Son 6 yılda olduğu gibi bu yılın 15 Temmuz haftasında da operasyonlar iyice sıklaştırıldı. Alınmaya hiç gerek yok! Bu operasyonlarla vatandaşa, 'FETÖ ile amansız bir mücadele veriyoruz' algısı işleniyor.
Ama ben, FETÖ ile mücadele edildiğine inanmayanlardanız. Vatandaş mantığı ile baksanıza (!) FETÖ'nün siyasi ayağı kim, sorusu bile artık sorulmuyor.
FETÖ borsasında işlem gören isimler bile açıklanmadı. Her gün bir çok ilde operasyonlar yapıp, 'şu kadar FETÖ'cü yakaladık' diyen İçişleri Bakanlığımız 7 yıldır firari damatların, Adil Öksüz, Zekeriyya Öz gibi simge isimlerin izini daha bulamamışsa kusura bakmayın (!) ben, FETÖ ile mücadele edildiğine inanmıyorum.
Fethullah Gülen özelinden gidersek İsmet İnönü dahil Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erbakan, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen'i tanımıyorlar mıydı?
Emin olun hepsi çok iyi tanıyordu.
60'lardan bugüne Milli İstihbarat Teşkilatında başkanlık yapmış Avni Kantan'dan, Mehmet Fuat Doğu'dan, Hakan Fidan'a kadar hepsi Fethullah Gülen'i tanımıyorlar mıydı?
1960 yılında genelkurmay başkanı olan Cevdet Sunay'dan, 80 darbecisi Kenan Evren'e, 28 Şubat'ın aktörlüleri İsmail Hakkı Karadayı ve Çevik Bir'e, Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ, Necdet Özel, Işık Koşaner ve Hulusi Akar, Fethullah Gülen'i tanımıyorlar mıydı?
Emin olun hepsi çok iyi tanıyordu.
Şimdi zor sorular soralım!
Fethullah Gülen ve yapılanmasının (FETÖ) ABD, İsrail, AB, Vatikan fonlarından beslendiğini bilmeyen var mıydı?
Fethullah Gülen ve yapılanmasının (FETÖ) her türlü stratejisini, bu emperyalistler tarafından belirlendiğini bilmeyen var mıydı?
FETÖ'nün sahibinin, ABD olduğunu bilmeyen var mıydı?
15 Temmuz'un proje ve organizatörünün CIA olduğunu bilmeyen var mıydı?
15 Temmuz'un, Büyük Ortadoğu Projesinin ayaklarından biri olduğunu bilmeyen var mıydı?
Hepsi biliyordu. Şimdi hepsi Fethullah Gülen karşıtı, FETÖ karşıtı. Aynı zamanda da hepsi ABD ile AB ile İsrail ile dost, ortak, müttefik.
Atalarımız ne demişti? 'Dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'. Olay bu kadar net ve açıktır.
Oysa kökleri Said Nursi'ye dayanan Fethullah Gülen hareketinin 1998'de asıl hedefleri için sahaya çıkıp, İslam dinine, milletimizin imanına karşı darbe girişimi başlattı.
Bugün, Gülen ve hareketini lanetleyenler o gün ya alkışlıyor, ya her istediğini veriyor, ya da susuyordu.
Bir tek o hariç. Çünkü o çok iyi biliyordu ki, dini bütünlüğümüzü hedef alanlar yarın milli bütünlüğümüzü de hedef alacaktı ve öyle oldu.
Yani 15 Temmuz önceden hazırlanmış plandı. Görene, köre ne!
Evet, 15 Temmuz darbe girişiminin görünen yüzü FETÖ, yıllardır Türkiye'nin dini ve milli bütünlüğüne yok etmeye yönelik çaba içerisindeydi. (Görünmeyen, gösterilmeyen yüzü ise (CIA'dır, Vatikan'dır, ABD'dir, İsrail'dir)
FETÖ bu ihanet adımlarını attığı ve devlette kadrolaştığı dönemde İslam'ı, maske olarak kullandı. İktidarından muhalefetine tüm Türkiye bu maskeye aldanıp FETÖ ile iş tutarken, sadece bir kişi, onlara karşı durdu.
O isim Bağımsız Türkiye Partisinin (BTP) ebedi genel başkanı Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'tı.
FETÖ elebaşı Fethullah Gülen'in ılımlı İslam, dinlerarası diyalog ve Medeniyetler İttifakı adıyla Türkiye'ye taşıdığı haçlı projelerine karşı bir tek Haydar Baş hayatını ortaya koydu, her ortamda dini, siyasi, ve tarih delillerle ikaz ve uyarılarda bulundu, milleti uyandırmaya çalıştı.
İlahi hakikatleri Gülen'in yüzüne çarptı
Prof. Dr. Haydar Baş, ilk olarak Gülen'i 1998 yılında Vatikan'a giderek Papa ile görüşmesinden önce uyardı.
Gülen'e, Papa ile görüşmesinden önce bir mektup yazan Haydar Baş, mektubunda tarihi uyarılarda bulundu. Mektubunda Gülen'in dinlerarası diyalog fitnesini deşifre eden Haydar Baş, şu önemli ifadeleri kullanıyordu:
"Basında ve kamuoyunda müşahede ettiğimiz büyük bir yanlış, Hıristiyan din öncüleriyle yakınlıklar kurulması, karşılıklı dostluk mesajları gönderilmesi ve bu yolda birlik, beraberlik, işbirliği, iyi niyet havasının verilmek istenmesidir.
Hatta son günlerde çıkan bir haberden takip ettiğimize göre bir iftar sofrasında bir Hıristiyan temsilciye dua ettiriliyor. Temsilci duasında teknik bir şekilde Allah Resulünü tanımadığını ifade ediyor. 'Ortak yanımız 'Allah-u Ekberdir. Allah-u Ekber diyelim' diyor.
Şimdi soruyorum; 'Muhammed'ür Rasûlullah' demeden, gerçek manada Allah-u Ekber demek nasıl mümkün olur?
Halbuki küfür olan Hıristiyanlık ile yegâne hakkın kendisi olan İslam'ın hiçbir ortak yanı yoktur. Küfür ile hak, karanlık ile aydınlık nasıl ortak cihet taşıyabilir?
Kaldı ki küfürde olanların duası makbul olmadığı gibi, böyle bir duayı meşru ve faziletli saymak da itikadî açıdan tehlikelidir.
Bilindiği gibi itikadı konular son derece büyük bir önemi haizdir. Küçük bir açı farkı, vahim neticeler doğurabilir.
Sizden sadır olan küçük bir açı farkı, topluma genişleyerek yansır. Hıristiyanlarla tesis edilmiş gibi görünen samimiyet bağı, muhabbet havası ola ki, gençliğe 'Hıristiyan da olunabilir' kanaatini verirse, bu hatanın tamiri mümkün olamaz.
Kimse de bu vebali kaldıramaz. Bütün bunlar sizin malumunuzdur. Çok iyi biliniz ki, kelime-i tevhid ancak nübüvvetle tamamlanır. Allah Resulünü inkâr edenler, Allah-u Ekber kelimesinde nasıl samimi olabilirler? (devam edecek)
- Abdullah Öcalan, Bahçeli’den de, Erdoğan’dan da basiretliymiş / 02.12.2024
- Sosyal devlet ancak BTP ile mümkün / 01.12.2024
- Sosyal devletten demokratik krallığa / 30.11.2024
- Kıbrıs’a NATO kılıfı / 29.11.2024
- Jennifer Lopez, Sudeysi, Kabe ve Erdoğan / 28.11.2024
- AKP ve MHP, Türkiye’nin gerçek düşmanını perdeliyor / 27.11.2024
- Tam bağımsız Türkiye için vakit tamam, söz konusu vatandır / 25.11.2024
- Sinirde Avrupa’da birinci dünyada ikinci olmuşuz / 24.11.2024
- Tarımı bitirdiler… Şahidim Sayın Erdoğan’dır / 23.11.2024