Aynı anlamı ifade eden eleştiri ve tenkit zaman içinde yol alırken birçok kazalar geçirmiş, her önüne gelen cühela taifesi bu kelimeleri ve içerdikleri kavramları alarak çoğu zaman eleştiri adına gerçeklere, hakikatlere, ilme karşı tavır almışlardır.
Eleştiri bir insanın, yazılan bir eserin, sözlü yahut yazılı ortaya atılan bir konunun, bir kitlenin doğru ve yanlış yönlerini bulduktan sonra "yapıcı olmak kaydı ve niyetiyle" yanlışları karşı tarafa göstermek amacıyla kişinin yapmış olduğu açıklamalardır.
Bazılarının zannettiği ve her zaman yaptığı gibi eleştiri birine saldırmak, hakaret etmek, çirkinleşmek, çirkefleşmek, açık aramak, ayakaltı kazmak, kin, haset ve nefretten ötürü kişiyi kendi dünyasında iftiralar yumağında boğmaya çalışmak, kaldırım ağzı ile konuşup yazmak değildir elbet.
Her şeyden önce bir konuyu, eseri, fiili, kişiyi eleştirmek isteyenin konu hakkında bilgi sahibi olma zorunluluğu vardır. Zira bilgi olmayan yerlerde eleştiri değil de "soru" devreye girer. Ama konu hakkında bilgi var ise ve karşı tarafın da yaptıkları yahut yazdıkları bilgiye aykırı ise o zaman kişi eleştiriyi devreye sokabilir. Konu hakkında derin bilgisi olan kişi herhangi bir konuyu enine boyuna inceledikten sonra ilme, gerçeklere aykırı bir nokta bulduğunda, yanlışı delilleri ile ortaya atmalı, ikna edici "seviyeli" bir dille kendisine göre bildiği veya bulduğu gerçeği adabına uygun olarak ortaya koymalıdır. Bu kişilere, konulara göre olmamalıdır. İnsan eleştiri noktasında oklarını tanımadıklarına, sevmediklerine yönlendirmemelidir. Zira eleştirinin sevmek ve yermek ile alakası yoktur. Çünkü insan çok sevdiği birini de eleştirebilir.
Kendisini geliştirmek isteyen ve irşat ve tebliğ ile uğraşan her kalem ve beyan sahibi, belli bir konum ve kariyeri olanlar samimi, ihlâslı ve ehil insanlar, dostlar tarafından eleştirilmeyi kendisine İlahi bir lütuf olarak kabul eder. Böyle bir durumda insan kuvvetli ve zayıf, müspet ve menfi yönlerini görür ve menfi ve zaaf yönlerini bitirmek için onlara yoğunlaşır.
Kendisini toplum vitrinine bırakarak insanların karşısına çıkan her kes istese de istemese de eleştiriye açık olduğunu ortaya koymuş demektir. Zira onlar eleştiriden korkmanın insanı meyve vermekten alıkoyacağını çok iyi bilmektedirler. Toplum vitrinine çıkanlar eleştirinin insanı daha düzenli, daha çok ve daha dikkatli üretmeye teşvik ettiğini çok iyi bilirler. Bundan dolayı seviyeli, samimi, olumlu ve ciddi eleştirileri çok önemserler, eleştiri yapanlara teşekkür ve dua ederler. Eleştiri kavramını bildikleri gibi hakaret, sataşma mikrobuna da cahil değillerdir böyleleri. Böyleleri olumlu, samimi, ciddi eleştiri yapanlara teşekkür ve dua ederler ve bunu iman ve insaf dairesinde böyle değerlendirirler. İşte böyleleri, sözde eleştiri adı altında kendilerine hakaret de ettirmek istemezler. Zira akl-i, imani kavramlara göre bir şeyi veya bir kimseyi sevmemek ona hakaret etme hakkını kimseye vermez. Sevmedikleri konulara, odaklara, kişilere hakaret edenler kendilerini Kuran ve Ehlibeyt laboratuarına götürerek, kendilerine insanlık testini yaptırmalarını önerebiliriz! Zira bu onlara faydalı gelecektir.
Toplum vitrinine çıkan kalem ve beyan sahiplerinin, yapılan eleştirilerin kahır çoğunluğuna verecek cevapları vardır muhakkak, ama onlar yapılan eleştirilerin çoğunu susarak karşılar ve onların gıyabında eleştiri sahiplerine dua ederler. Onlar bunu "Habil" ruhunun öğretisinden almışlardır.
"Habil" ruhunun öğretisi ile yoğrulanlar fırsat ve imkân diliminde ahlak, iman ve ihlâs içerikli eleştirilere cevap vermeye çalışırlar. Ama "Kabil" ruhundan kaynaklanarak ortaya atılan eleştirilere de asla vakit vermezler ve kendilerini o tür eleştiriler ile üzmezler. Çünkü "Kabil" ruhu ile yoğrulanların eleştirilerine cevap vermek, ikinci kez üzülmekten başka bir şeyi sağlamaz. Sadece onların "Kabil" ruhlu olmalarına üzülür ve bir an evvel ruh sağlıklarına kavuşmaları için dua ederler onlara.
Kendisini iman vadisinde ahrete adayan her insanın sevgileri ve yergileri iman, akıl ve kavram bağlamında olur, bir şeyi, bir kişiyi severken ve eleştirirken ölçüyü kaçırmaz, ilkeli ve dengeli hareket eder.
Unutmamak gerekir ki; Bu tarz da eleştiri yapan ve "Kabil" ruhu ile yoğrulup şekillenen insanlar, genelde kendilerini imanlı, ihlâslı, iş bilir, hizmet eder, yapıcı, ilkeli başkalarını ise bencil, kötü, kirli, fitneci görürler ve değerlendirmelerini görüşlerine göre şekillendirirler. Böyleleri takvalı, imanlı ve ilkeli olmayı, hizmet adına bir şeyler yapmayı tekellerinde tutarak "hayırlarda yarışın, dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olun" kavramı yerine tartışmayı, nizayı, kutuplaşmayı tercih ederler ve buna göre yaşarlar.
Eleştiri bir insanın, yazılan bir eserin, sözlü yahut yazılı ortaya atılan bir konunun, bir kitlenin doğru ve yanlış yönlerini bulduktan sonra "yapıcı olmak kaydı ve niyetiyle" yanlışları karşı tarafa göstermek amacıyla kişinin yapmış olduğu açıklamalardır.
Bazılarının zannettiği ve her zaman yaptığı gibi eleştiri birine saldırmak, hakaret etmek, çirkinleşmek, çirkefleşmek, açık aramak, ayakaltı kazmak, kin, haset ve nefretten ötürü kişiyi kendi dünyasında iftiralar yumağında boğmaya çalışmak, kaldırım ağzı ile konuşup yazmak değildir elbet.
Her şeyden önce bir konuyu, eseri, fiili, kişiyi eleştirmek isteyenin konu hakkında bilgi sahibi olma zorunluluğu vardır. Zira bilgi olmayan yerlerde eleştiri değil de "soru" devreye girer. Ama konu hakkında bilgi var ise ve karşı tarafın da yaptıkları yahut yazdıkları bilgiye aykırı ise o zaman kişi eleştiriyi devreye sokabilir. Konu hakkında derin bilgisi olan kişi herhangi bir konuyu enine boyuna inceledikten sonra ilme, gerçeklere aykırı bir nokta bulduğunda, yanlışı delilleri ile ortaya atmalı, ikna edici "seviyeli" bir dille kendisine göre bildiği veya bulduğu gerçeği adabına uygun olarak ortaya koymalıdır. Bu kişilere, konulara göre olmamalıdır. İnsan eleştiri noktasında oklarını tanımadıklarına, sevmediklerine yönlendirmemelidir. Zira eleştirinin sevmek ve yermek ile alakası yoktur. Çünkü insan çok sevdiği birini de eleştirebilir.
Kendisini geliştirmek isteyen ve irşat ve tebliğ ile uğraşan her kalem ve beyan sahibi, belli bir konum ve kariyeri olanlar samimi, ihlâslı ve ehil insanlar, dostlar tarafından eleştirilmeyi kendisine İlahi bir lütuf olarak kabul eder. Böyle bir durumda insan kuvvetli ve zayıf, müspet ve menfi yönlerini görür ve menfi ve zaaf yönlerini bitirmek için onlara yoğunlaşır.
Kendisini toplum vitrinine bırakarak insanların karşısına çıkan her kes istese de istemese de eleştiriye açık olduğunu ortaya koymuş demektir. Zira onlar eleştiriden korkmanın insanı meyve vermekten alıkoyacağını çok iyi bilmektedirler. Toplum vitrinine çıkanlar eleştirinin insanı daha düzenli, daha çok ve daha dikkatli üretmeye teşvik ettiğini çok iyi bilirler. Bundan dolayı seviyeli, samimi, olumlu ve ciddi eleştirileri çok önemserler, eleştiri yapanlara teşekkür ve dua ederler. Eleştiri kavramını bildikleri gibi hakaret, sataşma mikrobuna da cahil değillerdir böyleleri. Böyleleri olumlu, samimi, ciddi eleştiri yapanlara teşekkür ve dua ederler ve bunu iman ve insaf dairesinde böyle değerlendirirler. İşte böyleleri, sözde eleştiri adı altında kendilerine hakaret de ettirmek istemezler. Zira akl-i, imani kavramlara göre bir şeyi veya bir kimseyi sevmemek ona hakaret etme hakkını kimseye vermez. Sevmedikleri konulara, odaklara, kişilere hakaret edenler kendilerini Kuran ve Ehlibeyt laboratuarına götürerek, kendilerine insanlık testini yaptırmalarını önerebiliriz! Zira bu onlara faydalı gelecektir.
Toplum vitrinine çıkan kalem ve beyan sahiplerinin, yapılan eleştirilerin kahır çoğunluğuna verecek cevapları vardır muhakkak, ama onlar yapılan eleştirilerin çoğunu susarak karşılar ve onların gıyabında eleştiri sahiplerine dua ederler. Onlar bunu "Habil" ruhunun öğretisinden almışlardır.
"Habil" ruhunun öğretisi ile yoğrulanlar fırsat ve imkân diliminde ahlak, iman ve ihlâs içerikli eleştirilere cevap vermeye çalışırlar. Ama "Kabil" ruhundan kaynaklanarak ortaya atılan eleştirilere de asla vakit vermezler ve kendilerini o tür eleştiriler ile üzmezler. Çünkü "Kabil" ruhu ile yoğrulanların eleştirilerine cevap vermek, ikinci kez üzülmekten başka bir şeyi sağlamaz. Sadece onların "Kabil" ruhlu olmalarına üzülür ve bir an evvel ruh sağlıklarına kavuşmaları için dua ederler onlara.
Kendisini iman vadisinde ahrete adayan her insanın sevgileri ve yergileri iman, akıl ve kavram bağlamında olur, bir şeyi, bir kişiyi severken ve eleştirirken ölçüyü kaçırmaz, ilkeli ve dengeli hareket eder.
Unutmamak gerekir ki; Bu tarz da eleştiri yapan ve "Kabil" ruhu ile yoğrulup şekillenen insanlar, genelde kendilerini imanlı, ihlâslı, iş bilir, hizmet eder, yapıcı, ilkeli başkalarını ise bencil, kötü, kirli, fitneci görürler ve değerlendirmelerini görüşlerine göre şekillendirirler. Böyleleri takvalı, imanlı ve ilkeli olmayı, hizmet adına bir şeyler yapmayı tekellerinde tutarak "hayırlarda yarışın, dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olun" kavramı yerine tartışmayı, nizayı, kutuplaşmayı tercih ederler ve buna göre yaşarlar.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012