İnsanlar Hz. Hüseyn'i hakkıyla tanıyamadılar ve mesajlarını hakkıyla öğrenemediler. Dolayısıyla Hüseyni mesajları yaşayamadılar. Hz. Hüseyin dostlarına, Hz. Hüseyn'in Kerbela'sından genelde mazlum, susuz, perişan... bir Hüseyin ve evlad-ı Hüseyin anlatıldı. Elbette, bunlar bir gerçektir ama Hz. Hüseyn'in başka gerçekleri ve hedefleri de vardır. İnsanlık ve Hz. Hüseyin dostları o gerçekler ve mesajları da yaşamalıdır. -Ehlibeyt dostlarına ve camiasına birçok itirazlar yapılmaktadır. O itiraz ve eleştirilerden birisi de şudur: Neden sadece Hz. Hüseyin'in şehit olduğu aşura günü haftalarca, detaylı bir şekilde matem merasimleri yapılır? Hz. Hüseyin'in ceddi olan İslam peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)'in vefat yıl dönümünde, babası Hz. Ali, annesi Hz. Fatıma ve kardeşi Hz. Hasan'ın şehadet dönemlerinde bu denli detaylı matem meclisleri yapılmaz.
Mezkûr sorunun cevabında imam Cafer Sadık hazretleri şöyle buyuruyor; "Al-i aba beş tanedir. Bunlar Hz. Peygamber efendimiz, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. Tathir ayeti nazil olduğunda Peygamber Efendimiz abasını kendisi ve Ehlibeyt'inin üzerine atmış ve onlar hakkında hayır dualarda bulunmuştur.
Hz. Peygamber dünyadan gittiği zaman, insanlar Al-i aba'nın dördü ile teselli buluyorlardı. Hz. Fatıma kapısı kırılarak, duvar ile kapı arasında sıkıştırılarak, Muhsin'i düşürerek dünyadan gittiği zaman, insanlar Al-i abanın üçü ile teselli buluyorlardı. Hz. Ali şehit edildiği zaman, inananlar Hasan ve Hüseyin'le teselli buluyorlardı. Hz. Hasan Muaviye tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zaman, inanalar Hz. Hüseyin'le teselli buluyordu.
Ama Hz. Hüseyin Kerbela'da aşura günü şehit edildiğinde, Al-i abanın matemi Hz. Hüseyin'le doruğa ulaştı. Çünkü ümmetin teselli bulacağı kimse kalmamıştı. Yani Hz. Hüseyin'in şahadeti, inananlara Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hz. Hasan'ın şahadetiymiş gibi geldi. İşte bunun için aşura gününde matemler doruk noktaya ulaşmıştır."
Ravi, İmam Cafer Sadık'a tekrar sual etti; "Ey Peygamberin evladı Hz. Hüseyin'in şehadetinden sonra inananlar, İmam Zeynel Abidin'le teselli bulmuyorlar mıydı?"
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular; "İmam Zeynel Abidin masumdu ve imamdı ama aba altındakilerden değildi ve Hz. Peygamberi görme sıfatına nail olmadı."
İşte bu sebepten dolayı tesellinin son noktası Hz. Hüseyin (a.s)'dı. Aziz okuyucular, burada bir senaryo tasavvur edersek yerinde olacaktır; genelde yapılan yanlışlardan birisi şudur: Bugüne kadar İslam camiasına genelde kahraman-savaşçı bir Ali anlatıldı, Zülfikar anlatıldı, Düldül anlatıldı. Bunlar anlatılmasın demiyoruz. Peki, neden en az bunlar kadar âlim Ali, âşık Ali, arif Ali anlatılmadı.
Şimdi gelelim Hz. Hüseyin (a.s)'a; yıllardan beri mazlum bir Hüseyin anlatıldı, ezilen bir Hüseyin anlatıldı, başkaldıran bir Hüseyin anlatıldı, vuran Hüseyin anlatıldı, vurulan Hüseyin anlatıldı, ağlayan bir Hüseyin anlatıldı, bacısı Zeynep ile vedalaşan bir Hüseyin anlatıldı…
Bunları ve Kerbela'da Hz. Hüseyin'e yapılan zulüm ve haksızlıkları bizler inkâr etmiyoruz ve inkâr edenlerinde kalpleri taştır diyoruz. Bizler şunu demeye çalışıyoruz; biraz da gelin hep beraber Kerbela'da Hz. Hüseyin'in tahsis ettiği yüksek okullardan bahsedelim. O okulun başöğretmeninden bahsedelim.
O başöğretmenin elinin altında bulunan diğer öğretmenlerden ve o öğretmenlerin hangi dersler hakkında ihtisas sahibi olduklarından bahsedelim. Çünkü onların her birinin ihtisas alanı farklıydı. Züheyr bir öğretmendi ve farklı bir ihtisas alanı vardı. Ali Ekber bir öğretmendi ve ihtisas alanı farlıydı. Kasım, Bureyr, alemdarı Kerbela Hz. Abbas ve diğerleri her birisi birer öğretmendiler ve her birinin de ihtisas alanı farklıydı.
Mezkûr sorunun cevabında imam Cafer Sadık hazretleri şöyle buyuruyor; "Al-i aba beş tanedir. Bunlar Hz. Peygamber efendimiz, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. Tathir ayeti nazil olduğunda Peygamber Efendimiz abasını kendisi ve Ehlibeyt'inin üzerine atmış ve onlar hakkında hayır dualarda bulunmuştur.
Hz. Peygamber dünyadan gittiği zaman, insanlar Al-i aba'nın dördü ile teselli buluyorlardı. Hz. Fatıma kapısı kırılarak, duvar ile kapı arasında sıkıştırılarak, Muhsin'i düşürerek dünyadan gittiği zaman, insanlar Al-i abanın üçü ile teselli buluyorlardı. Hz. Ali şehit edildiği zaman, inananlar Hasan ve Hüseyin'le teselli buluyorlardı. Hz. Hasan Muaviye tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zaman, inanalar Hz. Hüseyin'le teselli buluyordu.
Ama Hz. Hüseyin Kerbela'da aşura günü şehit edildiğinde, Al-i abanın matemi Hz. Hüseyin'le doruğa ulaştı. Çünkü ümmetin teselli bulacağı kimse kalmamıştı. Yani Hz. Hüseyin'in şahadeti, inananlara Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hz. Hasan'ın şahadetiymiş gibi geldi. İşte bunun için aşura gününde matemler doruk noktaya ulaşmıştır."
Ravi, İmam Cafer Sadık'a tekrar sual etti; "Ey Peygamberin evladı Hz. Hüseyin'in şehadetinden sonra inananlar, İmam Zeynel Abidin'le teselli bulmuyorlar mıydı?"
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular; "İmam Zeynel Abidin masumdu ve imamdı ama aba altındakilerden değildi ve Hz. Peygamberi görme sıfatına nail olmadı."
İşte bu sebepten dolayı tesellinin son noktası Hz. Hüseyin (a.s)'dı. Aziz okuyucular, burada bir senaryo tasavvur edersek yerinde olacaktır; genelde yapılan yanlışlardan birisi şudur: Bugüne kadar İslam camiasına genelde kahraman-savaşçı bir Ali anlatıldı, Zülfikar anlatıldı, Düldül anlatıldı. Bunlar anlatılmasın demiyoruz. Peki, neden en az bunlar kadar âlim Ali, âşık Ali, arif Ali anlatılmadı.
Şimdi gelelim Hz. Hüseyin (a.s)'a; yıllardan beri mazlum bir Hüseyin anlatıldı, ezilen bir Hüseyin anlatıldı, başkaldıran bir Hüseyin anlatıldı, vuran Hüseyin anlatıldı, vurulan Hüseyin anlatıldı, ağlayan bir Hüseyin anlatıldı, bacısı Zeynep ile vedalaşan bir Hüseyin anlatıldı…
Bunları ve Kerbela'da Hz. Hüseyin'e yapılan zulüm ve haksızlıkları bizler inkâr etmiyoruz ve inkâr edenlerinde kalpleri taştır diyoruz. Bizler şunu demeye çalışıyoruz; biraz da gelin hep beraber Kerbela'da Hz. Hüseyin'in tahsis ettiği yüksek okullardan bahsedelim. O okulun başöğretmeninden bahsedelim.
O başöğretmenin elinin altında bulunan diğer öğretmenlerden ve o öğretmenlerin hangi dersler hakkında ihtisas sahibi olduklarından bahsedelim. Çünkü onların her birinin ihtisas alanı farklıydı. Züheyr bir öğretmendi ve farklı bir ihtisas alanı vardı. Ali Ekber bir öğretmendi ve ihtisas alanı farlıydı. Kasım, Bureyr, alemdarı Kerbela Hz. Abbas ve diğerleri her birisi birer öğretmendiler ve her birinin de ihtisas alanı farklıydı.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012