"Rabbim! Eğer dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. Şimdi içimizden beyinsizlerin ettikleri yüzünden bizi helâk mi edeceksin?" (A'raf–155)
Kaçanın da, kovalayanın da "Allah!" dediği, tuhaftan da tuhaf bir devirdeyiz! İlgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz! İlgili bilgisizler; meşhur bir iş adamımızın uygulamasını örnek edindiler; "Bilmesem de olur! En iyi bileni, en fazla ücretle alır ve çalıştırırım" demişti ünlü iş adamımız! Düz mantıkla doğru gibi görünen ve örnek alınınca; "Ben okumam! Danışmanlarım okur, özeti önüme getirirler!" ukalâlığını, âkillik olarak kabûle mecbûr olduk!
Devletimizin kurucusu Muhteşem Türk Atatürk'ün, örnek alınması akıl gereği olan tavrına ve bu konuya dönmeden önce, bir tarih tarifini paylaşmak isterim; "Tarih! Nesillerin, elle tutulmaz, gözle görülmez hayatını terkîb eden gerçek ve büyük ilim! Bütün hakikî ve ebedî neticeler, onun ders olabildiği yerde başlıyor, masal sayıldığı yerde bitiyor... Gerçek DEVRİM'ler, bu gerçeğin sınırında durur. Sahteleri ise sadece DEVİRİR; ardında hazîn hüsrânlar bırakarak!..." (Cemal Kutay–Tarih Konuşuyor Dergisi–Ağustos 1966 Sayısı, s. 2523)
Ve tarihin ders olarak okunduğu yerlerden aktarılan bir gerçek: Atatürk'e ısrarla ömür boyu Başkan olması önerileri yapılır ve yazılır. "... Soyak'a döndü ve bu tür "tek adam" yönetimlerini katiyen onaylamadığını, bunun kadar budalaca bir düşünce olamayacağını söyledi. Sonra da devam etti: Şaşarım, o efendilerin aklı perişanına! Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsî idareden gelmiştir. ... Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir. Hadi diyelim ki ben de bu gaflete düştüm. Vekâletlerin yürütmekte oldukları işlerin büyük kısmı bilgi ve ihtisas isteyen konular olduğuna göre, ben Hariciye ve Milli Müdafaa Vekâletlerinden başka yerde nasıl faydalı olabilirim? Bu iki vekâlette, yurdun müdafaâsı esbâbını hazırlamak işlerinde zaten sorumluluk mevkiindeki arkadaşlarla daimi temas halindeyiz. Bu arkadaşlara aklımın erdiği kadar yardım etmeye, faydalı olmaya çalışıyorum. ... (Diğer vekâletlerde–M.A.) Bunları imkân nispetinde süratle tahakkuk ettirmek, tamamen mesuliyet ve ihtisas sahiplerinin işidir; oralarda benim ortaya atacağım yanlış mütalâalar vazife sahibini şaşırtabilir, tereddüde düşürür. Bu suretle mutlaka aksi tesir yaparak, memlekete fayda yerine zarar getirir." (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten hatıralar, s. 407)
Ömür boyu başkan olması teklif edilen Atatürk'ün, bunu reddederken gerekçesi; "Ya memlekete fayda yerine zarar verirsem..." Demek ki tesâdüfen Atatürk olunmuyor değil mi?
Şahsen ömrüm; yanlış adamların, yanlışlarını doğru üslûpla doğru yerlerde anlatarak başarılı olmalarına rağmen, doğruları yanlış üslûpla yanlış yerlerde anlatarak ziyân eden kişilere milletin dikkatini çekmeğe uğraşmakla geçti!
Zevkle okuduğum bir makaleden, aklımda kalan: Demokrasi ve Anayasa konulu bir panelde, güya Atatürkçü–Kemalist bir konuşmacı; “Şu an benim karşımda güzel bayanlar oturuyor, onlar da benim gibi insan. Türbanlı bir bayan görünce, erkekliğimi hissediyorum!” diyor. Bu hakaret üzerine başörtülü hanımlar salonu terk edince, içerdekiler; “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı atmaya başlıyorlar! Trajedyaya bakar mısınız?
Ve böylesi zekâ özürlü değillerse bir yerlerin tasmalı yazarları, dolmakalem âkilleri yüzünden; "Referandum'da Evet oyu vermek vâciptir ve umreye gitmekten daha sevaptır" fısıltı fetvası, kenar mahalleler ve camilerde dolaşarak mütedeyyin Müslümanların oylarına etki etmiştir.
Referandumda "Hayır" diyenler, Abdurrahim Karakoç tarafından "Bezm–i Elest'de belâ (beli–evet) demeyen münkîrlerden" olmakla itham edilmiş ve sadece ben cevap vermiştim! Ben Karakoç'la hasımlaşmışken, MHP Genel Başkanı ve şürekası, Karakoç'un tabutuna; "Ülkü Devi" sıfatı yükleyerek omuz vermişlerdi! Bu davranışa da Türkiye'de sadece ben itiraz etmiştim! Ve o gün; bildiğim, söylediğim bütün doğrulara rağmen yanlış safta olmam hasebi ile yanlış tarifli olduğumu hissederek rûhumu incitmiştim!
Bir yanda; yanlış zaman ve zeminlerde, yanlış üslupla millî doğruları ziyan eden milliyetsiz milliyetçiler; beri yanda DUMA Koridorlarında 120 kişi seccade serip namaz kılabilen ve Jirinovski gibi Türk düşmanlığıyla meşhur bir Rus'a; "Ne mutlu Türk'üm diyene" dedirten "Türkoğlu Türk'üm" diyen Oğuz soylu, "Kâinat Devleti" idealli Türk Milletçisi Baştürk Haydar Baş!
Hâlâ tercîhimi yapıp gönlümün nazı geçenlerden tercih yapmalarını istemeyeyim mi? Vallahi; "Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasîbi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir." (Nisa–85)
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Kaçanın da, kovalayanın da "Allah!" dediği, tuhaftan da tuhaf bir devirdeyiz! İlgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz! İlgili bilgisizler; meşhur bir iş adamımızın uygulamasını örnek edindiler; "Bilmesem de olur! En iyi bileni, en fazla ücretle alır ve çalıştırırım" demişti ünlü iş adamımız! Düz mantıkla doğru gibi görünen ve örnek alınınca; "Ben okumam! Danışmanlarım okur, özeti önüme getirirler!" ukalâlığını, âkillik olarak kabûle mecbûr olduk!
Devletimizin kurucusu Muhteşem Türk Atatürk'ün, örnek alınması akıl gereği olan tavrına ve bu konuya dönmeden önce, bir tarih tarifini paylaşmak isterim; "Tarih! Nesillerin, elle tutulmaz, gözle görülmez hayatını terkîb eden gerçek ve büyük ilim! Bütün hakikî ve ebedî neticeler, onun ders olabildiği yerde başlıyor, masal sayıldığı yerde bitiyor... Gerçek DEVRİM'ler, bu gerçeğin sınırında durur. Sahteleri ise sadece DEVİRİR; ardında hazîn hüsrânlar bırakarak!..." (Cemal Kutay–Tarih Konuşuyor Dergisi–Ağustos 1966 Sayısı, s. 2523)
Ve tarihin ders olarak okunduğu yerlerden aktarılan bir gerçek: Atatürk'e ısrarla ömür boyu Başkan olması önerileri yapılır ve yazılır. "... Soyak'a döndü ve bu tür "tek adam" yönetimlerini katiyen onaylamadığını, bunun kadar budalaca bir düşünce olamayacağını söyledi. Sonra da devam etti: Şaşarım, o efendilerin aklı perişanına! Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsî idareden gelmiştir. ... Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir. Hadi diyelim ki ben de bu gaflete düştüm. Vekâletlerin yürütmekte oldukları işlerin büyük kısmı bilgi ve ihtisas isteyen konular olduğuna göre, ben Hariciye ve Milli Müdafaa Vekâletlerinden başka yerde nasıl faydalı olabilirim? Bu iki vekâlette, yurdun müdafaâsı esbâbını hazırlamak işlerinde zaten sorumluluk mevkiindeki arkadaşlarla daimi temas halindeyiz. Bu arkadaşlara aklımın erdiği kadar yardım etmeye, faydalı olmaya çalışıyorum. ... (Diğer vekâletlerde–M.A.) Bunları imkân nispetinde süratle tahakkuk ettirmek, tamamen mesuliyet ve ihtisas sahiplerinin işidir; oralarda benim ortaya atacağım yanlış mütalâalar vazife sahibini şaşırtabilir, tereddüde düşürür. Bu suretle mutlaka aksi tesir yaparak, memlekete fayda yerine zarar getirir." (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten hatıralar, s. 407)
Ömür boyu başkan olması teklif edilen Atatürk'ün, bunu reddederken gerekçesi; "Ya memlekete fayda yerine zarar verirsem..." Demek ki tesâdüfen Atatürk olunmuyor değil mi?
Şahsen ömrüm; yanlış adamların, yanlışlarını doğru üslûpla doğru yerlerde anlatarak başarılı olmalarına rağmen, doğruları yanlış üslûpla yanlış yerlerde anlatarak ziyân eden kişilere milletin dikkatini çekmeğe uğraşmakla geçti!
Zevkle okuduğum bir makaleden, aklımda kalan: Demokrasi ve Anayasa konulu bir panelde, güya Atatürkçü–Kemalist bir konuşmacı; “Şu an benim karşımda güzel bayanlar oturuyor, onlar da benim gibi insan. Türbanlı bir bayan görünce, erkekliğimi hissediyorum!” diyor. Bu hakaret üzerine başörtülü hanımlar salonu terk edince, içerdekiler; “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı atmaya başlıyorlar! Trajedyaya bakar mısınız?
Ve böylesi zekâ özürlü değillerse bir yerlerin tasmalı yazarları, dolmakalem âkilleri yüzünden; "Referandum'da Evet oyu vermek vâciptir ve umreye gitmekten daha sevaptır" fısıltı fetvası, kenar mahalleler ve camilerde dolaşarak mütedeyyin Müslümanların oylarına etki etmiştir.
Referandumda "Hayır" diyenler, Abdurrahim Karakoç tarafından "Bezm–i Elest'de belâ (beli–evet) demeyen münkîrlerden" olmakla itham edilmiş ve sadece ben cevap vermiştim! Ben Karakoç'la hasımlaşmışken, MHP Genel Başkanı ve şürekası, Karakoç'un tabutuna; "Ülkü Devi" sıfatı yükleyerek omuz vermişlerdi! Bu davranışa da Türkiye'de sadece ben itiraz etmiştim! Ve o gün; bildiğim, söylediğim bütün doğrulara rağmen yanlış safta olmam hasebi ile yanlış tarifli olduğumu hissederek rûhumu incitmiştim!
Bir yanda; yanlış zaman ve zeminlerde, yanlış üslupla millî doğruları ziyan eden milliyetsiz milliyetçiler; beri yanda DUMA Koridorlarında 120 kişi seccade serip namaz kılabilen ve Jirinovski gibi Türk düşmanlığıyla meşhur bir Rus'a; "Ne mutlu Türk'üm diyene" dedirten "Türkoğlu Türk'üm" diyen Oğuz soylu, "Kâinat Devleti" idealli Türk Milletçisi Baştürk Haydar Baş!
Hâlâ tercîhimi yapıp gönlümün nazı geçenlerden tercih yapmalarını istemeyeyim mi? Vallahi; "Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasîbi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir." (Nisa–85)
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017