Tüpçü çocuk balkonda üçüncü tüpü de görünce sordu; "Abi biri şofben, öbürü ocak. Peki üçüncü ne?"
"Yedek" dedim. "Amma yaptın be abi" dedi, "On dakikada getirmiyor muyuz?"
"Evlâdım biz yedekli çalışırız. Ecevit'li ne yıllar gördük. Bir depo benzin için sabaha kadar benzincide kuyruk beklediğimiz, yağsız, şekersiz, ampulsüz, kahvesiz ne yıllar yaşadık. Harp olur, darp olur, nene lâzım senin"! Başını sallayarak gitti.
Hastahanede dün yapılan "konsültasyon zirvesi"nden sonra aklıma Ecevit'in şimdiki flû, gri, boz bulanık fotoğrafı geldi oturdu.
(Hemen akla gelen, akıllara ziyan sorular: 1. Rahşan Ecevit nasıl olup da Bahçeli, Yılmaz ve Özkan'ın Ecevit'i görmelerine izin vermişti? 2. İlk gün "Yoğun bakımda" diyen Sağlık Bakanı Durmuş "Bana inat taburcu ettiler, Konsültasyon istiyorum" lâfını neden sarf etmişti? 3. Tedavi neden GATA'da yapılmıyordu?)
Bu hayli fersûde fotoğraftan, Ecevit'in sadece bir görüntü olarak hükümetin başında bulunmasından kimler fayda sağlıyordu da adamcağızın rahat rahat hasta olmasına, bir türlü evinde istirahat etmesine izin vermiyorlardı?
Ecevit'in istese bile olayları, çevresinde olup bitenleri sadece bir film gibi izlediğini düşünüyorum. Başkent Hastahanesi'nin resmî raporuna göre itiraf edilen "nörolojik rahatsızlığının" daha fazlasını yapmasına izin vermeyeceğini de biliyorum.
Peki herhangi bir "nörolojik rahatsızlığı olmayan"lar, "nörolojik rahatsızlığı olan" birisi tarafından Türkiye gibi dev bir ülkenin idare edilmesinden ne gibi bir fayda umabilirler?
Bu faydayı kimler umar? Bulanık suda balık avlamaya çalışanlar ve karanlık sularda gemisini yüzdüren kaptanlar. Peki kim bunlar?
Önce küreselleştirmeciler.. AB'liler, AB'ciler ve içerideki hempâları; Kıbrıs'ı ancak Kıbrıs Fatihi'nin verebileceğinin bilinci içindedirler. Ancak "Karaoğlan", Türk ve Kıbrıs kamuoyunu Kıbrıs konusunda bir şeyler verilebilmesi gerektiğine ikna eder.
Ama ah o asker olmasaydı...
İkinci olarak mandacı, bölücü, mürteci üçlüsü... Ecevit'in demokratik insancıllığından, şair romantizminden medet umuyorlar. Ege'nin karşı kıyısı, Pülümür'ün yaşlı kadını için şiir yazan Ecevit çözmezse kim çözer bu problemleri? "Sûret" olarak bile otursa yeter.
Sığ su balıkçıları ile karanlık su kaptanlarının dışında, koalisyon ortakları da hayli memnun olmalı Ecevit'in verdiği bu flû fotoğraftan.
Yılmaz ayrı bir hükümetin, Türkiye'yi AB sınırları içine dahil etme hükümetinin başı gibi dolu dizgin çalışıyor. Kendisine dur diyen yok. Cem ile anlaşmazlıkları, "AB'ye ülkeyi sokma şerefinin" paylaşılamamış olmasından ileri geliyor. Muslukların başını tutarak sular gürül gürül akarken "siyaseten" küpünü doldurmaya çalışıyor.
Bahçeli, çok memnun.. Tabanına "yaşlı ve sandalye sayısı fazla" Ecevit'in yamacında çalışmanın faziletlerini, Rahşan'ın zaman zaman yaptığı balans ayarlarına rağmen kabul ettirmekte fazla zorlanmıyor. Bir nevi sigorta işlevi görüyor.. İki görevi var; milliyetçiliği kontrol edilebilir sınırlar içinde tutmak, tabanın elli yıllık "iktidar" olma özlemini tatmin etmek.
Bu film nereye kadar sürer? Senaryo ne kadar devam edebilir?
Derviş mantık adamı.. Seçim beklentisinin kamuoyunu sardığını görüyor, ekonomik parametreler etkilenmesin diye "Tarih belirleyin, sistem oturdu. Popülizm olmaz" diyor. IMF, Standart and Poors ve Mody's de aynı fikirde. "Riskler kontrol altında" diyorlar.
Kendisine saldıran iktidar mensupları ise hayır diyorlar, seçim, istikrarı bozar.
Bu; "Sen ne dersen de. Seçimde ben gene kaynakları popülist bir şekilde har vurup harman savuracağım" demek değil midir?
"Ben dayanamayıp bildiğimi okurum" demek değil midir?
Derviş seçim tarihi iktidar ortaklarınca, memleket için değil ama kendilerine en uygun zamanda (mümkün olduğunca geç) belirlendiğinde vereceği direnme savaşını şimdi vermeye çalışıyor. Kozlar elinde iken, reytingi yüksek iken, henüz iç politikaya bulaşıp yıpranmamış, partiler üstü konumunu korurken.
Ecevit bu oyunu seyrediyor.
Biz de fersûde parşömenleri...
"Yedek" dedim. "Amma yaptın be abi" dedi, "On dakikada getirmiyor muyuz?"
"Evlâdım biz yedekli çalışırız. Ecevit'li ne yıllar gördük. Bir depo benzin için sabaha kadar benzincide kuyruk beklediğimiz, yağsız, şekersiz, ampulsüz, kahvesiz ne yıllar yaşadık. Harp olur, darp olur, nene lâzım senin"! Başını sallayarak gitti.
Hastahanede dün yapılan "konsültasyon zirvesi"nden sonra aklıma Ecevit'in şimdiki flû, gri, boz bulanık fotoğrafı geldi oturdu.
(Hemen akla gelen, akıllara ziyan sorular: 1. Rahşan Ecevit nasıl olup da Bahçeli, Yılmaz ve Özkan'ın Ecevit'i görmelerine izin vermişti? 2. İlk gün "Yoğun bakımda" diyen Sağlık Bakanı Durmuş "Bana inat taburcu ettiler, Konsültasyon istiyorum" lâfını neden sarf etmişti? 3. Tedavi neden GATA'da yapılmıyordu?)
Bu hayli fersûde fotoğraftan, Ecevit'in sadece bir görüntü olarak hükümetin başında bulunmasından kimler fayda sağlıyordu da adamcağızın rahat rahat hasta olmasına, bir türlü evinde istirahat etmesine izin vermiyorlardı?
Ecevit'in istese bile olayları, çevresinde olup bitenleri sadece bir film gibi izlediğini düşünüyorum. Başkent Hastahanesi'nin resmî raporuna göre itiraf edilen "nörolojik rahatsızlığının" daha fazlasını yapmasına izin vermeyeceğini de biliyorum.
Peki herhangi bir "nörolojik rahatsızlığı olmayan"lar, "nörolojik rahatsızlığı olan" birisi tarafından Türkiye gibi dev bir ülkenin idare edilmesinden ne gibi bir fayda umabilirler?
Bu faydayı kimler umar? Bulanık suda balık avlamaya çalışanlar ve karanlık sularda gemisini yüzdüren kaptanlar. Peki kim bunlar?
Önce küreselleştirmeciler.. AB'liler, AB'ciler ve içerideki hempâları; Kıbrıs'ı ancak Kıbrıs Fatihi'nin verebileceğinin bilinci içindedirler. Ancak "Karaoğlan", Türk ve Kıbrıs kamuoyunu Kıbrıs konusunda bir şeyler verilebilmesi gerektiğine ikna eder.
Ama ah o asker olmasaydı...
İkinci olarak mandacı, bölücü, mürteci üçlüsü... Ecevit'in demokratik insancıllığından, şair romantizminden medet umuyorlar. Ege'nin karşı kıyısı, Pülümür'ün yaşlı kadını için şiir yazan Ecevit çözmezse kim çözer bu problemleri? "Sûret" olarak bile otursa yeter.
Sığ su balıkçıları ile karanlık su kaptanlarının dışında, koalisyon ortakları da hayli memnun olmalı Ecevit'in verdiği bu flû fotoğraftan.
Yılmaz ayrı bir hükümetin, Türkiye'yi AB sınırları içine dahil etme hükümetinin başı gibi dolu dizgin çalışıyor. Kendisine dur diyen yok. Cem ile anlaşmazlıkları, "AB'ye ülkeyi sokma şerefinin" paylaşılamamış olmasından ileri geliyor. Muslukların başını tutarak sular gürül gürül akarken "siyaseten" küpünü doldurmaya çalışıyor.
Bahçeli, çok memnun.. Tabanına "yaşlı ve sandalye sayısı fazla" Ecevit'in yamacında çalışmanın faziletlerini, Rahşan'ın zaman zaman yaptığı balans ayarlarına rağmen kabul ettirmekte fazla zorlanmıyor. Bir nevi sigorta işlevi görüyor.. İki görevi var; milliyetçiliği kontrol edilebilir sınırlar içinde tutmak, tabanın elli yıllık "iktidar" olma özlemini tatmin etmek.
Bu film nereye kadar sürer? Senaryo ne kadar devam edebilir?
Derviş mantık adamı.. Seçim beklentisinin kamuoyunu sardığını görüyor, ekonomik parametreler etkilenmesin diye "Tarih belirleyin, sistem oturdu. Popülizm olmaz" diyor. IMF, Standart and Poors ve Mody's de aynı fikirde. "Riskler kontrol altında" diyorlar.
Kendisine saldıran iktidar mensupları ise hayır diyorlar, seçim, istikrarı bozar.
Bu; "Sen ne dersen de. Seçimde ben gene kaynakları popülist bir şekilde har vurup harman savuracağım" demek değil midir?
"Ben dayanamayıp bildiğimi okurum" demek değil midir?
Derviş seçim tarihi iktidar ortaklarınca, memleket için değil ama kendilerine en uygun zamanda (mümkün olduğunca geç) belirlendiğinde vereceği direnme savaşını şimdi vermeye çalışıyor. Kozlar elinde iken, reytingi yüksek iken, henüz iç politikaya bulaşıp yıpranmamış, partiler üstü konumunu korurken.
Ecevit bu oyunu seyrediyor.
Biz de fersûde parşömenleri...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002