Yalova'nın sonbahar günleri, Karadeniz meşreplidir. Bulutların ne zaman gökyüzünü kaplayacağı, ne zaman sağanağa dönüşüp ortalığı sele vereceği belli olmaz. Hatta bakarsınız, gulguleler arasından ortalığı sele veren sağanak birkaç saat sonra yerini güneşe bırakıvermiş. Cuma günü akşamı da böyle bir cilve yaşadık Yalova'da.
Şanlıurfa'nın, Gaziantep'in gölgede 40 dereceyi bulan sıcağı altında terden sırılsıklam olan Kuvay-ı Milliye'nin cefakâr kadrosu, önceki akşam Yalova'nın sağanağı altında sırılsıklam oldu. Sadece onlar mı
Vefa borcu bir teşekkür
Cilveli sağanak, sahildeki 1500 kişilik Atacan'ın bahçesine akın eden Yalova'lı hemşehrilerimizi, işadamlarımızı, açıkhavada Kuvay-ı Milliye kadrosunu izlemeye imkan vermedi. Ama hemen kapalı mekanda sinema düzenine geçen dostlarımız, oluşturdukları bu sıcak atmosferle adeta tüm olumsuz şartlara rağmen Kuvay-ı Milliye ile tek yürek tek bilek olduklarını haykırdılar. Programın başlamasından yaklaşık 40-45 dakika önce emekli kıdemli albay beyefendinin önderliğinde ellerinde bir buket çiçekle gelen on kişilik Emekli Subaylar Derneği'nin nezaketleri ve sağanak yağmurun getirdiği zor şartlar karşısındaki anlayışları, Türk örf ve adetlerinin capcanlı örneklerindendi. Sağanak yağmurun şarıltısı altında Kuvay-ı Milliye önderi Prof. Dr. Haydar Baş beyi, kadrosunu ve sanatçılarını tam üç saat can kulağıyla dinleyen, alkışlarıyla gönülden katılan hemşehrilerime bu sütunlardan tekrar teşekkür etmeyi vefa borcu olarak görüyor, en içten şükranlarımı sunuyorum.
Umut kadro yalnız bırakılmaz
Bu şartlara rağmen dostlarımızı Kuvay-ı Milliye'ye bağlayan nedir, sorusunu kendime sordukça içim kıpır kıpır oluyor, ülkenin geleceği için beslediğim umut büyüdükçe büyüyordu. Tablo gösterdi ki; insanımız güvenecek dağı, sırtını dayayacak kadroyu bulmuştu. Yağmura, çamura, fırtınaya rağmen, en namüsait şartlarda bile onları yanlız bırakmak istemiyordu. Bu, 1919'un ilk umuduyla ayağa kalkan miletimizin, yıllarca karşı karşıya kaldığı gaflet, dalalet ve hatta hıyanetlerin ardından belki son umuduydu.
Umudu yeşerten basiret ve isabet
Bu umudu, Prof. Dr. Haydar Baş beyin yıllardan 20-30 yıldan beri ekonomik, siyasi, ahlaki, kültürel, uluslararası... vs alanlarda milletimize anlattığı şeylerin, haber verdiği tehlikelerin herbirinin zamanı gelince ortaya çıkması yeşertmişti. Bu umudu, vatanın bağımsızlığının ve milletin geleceğinin teminatı olarak görüyor insanımız.
Güncel olduğu için söylüyorum; bugün Prof. Dr. Haydar Baş beyin sadece ekonomik tespit ve teşhislerine, oda başkanlarımızın, ekonomi kurmaylarımızın ve partilerin sayın genel başkanlarının görüşleriyle mukayeseli olarak şöyle bir gözatıverin. Milletimizin bu umut ve inancında ne kadar haklı olduğunu göreceksiniz.
Gümrük Birliği'ne atıldığımız gün, yanlış yapıyorsunuz, bu anlaşma tek taraflı zarardır, trilyonlarımızı kaybedeceğiz, diyerek karşı çıkan Prof. Dr. Haydar Baş'ın öngördüğü zararımızı, anlaşmaya imza attıkları günü bayram havasına çeviren siyasilerimiz şimdi beş sene sonra konuşuyorlar, maalesef 60 milyar dolar zarar ettik diyorlar.
Ardından koalisyon ortaklarının IMF ve tüm işadamlarımızdan destekli ekonomi programı açıklandığında, bu programla enflasyon düşmez, millete sadece vakit kaybettirir, hatta damardaki kan mesabesinde olan piyasadaki parayı bir iki noktaya çekerek işadamlarımızı, üreticilerimizi, işçimizi, çiftçimizi parasızlıktan bitkisel hayata sokarsınız teşhisini yaptı Prof. Dr. Haydar Baş bey. Ve olan oldu; zaman yine onu haklı çıkardı.
Mart'ta dünya ekonomi lobilerinden, hükümet ortaklarından ve topyekün işadamı derneklerinden müteşekkil adeta padişah alayıyla sayın Kemal Derviş'i getirdiler. O da bir program açıkladı. İstisnasız herkes, tam verdi. Bir tek Haydar Baş bey, yine, üretimle ilgili hiçbir açılım getirmeyen bu program ülkeyi stagflasyona iter, işletmeler kapanır, trilyonluk fabrikalar kelepir fiyatına düşer, teşhisini yaptı. Aylar sonra şimdi oda başkanlarımız, TOBB başkanımız başta olmak üzere, haftabaşında DYP lideri Tansu Çiller ve medyamız ülke ekonomisinin stagflasyona düştüğünü ilan ettiler. Başbakan Bülent Ecevit de geçen hafta Valiliklere talimat vererek illerinde kelepire çıkan işletmelerin envanterinin hazırlanmasını istedi. Böylesi manzaralarda Batı'da öğle yemeğinden sonra günaydın deyimi kullanılır.
Fark burada
Düşünebiliyor musunuz; işbaşındakilerin, uzmanların, kurmayların ülkenin düştüğü badirelere iki sene sonra vakıf olduğu bir sürçte, her alandaki teşhis ve tespitleri beş sene, üç sene , iki sene sonra birebir ortaya çıkan bir vatan evladı var. Millet böyle bir insana niçin yağmurda, çamurda, fırtınada, karda, hasılı en namüsait şartlarda bile sahip çıkmasın? Bu güven, bu vatanın ve bu milletin teminatıdır. Sadece geçmiş zaman değil, gelecek de buna şahittir.
Derler ki; görene... Köre ne?
Şanlıurfa'nın, Gaziantep'in gölgede 40 dereceyi bulan sıcağı altında terden sırılsıklam olan Kuvay-ı Milliye'nin cefakâr kadrosu, önceki akşam Yalova'nın sağanağı altında sırılsıklam oldu. Sadece onlar mı
Vefa borcu bir teşekkür
Cilveli sağanak, sahildeki 1500 kişilik Atacan'ın bahçesine akın eden Yalova'lı hemşehrilerimizi, işadamlarımızı, açıkhavada Kuvay-ı Milliye kadrosunu izlemeye imkan vermedi. Ama hemen kapalı mekanda sinema düzenine geçen dostlarımız, oluşturdukları bu sıcak atmosferle adeta tüm olumsuz şartlara rağmen Kuvay-ı Milliye ile tek yürek tek bilek olduklarını haykırdılar. Programın başlamasından yaklaşık 40-45 dakika önce emekli kıdemli albay beyefendinin önderliğinde ellerinde bir buket çiçekle gelen on kişilik Emekli Subaylar Derneği'nin nezaketleri ve sağanak yağmurun getirdiği zor şartlar karşısındaki anlayışları, Türk örf ve adetlerinin capcanlı örneklerindendi. Sağanak yağmurun şarıltısı altında Kuvay-ı Milliye önderi Prof. Dr. Haydar Baş beyi, kadrosunu ve sanatçılarını tam üç saat can kulağıyla dinleyen, alkışlarıyla gönülden katılan hemşehrilerime bu sütunlardan tekrar teşekkür etmeyi vefa borcu olarak görüyor, en içten şükranlarımı sunuyorum.
Umut kadro yalnız bırakılmaz
Bu şartlara rağmen dostlarımızı Kuvay-ı Milliye'ye bağlayan nedir, sorusunu kendime sordukça içim kıpır kıpır oluyor, ülkenin geleceği için beslediğim umut büyüdükçe büyüyordu. Tablo gösterdi ki; insanımız güvenecek dağı, sırtını dayayacak kadroyu bulmuştu. Yağmura, çamura, fırtınaya rağmen, en namüsait şartlarda bile onları yanlız bırakmak istemiyordu. Bu, 1919'un ilk umuduyla ayağa kalkan miletimizin, yıllarca karşı karşıya kaldığı gaflet, dalalet ve hatta hıyanetlerin ardından belki son umuduydu.
Umudu yeşerten basiret ve isabet
Bu umudu, Prof. Dr. Haydar Baş beyin yıllardan 20-30 yıldan beri ekonomik, siyasi, ahlaki, kültürel, uluslararası... vs alanlarda milletimize anlattığı şeylerin, haber verdiği tehlikelerin herbirinin zamanı gelince ortaya çıkması yeşertmişti. Bu umudu, vatanın bağımsızlığının ve milletin geleceğinin teminatı olarak görüyor insanımız.
Güncel olduğu için söylüyorum; bugün Prof. Dr. Haydar Baş beyin sadece ekonomik tespit ve teşhislerine, oda başkanlarımızın, ekonomi kurmaylarımızın ve partilerin sayın genel başkanlarının görüşleriyle mukayeseli olarak şöyle bir gözatıverin. Milletimizin bu umut ve inancında ne kadar haklı olduğunu göreceksiniz.
Gümrük Birliği'ne atıldığımız gün, yanlış yapıyorsunuz, bu anlaşma tek taraflı zarardır, trilyonlarımızı kaybedeceğiz, diyerek karşı çıkan Prof. Dr. Haydar Baş'ın öngördüğü zararımızı, anlaşmaya imza attıkları günü bayram havasına çeviren siyasilerimiz şimdi beş sene sonra konuşuyorlar, maalesef 60 milyar dolar zarar ettik diyorlar.
Ardından koalisyon ortaklarının IMF ve tüm işadamlarımızdan destekli ekonomi programı açıklandığında, bu programla enflasyon düşmez, millete sadece vakit kaybettirir, hatta damardaki kan mesabesinde olan piyasadaki parayı bir iki noktaya çekerek işadamlarımızı, üreticilerimizi, işçimizi, çiftçimizi parasızlıktan bitkisel hayata sokarsınız teşhisini yaptı Prof. Dr. Haydar Baş bey. Ve olan oldu; zaman yine onu haklı çıkardı.
Mart'ta dünya ekonomi lobilerinden, hükümet ortaklarından ve topyekün işadamı derneklerinden müteşekkil adeta padişah alayıyla sayın Kemal Derviş'i getirdiler. O da bir program açıkladı. İstisnasız herkes, tam verdi. Bir tek Haydar Baş bey, yine, üretimle ilgili hiçbir açılım getirmeyen bu program ülkeyi stagflasyona iter, işletmeler kapanır, trilyonluk fabrikalar kelepir fiyatına düşer, teşhisini yaptı. Aylar sonra şimdi oda başkanlarımız, TOBB başkanımız başta olmak üzere, haftabaşında DYP lideri Tansu Çiller ve medyamız ülke ekonomisinin stagflasyona düştüğünü ilan ettiler. Başbakan Bülent Ecevit de geçen hafta Valiliklere talimat vererek illerinde kelepire çıkan işletmelerin envanterinin hazırlanmasını istedi. Böylesi manzaralarda Batı'da öğle yemeğinden sonra günaydın deyimi kullanılır.
Fark burada
Düşünebiliyor musunuz; işbaşındakilerin, uzmanların, kurmayların ülkenin düştüğü badirelere iki sene sonra vakıf olduğu bir sürçte, her alandaki teşhis ve tespitleri beş sene, üç sene , iki sene sonra birebir ortaya çıkan bir vatan evladı var. Millet böyle bir insana niçin yağmurda, çamurda, fırtınada, karda, hasılı en namüsait şartlarda bile sahip çıkmasın? Bu güven, bu vatanın ve bu milletin teminatıdır. Sadece geçmiş zaman değil, gelecek de buna şahittir.
Derler ki; görene... Köre ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019