Demokrat olmadığımı ve demokrasiye inanmadığını söyleyen -zannederim- tek adamım.
Aslında Türkiye'de demokrat olmayan, demokrasiye inanmayan milyonların olduğuna inananlardanım!
Demokrasiye inanmıyorum ama "Demokrat değilim!" demek hakkımı kullanacak kadar da demokrasiyi kullanıyorum!
Ne yani? Buna hakkım yok mu?
Hep Ulus/Milli Devletleri bölüp-parçalamak ve yutmak için kullanılan demokrasi denilen HIV Virüsü mü bizi kullanacak?
Aslında demokrasiyi kullanıyorum derken de hem kendime iftira, hem de demokrasiye hak etmediği bir iltifat ediyorum!
Çünkü ben; "Demokrat değilim!" derken; "Zulmün karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır" uyarısını emir telakki ederek susmama hakkımı kullanıyor ve bunu demokratik bir çalım(!)la demokrasiyi kullanmak diye ifade ediyorum!
"Biz Evet'çi veya Hayır'cı değiliz; zorla kutuplaştırılan bu grupların çekişmesinde hakemiz" diye tavrımızı açıkladığımızda bizi anlayamamış gibi davranan ama sağ elleriyle sol kulaklarını arkadan veya sol elleriyle sağ kulaklarını arkadan göstererek kurnazlık yaparken komikleşenleri uyarmayı da milli görev sayıyoruz.
CIA Türkiye -eski- şefi, Paul Bernard Henze'in 2006 yılında Beyaz saraya sunduğu Türkiye raporunda: "Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükumeti ikna ettiğimizde, Meclis; Meclisi ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor?
Eğer Amerikan'ın çıkarı, Türkiye'de bir federalizm yani federal devlet kurulması ise, ana planımızda bu federasyonun adı bile konulmuşsa, (İstanbul Başkentli Yakın Doğu Federasyonu) mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükumeti tek elde toplayan başkanlık rejimine Türkiye'de geçilmeli?
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacak" dediğini hatırlatsak bile, bu cambaza baktırmak için oluşturulan suni çekişmeye Hakemlik etmek için ne kadar liyakatli olduğumuz belli olmaz mı?
Paul Bernard Henze aynı raporunda; eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse Libya ve Irak örneğini vererek raporunu; "Bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz" diye tamamlamıştı!
Bu rapor basında epeyce gündem edilmişti!
En az iki kere de ben yazmıştım!
Bağımsız Türkiye Partisi olarak; "Biz bu kamplaşmalarda taraf olmayız ve taraftarlarımızı ve partililerimizi kararlarında serbest bıraktık" açıklamasındaki millîliği hâlâ anlamamış gibi davrananların, millîliklerini sorgulamak hakkımız değil midir?
Bu Millî Sorgulamayı yaptığımızı ama hiç kimseyi yargılamadan vicdanlarıyla baş-başa bıraktığımızı da söylememeli miydik?
Yani biz de mi, duygu sömürücüleri gibi; millî ve manevî değerlerimizi suistimal eden mürailer gibi kurnazlığa mı tevessül etseydik?
Samimi Evetçiler!
Samimi Hayırcılar!
Hiç bir akıllı insan; sağ eli ile sol elini dövüştürmez!
Bilir ki; "Bir elin nesi var? İki elin sesi var!" bu gerçekten hareketle de;
"Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,
Davransana! Eller de senin, baş da senindir!" Diye yüz yıldır yapılan, yeterince duyulmayan ama herkes tarafından işitilen yapıcı-toparlayıcı-birleştirici uyarı çağrısını yapmanın adıdır Millî Hakemlik!
Millî Siyaset Hakemliğimiz'i, arz edebildim mi?
İster Evet deyin, ister Hayır ama millî kurallara uymak zorundasınız! Hatırlatmaya çalıştığımız bu!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm... Selâm, sevgi, duâ...
Aslında Türkiye'de demokrat olmayan, demokrasiye inanmayan milyonların olduğuna inananlardanım!
Demokrasiye inanmıyorum ama "Demokrat değilim!" demek hakkımı kullanacak kadar da demokrasiyi kullanıyorum!
Ne yani? Buna hakkım yok mu?
Hep Ulus/Milli Devletleri bölüp-parçalamak ve yutmak için kullanılan demokrasi denilen HIV Virüsü mü bizi kullanacak?
Aslında demokrasiyi kullanıyorum derken de hem kendime iftira, hem de demokrasiye hak etmediği bir iltifat ediyorum!
Çünkü ben; "Demokrat değilim!" derken; "Zulmün karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır" uyarısını emir telakki ederek susmama hakkımı kullanıyor ve bunu demokratik bir çalım(!)la demokrasiyi kullanmak diye ifade ediyorum!
"Biz Evet'çi veya Hayır'cı değiliz; zorla kutuplaştırılan bu grupların çekişmesinde hakemiz" diye tavrımızı açıkladığımızda bizi anlayamamış gibi davranan ama sağ elleriyle sol kulaklarını arkadan veya sol elleriyle sağ kulaklarını arkadan göstererek kurnazlık yaparken komikleşenleri uyarmayı da milli görev sayıyoruz.
CIA Türkiye -eski- şefi, Paul Bernard Henze'in 2006 yılında Beyaz saraya sunduğu Türkiye raporunda: "Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükumeti ikna ettiğimizde, Meclis; Meclisi ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor?
Eğer Amerikan'ın çıkarı, Türkiye'de bir federalizm yani federal devlet kurulması ise, ana planımızda bu federasyonun adı bile konulmuşsa, (İstanbul Başkentli Yakın Doğu Federasyonu) mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükumeti tek elde toplayan başkanlık rejimine Türkiye'de geçilmeli?
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacak" dediğini hatırlatsak bile, bu cambaza baktırmak için oluşturulan suni çekişmeye Hakemlik etmek için ne kadar liyakatli olduğumuz belli olmaz mı?
Paul Bernard Henze aynı raporunda; eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse Libya ve Irak örneğini vererek raporunu; "Bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz" diye tamamlamıştı!
Bu rapor basında epeyce gündem edilmişti!
En az iki kere de ben yazmıştım!
Bağımsız Türkiye Partisi olarak; "Biz bu kamplaşmalarda taraf olmayız ve taraftarlarımızı ve partililerimizi kararlarında serbest bıraktık" açıklamasındaki millîliği hâlâ anlamamış gibi davrananların, millîliklerini sorgulamak hakkımız değil midir?
Bu Millî Sorgulamayı yaptığımızı ama hiç kimseyi yargılamadan vicdanlarıyla baş-başa bıraktığımızı da söylememeli miydik?
Yani biz de mi, duygu sömürücüleri gibi; millî ve manevî değerlerimizi suistimal eden mürailer gibi kurnazlığa mı tevessül etseydik?
Samimi Evetçiler!
Samimi Hayırcılar!
Hiç bir akıllı insan; sağ eli ile sol elini dövüştürmez!
Bilir ki; "Bir elin nesi var? İki elin sesi var!" bu gerçekten hareketle de;
"Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,
Davransana! Eller de senin, baş da senindir!" Diye yüz yıldır yapılan, yeterince duyulmayan ama herkes tarafından işitilen yapıcı-toparlayıcı-birleştirici uyarı çağrısını yapmanın adıdır Millî Hakemlik!
Millî Siyaset Hakemliğimiz'i, arz edebildim mi?
İster Evet deyin, ister Hayır ama millî kurallara uymak zorundasınız! Hatırlatmaya çalıştığımız bu!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm... Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017