Yönetici ıslah işini istek ve aşk ile yapmalı ve tüm yaptıklarında Allah’ı murat etmelidir. İşlerini aşk ile yaparken aşklarına dikkat etmelidir. Zira aşk kendi içinde de ikiye ayrılır.
1. Koşulsuz ve şartsız aşk: Çıkarsız, pazarlıksız, akıl ile yoğrulmuş, yalın, düzeyli.
2. Koşullu ve şartlı aşk: Bu tür bir aşk koşullara ve şartlara endekslidir. Koşulların ve şartların oluşmasına ve gelişmesine bağlı olarak ya gelişir veya sonunda nefrete dönüşür.
Koşullu ve şartlı aşklar “çünkülü” ve “eğerli” aşklardır.
“Çünkülü” aşklar: Seni seviyorum, çünkü makam sahibisin. Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var. Seni seviyorum, çünkü güzelsin. Seni seviyorum çünkü zenginsin. Seni seviyorum çünkü meşhursun. Seni seviyorum çünkü koyun gibisin hiçbir şeyime itiraz etmiyorsun. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
“Eğerli” aşklar: Eğer bana şunu sağlarsan seni severim. Eğer bana şunu alırsan seni severim. Eğer benimle ilgili şunu yaparsan seni severim. Eğer okur doktor olursan seni severim. Bu örnekleri de çoğaltmak mümkündür.
Esas ve hakiki aşk koşulsuz ve çıkarsız olan aşktır. Her şeye rağmen sevmektir. Bu aşkı mutlak olarak Enbiya ve Ehlibeyt’te görmek mümkündür. Zira Onlar gerçek ve hakiki maşuk olan Allah azze ve celleyi her şeye rağmen sevmişlerdir. Akıl aşk ikilisine baktığımız da aşkın akıldan daha seri ve daha çabuk olduğunu görürüz.
Müslüman’ı, aşk akıldan daha çabuk hedefe ulaştırır. Zira akıl tahlil yapar, inceler ve bir zaman sonra harekete geçer. Ancak aşk böyle değildir. Âşık kayıtsız ve şartsız olarak maşukuna teslim olmuştur. Tahlil ve inceleme onun işi değildir. Onun işi boyun eğmektir. Onun işi kendisini maşukuna yaklaştıran fiillerle meşgul olmaktır. İşte yönetici de ilahi emirlere bu düşünce ile yaklaşmalı ve ıslah işini aşkla yapmalıdır.
Mezkûr emirnamede İmam Ali (a.s) yine şöyle buyurmuştur:
“Ona, Allah’tan korkmasını, itaatini tercih etmesini emrederim.”
Allah’dan korkmayan bir yönetici Allah’dan başkasının itaatini Allah’ın itaatine, insanların rızasını Allah’ın rızasına tercih eder. Böyle bir durumda yönetici halkını uçurumlara ve felaketlere götürebilir. Bu gün İslam coğrafyasında yaşananlar bunun bir kanıtıdır. İslam tarihinde Müslümanların başında olan yöneticilerden bir kaçı hariç kahır çoğunluğu bilerek ve isteyerek Müslümanlar içerisinde ve İslam coğrafyasında İslam ve Müslüman karşıtı batı menşeli odakların sözcülüğünü yapmamıştır. Ama bu gün gelinen noktaya baktığımızda halkı Müslüman olan bazı ülkelerin siyasi otoriterleri haçlı ve siyon menşeli bir takım ülkelere ve siyasi odaklara ne yazık ki sözcülük ettiklerini görmemiz mümkündür. Irak’ta, Afganistan’da, Bahreyn’de yapılan zulümlere, akan kanlara ve batılı batıl odaklara destek olanların tutumu bunun bir kanıtı olsa gerek. Bu tavır içerisinde olanlar şüphesiz insanların rızasını Allah’ın rızasına tercih etmiş demektir.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Şehvetler karşısında nefsinin dizginlerini ele almasını ve azgınlıklardan alıkoymasını emreder.”
Şehvetler karşısında nefsi dizginleyerek kontrol altına almak özellikle yöneticiler için çok önemli bir sıfattır. Zira nefsini ıslah etmeyen bir yöneticinin yönettiği toplumda mal, can ve namus emniyeti olmaz. Bunun insanlık tarihinde birçok örnekleri olmuştur.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Senin için kıymetli azık, salih amel olsun.”
Her insan ve özellikle her yönetici, insanlar tarafından iyi tanınmayı ve güzel anılmayı ister. Yönetici halkı tarafından iyi tanınmak ve anılmak istiyorsa salih amel sahibi olmalıdır. Zira yöneticiden salih amelleri gören halk yönetici hakkında övgü ile söz eder ve öldükten sonra onu daima hayırla yad ederler.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Halkına rahmetle muamele etmeyi kalbine şiar, onları sevip, lütfetmeyi kendine huy edin. Onlara karşı yenmelerini ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma. Çünkü onlar iki sınıftır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir.”
Bu cümlelerde bulunan rahmet, sevgi ve lutuf aynı anlamlarda değildir. Sevgi rahmetin ürünü ve lutuf da sevginin ürünüdür. Halkına rahmet ile muamele eden bir yönetici halkını sever, halkını seven bir yönetici halkına lutufta bulunur.
Selam ve dua ile…
1. Koşulsuz ve şartsız aşk: Çıkarsız, pazarlıksız, akıl ile yoğrulmuş, yalın, düzeyli.
2. Koşullu ve şartlı aşk: Bu tür bir aşk koşullara ve şartlara endekslidir. Koşulların ve şartların oluşmasına ve gelişmesine bağlı olarak ya gelişir veya sonunda nefrete dönüşür.
Koşullu ve şartlı aşklar “çünkülü” ve “eğerli” aşklardır.
“Çünkülü” aşklar: Seni seviyorum, çünkü makam sahibisin. Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var. Seni seviyorum, çünkü güzelsin. Seni seviyorum çünkü zenginsin. Seni seviyorum çünkü meşhursun. Seni seviyorum çünkü koyun gibisin hiçbir şeyime itiraz etmiyorsun. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
“Eğerli” aşklar: Eğer bana şunu sağlarsan seni severim. Eğer bana şunu alırsan seni severim. Eğer benimle ilgili şunu yaparsan seni severim. Eğer okur doktor olursan seni severim. Bu örnekleri de çoğaltmak mümkündür.
Esas ve hakiki aşk koşulsuz ve çıkarsız olan aşktır. Her şeye rağmen sevmektir. Bu aşkı mutlak olarak Enbiya ve Ehlibeyt’te görmek mümkündür. Zira Onlar gerçek ve hakiki maşuk olan Allah azze ve celleyi her şeye rağmen sevmişlerdir. Akıl aşk ikilisine baktığımız da aşkın akıldan daha seri ve daha çabuk olduğunu görürüz.
Müslüman’ı, aşk akıldan daha çabuk hedefe ulaştırır. Zira akıl tahlil yapar, inceler ve bir zaman sonra harekete geçer. Ancak aşk böyle değildir. Âşık kayıtsız ve şartsız olarak maşukuna teslim olmuştur. Tahlil ve inceleme onun işi değildir. Onun işi boyun eğmektir. Onun işi kendisini maşukuna yaklaştıran fiillerle meşgul olmaktır. İşte yönetici de ilahi emirlere bu düşünce ile yaklaşmalı ve ıslah işini aşkla yapmalıdır.
Mezkûr emirnamede İmam Ali (a.s) yine şöyle buyurmuştur:
“Ona, Allah’tan korkmasını, itaatini tercih etmesini emrederim.”
Allah’dan korkmayan bir yönetici Allah’dan başkasının itaatini Allah’ın itaatine, insanların rızasını Allah’ın rızasına tercih eder. Böyle bir durumda yönetici halkını uçurumlara ve felaketlere götürebilir. Bu gün İslam coğrafyasında yaşananlar bunun bir kanıtıdır. İslam tarihinde Müslümanların başında olan yöneticilerden bir kaçı hariç kahır çoğunluğu bilerek ve isteyerek Müslümanlar içerisinde ve İslam coğrafyasında İslam ve Müslüman karşıtı batı menşeli odakların sözcülüğünü yapmamıştır. Ama bu gün gelinen noktaya baktığımızda halkı Müslüman olan bazı ülkelerin siyasi otoriterleri haçlı ve siyon menşeli bir takım ülkelere ve siyasi odaklara ne yazık ki sözcülük ettiklerini görmemiz mümkündür. Irak’ta, Afganistan’da, Bahreyn’de yapılan zulümlere, akan kanlara ve batılı batıl odaklara destek olanların tutumu bunun bir kanıtı olsa gerek. Bu tavır içerisinde olanlar şüphesiz insanların rızasını Allah’ın rızasına tercih etmiş demektir.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Şehvetler karşısında nefsinin dizginlerini ele almasını ve azgınlıklardan alıkoymasını emreder.”
Şehvetler karşısında nefsi dizginleyerek kontrol altına almak özellikle yöneticiler için çok önemli bir sıfattır. Zira nefsini ıslah etmeyen bir yöneticinin yönettiği toplumda mal, can ve namus emniyeti olmaz. Bunun insanlık tarihinde birçok örnekleri olmuştur.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Senin için kıymetli azık, salih amel olsun.”
Her insan ve özellikle her yönetici, insanlar tarafından iyi tanınmayı ve güzel anılmayı ister. Yönetici halkı tarafından iyi tanınmak ve anılmak istiyorsa salih amel sahibi olmalıdır. Zira yöneticiden salih amelleri gören halk yönetici hakkında övgü ile söz eder ve öldükten sonra onu daima hayırla yad ederler.
İmam Ali yine şöyle buyurmuştur:
“Halkına rahmetle muamele etmeyi kalbine şiar, onları sevip, lütfetmeyi kendine huy edin. Onlara karşı yenmelerini ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma. Çünkü onlar iki sınıftır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir.”
Bu cümlelerde bulunan rahmet, sevgi ve lutuf aynı anlamlarda değildir. Sevgi rahmetin ürünü ve lutuf da sevginin ürünüdür. Halkına rahmet ile muamele eden bir yönetici halkını sever, halkını seven bir yönetici halkına lutufta bulunur.
Selam ve dua ile…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012