Bugün insana saldıracağım insanca!
İnsanız, insansınız, insanım şükürler olsun...
insan: Eşref-i mahlûkat..
İnsan: ".. o gerçekten çok zalim, çok cahil.." (Ahzab-72).
İnsan: Evliyai'r-Rahman..
İnsan: Evliyai'ş-şeytan..
Ve.. Ve..
Ve insan: Esfel-i safilîn!
".. Sonra da çevirdik Esfel-i Sâfilîn'e kaktık." (Tîn-5).
Nedir bu insan?
Niye bu kadar zor, niye bu kadar kolay?
Neden dost da insandandır, düşman da?
Neden iyi de insandır, kötü de?
Güzelin de, çirkinin de insandan olması normal midir?
Çok mu matah bir şeydir bu insanlık ki; "Nâdir olan insan değil, insanlıktır!" Yani ender bulunan insanlıktır, insan değil! (Kutadgu Bilig'den).
İnsan ile insanlık farklı mıdır?
Leylâ mı çok insandır, Mecnûn mu?
Ferhat mı çok fedakârdır, Şirin mi çok bencil?
Madem insanız, madem eşref-i mahlûkatız; neden iyimizi de, kötümüzü de, güzelimizi de, çirkinimizi de tarif etmek için hayvan sıfatlarına sığınırız?
Neden insan gibi aslan demeyiz de, aslan gibi insan deriz?
Neden insan gibi yılan, çıyan, akrep demeyiz de; yılan, çıyan, akrep gibi insan deriz?
Neden; iyi-kötü, güzel-çirkin bütün bu sıfatları insan olarak biz verir, biz hak ederiz?
İnsan, insanın aynası mıdır? İnsan, insana baktığında kendini mi görür?
İnsan, insanın şeytanı mıdır? İnsanı hep insan mı yoldan çıkarır?
İnsan, insanın dostu, insan, insanın düşmanı mıdır?
Düşeni insan kaldırmaz mı, vurup yıkan da insan değil midir insanı?
İnsan akıllı, hayvan akılsız değil midir?
İnsan îmanlı, insan günahkâr, hayvan sorgudan muaf değil midir?
"Tevrât'ı yazabilirim,
İncil'i dizebilirim,
Kur'ân'ı sezebilirim,
Madem ki ben bir insanım!"
Diye insanca insanı sorgulayan, insan değil midir?
"Tohum atıp toprağa, İsa ile yarıştım,
Her secdede duâmla hiçliğime karıştım,
Âlem bana küsmüşken, ben kendimle barıştım;
Karakterdi elbette, bunu yapan fıtrattı
Fıtratım beni benden, alıp bana fırlattı!" (M. Aslan) diye kedinin fareyle oynadığı gibi insanla oynayan, insan değil midir?
Çocuk, anasızsa âciz;
Ergen, rehbersizse yitik;
Olgun, yoldan çıkarsa ziyânda;
Yaşlı yalnız ve zavallı ve Eşref-i mahlûkat!
Her yaşında, her döneminde, birilerinin desteği, rehberliği, yardımcılığı olmazsa perîşan eşref-i mahlûkat!
Her insanın şeytanı kendisindedir değil mi? Her insanın kendi şeytanı, nefsidir değil mi? Kendindeki şeytanını, nefsini terbiye edemeyen de eşref-i mahlûkattan!
Eşref-i mahlûkatın en şereflisi, âlemlerin yaratılma sebebi; her iki dünyada ki tek rehberimiz, tek şefaatçimiz, Hz. Peygamberimiz (s.a.a.) en özel sıfatının; "Abd-i Hû-Allah'ın Kulu" olmasında değil midir kulluğun mertebe sırrı?
İnsan nefsine hükmederse, nefsinin emrine girmeyip nefsini emri altına almayı başarırsa kulluğa terfî edebilir mi?
Kolay mı bu kadar?
Veya bu kadar mı zor eşref-i mahlûkatlık?
Nefsinin kontrolünden çıkmayan insan, gölgesiyle yarışını kazanabilir mi?
Aklıyla îman etmezse, îmanıyla akletmezse insan, gölgesinden kurtulamayacağını, ancak ışığa yüzünü dönerek gölgesini arkasına alıp peşinden sürükleyeceğini bilmez mi?
Gölgesini yakalamak için kovalayan insan soluk soluğa kalıp, yakalayamadığı gölgesine küfrederken kendi kendine hakâret etmez mi?
Aklederek ışığa yüz döndürüp gölgesini peşine takana, gölgesinin yükü olur mu?
Daha fazla uzatmadan; sıcaktan bunaldığımızda kıyısında abdest alıp ferahlayabileceğimiz berrak ırmak da insan; gölgede serin esintide -güya- dinlenirken Allah'ı zikretmeyip şeytanının emrine girerek hem kendini, hem de dokunduğu herkesi yakan da, inciten de insan!
Yani; insan, insanda saklı, insan insanda âşikâr!..
"Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
.....
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!"
(Arif Nihat Asya).
Firardayım!
Kendimi dinliyor, kendimi sorguluyor, kendimi yargılıyorum Dostlar!
Söylenmelerim ondandır bağışlayın...
Çatık kaşımı ayrı, yumduğum gözümü ayrı sorguluyorum!
Susmayan dilimi ayrı, yeterince etki yapmayan sözümü ayrı sorguluyorum!
Beni benden koparan nefsimi ayrı, nefsime zulmeden özümü ayrı yargılıyorum!
Bana soruyor, beni sorguluyorum; ben cevap veriyor, beni yargılıyorum!
Aynamdaki suretimle çekişe çekişe, bir şeyler kurguluyorum ama ben ne kurgularsam kurgulayayım kaderimi yaşıyorum elhamdülillah!
Meşakkatli yolculuğumuzda "adam gibi adam"lara mecburiyetten, insanlığa hasret kaldık insanca!
İki kapılı bir hâna doğduk, yoldayız!
Âcizâne yoldayım, yolcuyum şükürler olsun!
Bazı duraklarda da kolcuyum galiba elhamdülillah...
YOLCU YOLUYLA YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
İnsanız, insansınız, insanım şükürler olsun...
insan: Eşref-i mahlûkat..
İnsan: ".. o gerçekten çok zalim, çok cahil.." (Ahzab-72).
İnsan: Evliyai'r-Rahman..
İnsan: Evliyai'ş-şeytan..
Ve.. Ve..
Ve insan: Esfel-i safilîn!
".. Sonra da çevirdik Esfel-i Sâfilîn'e kaktık." (Tîn-5).
Nedir bu insan?
Niye bu kadar zor, niye bu kadar kolay?
Neden dost da insandandır, düşman da?
Neden iyi de insandır, kötü de?
Güzelin de, çirkinin de insandan olması normal midir?
Çok mu matah bir şeydir bu insanlık ki; "Nâdir olan insan değil, insanlıktır!" Yani ender bulunan insanlıktır, insan değil! (Kutadgu Bilig'den).
İnsan ile insanlık farklı mıdır?
Leylâ mı çok insandır, Mecnûn mu?
Ferhat mı çok fedakârdır, Şirin mi çok bencil?
Madem insanız, madem eşref-i mahlûkatız; neden iyimizi de, kötümüzü de, güzelimizi de, çirkinimizi de tarif etmek için hayvan sıfatlarına sığınırız?
Neden insan gibi aslan demeyiz de, aslan gibi insan deriz?
Neden insan gibi yılan, çıyan, akrep demeyiz de; yılan, çıyan, akrep gibi insan deriz?
Neden; iyi-kötü, güzel-çirkin bütün bu sıfatları insan olarak biz verir, biz hak ederiz?
İnsan, insanın aynası mıdır? İnsan, insana baktığında kendini mi görür?
İnsan, insanın şeytanı mıdır? İnsanı hep insan mı yoldan çıkarır?
İnsan, insanın dostu, insan, insanın düşmanı mıdır?
Düşeni insan kaldırmaz mı, vurup yıkan da insan değil midir insanı?
İnsan akıllı, hayvan akılsız değil midir?
İnsan îmanlı, insan günahkâr, hayvan sorgudan muaf değil midir?
"Tevrât'ı yazabilirim,
İncil'i dizebilirim,
Kur'ân'ı sezebilirim,
Madem ki ben bir insanım!"
Diye insanca insanı sorgulayan, insan değil midir?
"Tohum atıp toprağa, İsa ile yarıştım,
Her secdede duâmla hiçliğime karıştım,
Âlem bana küsmüşken, ben kendimle barıştım;
Karakterdi elbette, bunu yapan fıtrattı
Fıtratım beni benden, alıp bana fırlattı!" (M. Aslan) diye kedinin fareyle oynadığı gibi insanla oynayan, insan değil midir?
Çocuk, anasızsa âciz;
Ergen, rehbersizse yitik;
Olgun, yoldan çıkarsa ziyânda;
Yaşlı yalnız ve zavallı ve Eşref-i mahlûkat!
Her yaşında, her döneminde, birilerinin desteği, rehberliği, yardımcılığı olmazsa perîşan eşref-i mahlûkat!
Her insanın şeytanı kendisindedir değil mi? Her insanın kendi şeytanı, nefsidir değil mi? Kendindeki şeytanını, nefsini terbiye edemeyen de eşref-i mahlûkattan!
Eşref-i mahlûkatın en şereflisi, âlemlerin yaratılma sebebi; her iki dünyada ki tek rehberimiz, tek şefaatçimiz, Hz. Peygamberimiz (s.a.a.) en özel sıfatının; "Abd-i Hû-Allah'ın Kulu" olmasında değil midir kulluğun mertebe sırrı?
İnsan nefsine hükmederse, nefsinin emrine girmeyip nefsini emri altına almayı başarırsa kulluğa terfî edebilir mi?
Kolay mı bu kadar?
Veya bu kadar mı zor eşref-i mahlûkatlık?
Nefsinin kontrolünden çıkmayan insan, gölgesiyle yarışını kazanabilir mi?
Aklıyla îman etmezse, îmanıyla akletmezse insan, gölgesinden kurtulamayacağını, ancak ışığa yüzünü dönerek gölgesini arkasına alıp peşinden sürükleyeceğini bilmez mi?
Gölgesini yakalamak için kovalayan insan soluk soluğa kalıp, yakalayamadığı gölgesine küfrederken kendi kendine hakâret etmez mi?
Aklederek ışığa yüz döndürüp gölgesini peşine takana, gölgesinin yükü olur mu?
Daha fazla uzatmadan; sıcaktan bunaldığımızda kıyısında abdest alıp ferahlayabileceğimiz berrak ırmak da insan; gölgede serin esintide -güya- dinlenirken Allah'ı zikretmeyip şeytanının emrine girerek hem kendini, hem de dokunduğu herkesi yakan da, inciten de insan!
Yani; insan, insanda saklı, insan insanda âşikâr!..
"Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
.....
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!"
(Arif Nihat Asya).
Firardayım!
Kendimi dinliyor, kendimi sorguluyor, kendimi yargılıyorum Dostlar!
Söylenmelerim ondandır bağışlayın...
Çatık kaşımı ayrı, yumduğum gözümü ayrı sorguluyorum!
Susmayan dilimi ayrı, yeterince etki yapmayan sözümü ayrı sorguluyorum!
Beni benden koparan nefsimi ayrı, nefsime zulmeden özümü ayrı yargılıyorum!
Bana soruyor, beni sorguluyorum; ben cevap veriyor, beni yargılıyorum!
Aynamdaki suretimle çekişe çekişe, bir şeyler kurguluyorum ama ben ne kurgularsam kurgulayayım kaderimi yaşıyorum elhamdülillah!
Meşakkatli yolculuğumuzda "adam gibi adam"lara mecburiyetten, insanlığa hasret kaldık insanca!
İki kapılı bir hâna doğduk, yoldayız!
Âcizâne yoldayım, yolcuyum şükürler olsun!
Bazı duraklarda da kolcuyum galiba elhamdülillah...
YOLCU YOLUYLA YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017