böyle bir mafevke her zaman, her devirde ihtiyaç olduğunu, bunu inkar edenlere bile zaman ve tarih kanıtlamıştır. En sağlam şekilde olması gereken ve her zaman çağın çıkardığı sorunlara, zamanın gelişmelerine gereken cevabı veren, gösterilmesi gereken firaset ve basireti sağlayan hakiki bir çatıya ihtiyaç olduğunu kimse inkar edemez.
İnanmış bir dünyanın üyesi olmak bu bakımdan çok rahatlık verir: Her soruna, her soruya karşı muhakkak bir cevabı vardır. Bu cevapların mihengini oluşturan esaslar insanlığın iman atlasıdır ve bu sağlam iman atlasını bu dünyada seçebilmek imtihanların imtihanıdır:
"... (Rabbim) Bizi Sıratü'l Müstakim'e, bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil." (Amin).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002