Orta Doğu coğrafyasında yeni bir harita çiziliyor. Gözümüzün önünde ülkeler parçalanıyor, milletler ayrıştırılıyor, inançlar hedef haline getiriliyor. Ve bu sadece bir dış politika meselesi değil, doğrudan bir milli beka meselesi olarak karşımıza çıkıyor.
Suriye'de bir kimlik savaşı yürütülüyor. Bir yandan Şii ve Alevi kimlikler hedefe konulurken, diğer yandan Sünnilik tanımı altında radikal bir anlayış yükseltiliyor. İslam'ın özü, ahlakı, birleştirici ruhu değil; ayrıştırıcı, kinci ve siyasi bir anlayış genç zihinlere enjekte ediliyor.
Suud yönetimi sünni değil "vahhabi" bir din anlayışına sahip olduğu halde sünni dünyanın kalesi haline getiriliyor. Yine Suud destekli bir prodüksiyon dikkat çekiyor. Marvel kahramanları ile çocuklarımızın hayal dünyasını şekillendiren ABD, şimdi bölgedeki gücünü kullanarak oluşturduğu yalan hikayeler ile "yeni bir insan" mı tasarlıyor? Samimi müslümanlar yerine kendi çıkarlarına uygun, çarpık bir anlayışa sahip zihinler. Muaviye'yi ve Yezid'i kahramanlaştıran, Hz. Ali'yi yok sayan, Hz. Hüseyin'i ise "bozguncu" olarak tanıtan bu anlayış, İslam alemine pazarlanırken; aynen Marvel filmleriyle yaratılan sanal kahramanlar gibi; gerçek olması da gerekmiyor, çünkü zihinlerin iyi bir kurgu ile karşılaşma ihtimali gerçeklere ulaşma ihtimalinden çok daha yüksek. Tıpkı Kerbela'da olduğu gibi, yine Müslüman kılıklıların Müslüman'a kıydığı sahnelere zemin hazırlanıyor. Filistin'de yıllardır dünyanın gözü önünde bir katliam sürerken, Suriye'de iktidara getirilen radikal zihniyet İsrail ile sorununun olmadığını açıklıyor, ama Alevi vatandaşlarını tehdit olarak algılıyor.
Unutmayalım ki; kimlimiz en büyük gücümüzdür. Emperyalizmin yenemediği Müslüman Türk kimliği; Prof Dr. Haydar Baş'ın, Anadolunun genel kurmay başkanı olarak nitelendirdiği Hacı Bektaş-ı Veli'nin Anadolu'ya ektiği Ehl-i Beyt sevgisinin harmanıdır.
Çanakkale'de destan yazan, Kurtuluş savaşında emperyalizmi vatan toprağından kovan bu kimliktir. Bu kimlik Alevi-Sünni diye bölmez, Laz, Çerkez, Kürt, Ermeni diye ayırmaz, herkesi kuşatır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek, bütün zenginliklerimizi eşit ve bir yapan Türk şemsiyesini çok güzel tarif etmiştir. "Ne mutlu Türküm diyene", sıradan bir milliyetçilik söylemi değil, bir birlik reçetesidir. İngilizlerin Lozan'da bozmaya çalıştıkları bu birliktir. Emperyalizmin türlü yollarla parçalayıp yok etmeye çalıştığı bu kimliktir.
Bu saldırıların yalnızca etnik farklılıklarla sınırlı olmadığını; dinî kimliğimizin de büyük tehlike altında olduğunu görüyoruz. Atatürk düşmanlığı ile gündeme gelen kimi sözde hocalar din diye kendi vehimlerini yaymaya çalışırken, diğer yandan Kur'an ayetlerini açıkça inkâr eden başka sözde hocaların bazıları peygamberimizi devre dışı bırakmaya çalışmış, bazıları da "İnkâr edenler için Cehennem yoktur!" diyecek kadar ileri gitmiştir. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu, dini tamamen anlamsız hale getirmek, gençlerimizi kimliksizleştirmek demektir. İşte bu kimliksizleştirme operasyonu sonucu neye inandığını, neyi inkar ettiğini bilmeyen ve kendini bu topraklara ait hissetmeyen nesiller hedeflenmiştir. Bütün bu saldırıların panzehiri Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür. Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür" tespitidir. Zihin, kalp ve toplumsal hafıza fert fert kişleri, bu coğrafyaya ve birbirine bağlar. Eğer zihinler vehimlerle karalanır, yalanlarla kirletilirse, kalplerden Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Atatürk anlayışı çıkartılırsa millet, millet olma vasfını kaybeder ve birbirine batmaya başlar.
Emperyalizmin bu saldırı planlarını kolayca uygulayabilmesi, herhalde coğrafyadaki yerli destekçileri sayesindedir.
En milli gözükenler eliyle milli kimliğimiz, dini en çok kullananlar eliyle dini kimliğimiz çok yaralanmıştır. Ne üzücüdür ki Atatürk'ü anlamaktan aciz anlayış, bu saldırılara engel olmak yerine uygulamaları ve açıklamaları ile destek olmuştur.
Bugün Fenerbehçeliyim, Galatasaraylıyım ya da Beşiktaşlıyım deseniz kendinizi tanımlarken, aslında bölünürsünüz ama kimse rahatsız olmaz, "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek ifade ettiğiniz herkesi kuşatan kimliğiniz ise, emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçilerini feci şekilde rahatsız eder.
Oyunlar bununla da bitmez. Gelir dağılımında adaletsizlik artmış, toplumsal sınıflar arasında uçurumlar oluşturmuştur. Ülke şartlarında, namusu ile çalışıp geçinebilme ihtimalinin her geçen gün daha da azalması, gençleri aidiyet duygularından uzaklaştırıp, yurtdışı hayallerine itmekte ve başka bir uzantıda ise gençler arasında suç ve şiddet olaylarının artmasına sebep olmaktadır. Sistem, kendi canavarlarını yetiştirmektedir. Eğitimin çöktüğü, ekonominin felç olduğu bir ülkede, şiddetin yayılmasını kim, nasıl durdurabilir?
Kimliğimizin insanımızın ve özellikle de gençlerimizin üzerinden elbise çıkartılır gibi çıkartılmasına, insanımızın kendini yapayalnız hissetmesine izin veremeyiz.
Atatürk'ün açtığı, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şemsiyesinin altında, laikliğin sağladığı özgürlük alanında, değerlerimizi koruyarak, bir ve beraber olmalıyız. Prof. Dr. Haydar Baş'ın her zaman ifade ettiği gibi Atatürk gibi gençler yetiştirmeliyiz. Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş gibi Atatürk'ün izinde memleketinin meselelerini önemseyen aidiyet duygusu yüksek gençler.
Atatürk'ün "Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur" sözünün önemini hatırlayarak şu soruya cevap arayalım:"Ekonomik çözümü emperyalistlerde arayanlar onların saldırılarından geleceğimizi koruyabilir mi?"
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli dünyada pek çok ülkede uygulanmış başarıya ulaşmış ve tek kutuplu hale getirilmiş dünyaya umut olmuştur. Kapitalizmi sessiz bir devrim ile tarihin çöp tenekesine atmıştır.
Gençlerimizi ve geleceğimizi kurtarmanın yolu budur. Milli Ekonomi Modeli ile ekonomiyi güçlendirmeden, sosyal devlet ilkeleriyle eğitim sistemimizi yeniden inşa etmeden bu ülkenin yarınlarını kurtaramayız. Bu yüzden Bağımsız Türkiye Partisi'nin savunduğu sosyal devlet anlayışıyla, insanımızı açlığa, yoksulluğa ve kimliksizliğe mahkûm eden politikaları terk etmek zorundayız. Coğrafya üzerindeki hesapları bozmak, medeniyetin beşiğine can, mal ve namus emniyetini temin etmek de yine bu milletin evladına nasip olacaktır.
Bu milletin gerçek kahramanı, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, bu topraklara kimlik ve ruh verendir.
Bu milletin gerçek kahramanı, milletini işgalden kurtaran ve Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Bu milletin gerçek kahramanı, milletine kurulan bütün tuzakları ifşa eden ve Atatürk'ün gerçek kimliği ile milleti tanıştıran Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Bu milletin gerçek kahramanları gençliğini bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne adayan Hüseyinlerdir.
- Kurban Bayramı notları / 18.06.2024
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022