Bu gün çok kısa bir zaman önce kapalı kapılar ardında gizlice yürütülen ve kamuoyuna pek de yansımayan bir uluslar arası ihalenin üzerindeki sis perdesini aralamaya çalışacağız. Satışa çıkarılan şey,her zamanki gibi Türkiye'nin bağımsızlığı ve egemenliği idi.
30 Mayıs 2001 tarihli yabancı gazeteler, 28-30 Mayıs tarihlerinde Budapeşte'de gerçekleştirilen NATO-AB Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye'nin AGSK konusundaki itirazının kaldırıldığını, dahası Türkiye'nin teslim olduğunu yazdılar. Zaten toplantı daha başlamadan Alman Savunma bakanı "AGSK'yı engellemeye kimsenin gücü yetmez" demişti.
Herşey daha toplantı öncesi başladı. Yabancı basına göre ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı James Dobbins ve Ingiltere Dışişleri Siyasi Direktörü John Parry, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na ilişkin gizli pazarlıkları yürütmek üzere 27 Mayıs Pazar günü Türkiye'ye geldiler. Ancak bu kişilerle Türkiye adına pazarlıkları kimin ya da kimlerin yürüttüğü belirtilmedi. Gazeteler yayınladıkları haber/analizlerde, Türkiye'nin Avrupa Gücü'nün karar mekanizmasında yer almayacağının kesinleştiğini, ancak Türkiye'nin stratejik alanları olan Ege Denizi, Kıbrıs, Hazar çevresi gibi bölgelerde Avrupa Ordusu'nun yapacağı operasyonlarda Ankara'ya bildirimde bulunulacağını, ayrıca bu bölgelerde NATO imkanlarından kısmen yararlanılacağını, mesela Awacs uçakları gibi stratejik silahların kullanılamayacağını yazdılar.
İki önemli batı gazetesinin 30 Mayıs 2001 tarihli nüshalarında yer alan şu haberler son derece enteresandır:
FINANCIAL TIMES: " 'Türkiye NATO ile, Avrupa Birliği Acil Müdahale Gücü'nün kurulması yolunu açacak bir fikir birliğine vardı. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, "NATO içerisinde ilke olarak anlaşmaya varıldı ' açıklamasında bulundu. Hafta sonunda İstanbul'daki üst düzey siyasi ve askeri yetkililer arasında yürütülen gizli görüşmelerde, İngiltere ve ABD'nin yoğun diplomatik çabaları sonucunda bir ilerleme sağlandı. Budapeşte'deki NATO dışişleri bakanları toplantısında bu yöndeki çabalar sürdürüldü. NATO, AB'nin kullanmasına izin vereceği varlıklar arasında stratejik ve stratejik olmayan ayrımı yapacak, ayrıca bu varlıkların nerede konuşlandıracağına karar verecek. Ege Denizi ile Türkiye'nin 1974'de işgal ettiği Kıbrıs'ın hariç tutulacağı gayri resmi bir anlaşma mevcut."
BERLINER ZEITUNG : " 'Lütfen dışarıya sızdırılmasın' Washington ve Londralı diplomatların geçen hafta sonu Türkiye'ye gittiklerini, sadece onların en yakın çalışma arkadaşları biliyordu. Türk Hükümeti ile yapılan pazarlıkların sonunda da sır verilmedi. NATO dışişleri bakanlarının Budapeşte'deki toplantısında, İngiliz-Amerikan gizli misyonunun nasıl bir başarı sağladığı açıklandı. Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 'Biz NATO içinde temel bir uzlaşıya vardık. Simdi bunu AB'nin kabul etmesi gerekiyor' dedi. Nakliye uçakları gibi stratejik sayılmayan kapasiteler, AB'nin bir müdahalesi esnasında, AB tarafından büyük bir isleme gerek kalmaksızın kullanılabilecek. Buna karsın AB; komuta yapıları, istihbarat ve Awacs erken uyarı uçaklarının kullanımı gibi stratejik imkanları, ancak NATO Konseyi bunu onaylarsa kullanılabilecek. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz civarında söz konusu olabilecek müdahalelerinde, AB hiçbir şekilde NATO kaynaklarını kullanamayacak. Buna karşılık AB de Cem'den, artık 'kararlara katılma hakki' istenmeyeceği konusunda bir söz aldı. Ayrıca Avrupalılar, Türkiye ile her fırsatta istişarelerde bulunacaklar. Anlaşma henüz bütünüyle kesinleşmedi. Önümüzdeki haftalarda NATO, AB ve Türkiye'nin diplomatları bir dizi toplantılar yapacaklar."
Pişirilen yemeğin davetlilere servis edilmesi için de Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld "yurt dışına ilk resmî ziyareti"ni Türkiye'ye yapıyor.
"Tesadüf'e bakın" ki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu Güney Kore ve Çin gezisindedir, Rumsfeld İkinci başkan ile muhatap olmak durumunda kalıyor. Ve ilk defa Genelkurmay bir görüşme notunu devlet yetkilileri ile beraber basın aracılığı ile kamuoyuna da açıklıyor.
Açıklıyor da Cem'in oyunu bozuluyor.
Neresinden bakarsanız bakın ben o tarihten beri 57'inci hükümetin dışişleri bakanının yurt dışı gezilerinden fena halde işkillenmeye, nem kapmaya başladım.
İsmail Cem'in
saklayamadıkları
İsmail Cem son derece önemli bir şahsiyettir, 57'inci hükümet ile içine sokulduğumuz öldürücü AB sarmalında kilit görev üstlenmiş durumdadır ve bir ipek böceği sabrı ile hiçbir dış tesirden etkilenmeden bildiğini okumakta, kozasını örmektedir.
Dolayısı ile kimlik ve kişiliğinin bilinmesinde büyük fayda vardır.
Yıl 1998. Cumhuriyetin 75'inci yılı için her kurum kendi çapında kutlamalar hazırlamaktadır. Taner Baytok İsviçre'de, Bern'de Büyükelçidir. İsviçre, kendi iç çelişkileri yüzünden bilhassa PKK'lı teröristlere kucak açan bir tavır içindedir. (Ayrıntılar için bakınız "Bir Asker, Bir Diplomat" Güven Erkaya-Taner Baytok. İstanbul 2001. Sayfa 203-210 ve devamı)
Baytok 75'inci yıl dolayısı ile bir taşla iki kuş vurmak ister. Lozan Barış Antlaşması ile Monteaux Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalandığı Lozan'da, imzaların gerçekleştirildiği tabiî mekânlarda 75'inci yılı kutlamak için bir takım düzenlemeler girişir, bakanlıktan da onay ve ödenek sağlar.
Baytok, 75 yıl önceki delegasyonun hayattaki aile efradını da davet edecektir o gece Lozan'da vereceği Cumhuriyet balosu'na. İkram edilecek menü bile 75 yıl önce gerçekleştirilen imza töreninden sonra yenilen yemeğin aynısıdır.
Hazırlıklar iki yıl öncesinden başlar. Lozan ve Montoeux Palace'larla anlaşmalar yapılır. Proje'nin gerçekleşmesi halinde İsviçre ve Avrupa'da büyük propaganda yapılacak, PKK'nın çalışmaları bir ölçüde izole edilecek ve lehte kamuoyu oluşturulacaktır.
1998 yılına gelindiğinde umulmadık bir aksilik başgösterir.
İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Flavio Cotti, anayasadaki uygulamaya göre rotasyon gereği İsviçre Federal Konseyi Başkanlığı'nı da üstlenir. Cotti İsviçre'nin İtalyan kantonundan gelen bir politikacıdır. Kendi bölge insanının haklarının yendiği ve korunması gerektiği inancındadır. İşin kötüsü, kendi bölge halkının durumunu PKK'lılar ile özdeşleştirir ve PKK'ya saklayamadığı bir yakınlık besler. Tutum ve davranışları sadece İsviçre'deki Türk misyonunu değil, uluslar arası bütün toplantılarda Türk diplomatlarının başını ağrıtır.
Cotti 75'inci yıl toplantılarını gölgelemek için aynı yıl "Sevr'den Lozan'a " başlıklı ve Kürt, Ermeni, Rum temsilcilerin de katılacağı bir konferans düzenleme hazırlıklarına başlar.
Bu arada 75'inci yıl kutlamalarının yapılacağı otel idaresi de güvenlik nedeniyle anlaşmayı iptal eğilimine girer. Daha doğrusu o kanton yetkilileri izin vermek istemezler, verilen izni geri almaya çalışırlar.
Taner Baytok bir resepsiyonda Cotti ile karşılaşır. Sıkıştırınca Cotti Baytok'a "Bunun Baytok'un şahsi bir projesi olduğunu, Ankara'nın bile bunu tasvip etmediğini" ileri sürer. Baytok'un 75'inci yılı kendi şahsî reklâmı için kullanmaya çalıştığı görüntüsü yaratmaya da özen gösterir.
İddialarına delil olarak da Ankara'daki Büyükelçilerinin o gün Türkiye'de yayınlanan Sabah Gazetesi'nden tercüme ettirip gönderdiği bir köşe yazısını gösterir.
Köşe yazısında özetle "İnsan hakları ihlâlleri konusunda Türkiye'nin kabahatlerinin bulunduğu, İsviçre gibi ülkelerin tutumlarına hak verilmesi gerektiği" ifade edilmektedir.
Yazının altındaki imza İsmail Cem'e aittir.
Ve İsmail Cem o tarihte Türkiye Devleti'nin Dışişleri Bakanı'dır.
Bern'deki Türk Büyükelçisi, Ankara'daki Türk Dışişleri Bakanı tarafından "sırtından hançerlenmiştir".
Baytok Ankara'ya gider, fakat Bakan kendisi ile görüşmek istemez. Emrivaki neticesi görüşünce de olumlu olumsuz bir şey söylemeden boş gözlerle dinler.
98'de bu tür davranışlar içinde bulunan Cem'in, toz duman içindeki zamanımızda, gözün gözü görmediği bu ortamda her gece Avrupa'nın bir başka köşesinde nelerin peşinde olduğunu düşünmekten fena halde rahatsız oluyorum.
Her görüşme ve konuşmasını Sisam-Kuşadası gibi yakın yerlerde yapmıyor ki en ufak ayrıntısından haberimiz olsun.
Anlaşılan gözlerimizin önünde alenen sergilenmekte olan bu tiyatroyu bir süre daha seyretmeye devam edeceğiz.
30 Mayıs 2001 tarihli yabancı gazeteler, 28-30 Mayıs tarihlerinde Budapeşte'de gerçekleştirilen NATO-AB Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye'nin AGSK konusundaki itirazının kaldırıldığını, dahası Türkiye'nin teslim olduğunu yazdılar. Zaten toplantı daha başlamadan Alman Savunma bakanı "AGSK'yı engellemeye kimsenin gücü yetmez" demişti.
Herşey daha toplantı öncesi başladı. Yabancı basına göre ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı James Dobbins ve Ingiltere Dışişleri Siyasi Direktörü John Parry, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na ilişkin gizli pazarlıkları yürütmek üzere 27 Mayıs Pazar günü Türkiye'ye geldiler. Ancak bu kişilerle Türkiye adına pazarlıkları kimin ya da kimlerin yürüttüğü belirtilmedi. Gazeteler yayınladıkları haber/analizlerde, Türkiye'nin Avrupa Gücü'nün karar mekanizmasında yer almayacağının kesinleştiğini, ancak Türkiye'nin stratejik alanları olan Ege Denizi, Kıbrıs, Hazar çevresi gibi bölgelerde Avrupa Ordusu'nun yapacağı operasyonlarda Ankara'ya bildirimde bulunulacağını, ayrıca bu bölgelerde NATO imkanlarından kısmen yararlanılacağını, mesela Awacs uçakları gibi stratejik silahların kullanılamayacağını yazdılar.
İki önemli batı gazetesinin 30 Mayıs 2001 tarihli nüshalarında yer alan şu haberler son derece enteresandır:
FINANCIAL TIMES: " 'Türkiye NATO ile, Avrupa Birliği Acil Müdahale Gücü'nün kurulması yolunu açacak bir fikir birliğine vardı. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, "NATO içerisinde ilke olarak anlaşmaya varıldı ' açıklamasında bulundu. Hafta sonunda İstanbul'daki üst düzey siyasi ve askeri yetkililer arasında yürütülen gizli görüşmelerde, İngiltere ve ABD'nin yoğun diplomatik çabaları sonucunda bir ilerleme sağlandı. Budapeşte'deki NATO dışişleri bakanları toplantısında bu yöndeki çabalar sürdürüldü. NATO, AB'nin kullanmasına izin vereceği varlıklar arasında stratejik ve stratejik olmayan ayrımı yapacak, ayrıca bu varlıkların nerede konuşlandıracağına karar verecek. Ege Denizi ile Türkiye'nin 1974'de işgal ettiği Kıbrıs'ın hariç tutulacağı gayri resmi bir anlaşma mevcut."
BERLINER ZEITUNG : " 'Lütfen dışarıya sızdırılmasın' Washington ve Londralı diplomatların geçen hafta sonu Türkiye'ye gittiklerini, sadece onların en yakın çalışma arkadaşları biliyordu. Türk Hükümeti ile yapılan pazarlıkların sonunda da sır verilmedi. NATO dışişleri bakanlarının Budapeşte'deki toplantısında, İngiliz-Amerikan gizli misyonunun nasıl bir başarı sağladığı açıklandı. Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 'Biz NATO içinde temel bir uzlaşıya vardık. Simdi bunu AB'nin kabul etmesi gerekiyor' dedi. Nakliye uçakları gibi stratejik sayılmayan kapasiteler, AB'nin bir müdahalesi esnasında, AB tarafından büyük bir isleme gerek kalmaksızın kullanılabilecek. Buna karsın AB; komuta yapıları, istihbarat ve Awacs erken uyarı uçaklarının kullanımı gibi stratejik imkanları, ancak NATO Konseyi bunu onaylarsa kullanılabilecek. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz civarında söz konusu olabilecek müdahalelerinde, AB hiçbir şekilde NATO kaynaklarını kullanamayacak. Buna karşılık AB de Cem'den, artık 'kararlara katılma hakki' istenmeyeceği konusunda bir söz aldı. Ayrıca Avrupalılar, Türkiye ile her fırsatta istişarelerde bulunacaklar. Anlaşma henüz bütünüyle kesinleşmedi. Önümüzdeki haftalarda NATO, AB ve Türkiye'nin diplomatları bir dizi toplantılar yapacaklar."
Pişirilen yemeğin davetlilere servis edilmesi için de Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld "yurt dışına ilk resmî ziyareti"ni Türkiye'ye yapıyor.
"Tesadüf'e bakın" ki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu Güney Kore ve Çin gezisindedir, Rumsfeld İkinci başkan ile muhatap olmak durumunda kalıyor. Ve ilk defa Genelkurmay bir görüşme notunu devlet yetkilileri ile beraber basın aracılığı ile kamuoyuna da açıklıyor.
Açıklıyor da Cem'in oyunu bozuluyor.
Neresinden bakarsanız bakın ben o tarihten beri 57'inci hükümetin dışişleri bakanının yurt dışı gezilerinden fena halde işkillenmeye, nem kapmaya başladım.
İsmail Cem'in
saklayamadıkları
İsmail Cem son derece önemli bir şahsiyettir, 57'inci hükümet ile içine sokulduğumuz öldürücü AB sarmalında kilit görev üstlenmiş durumdadır ve bir ipek böceği sabrı ile hiçbir dış tesirden etkilenmeden bildiğini okumakta, kozasını örmektedir.
Dolayısı ile kimlik ve kişiliğinin bilinmesinde büyük fayda vardır.
Yıl 1998. Cumhuriyetin 75'inci yılı için her kurum kendi çapında kutlamalar hazırlamaktadır. Taner Baytok İsviçre'de, Bern'de Büyükelçidir. İsviçre, kendi iç çelişkileri yüzünden bilhassa PKK'lı teröristlere kucak açan bir tavır içindedir. (Ayrıntılar için bakınız "Bir Asker, Bir Diplomat" Güven Erkaya-Taner Baytok. İstanbul 2001. Sayfa 203-210 ve devamı)
Baytok 75'inci yıl dolayısı ile bir taşla iki kuş vurmak ister. Lozan Barış Antlaşması ile Monteaux Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalandığı Lozan'da, imzaların gerçekleştirildiği tabiî mekânlarda 75'inci yılı kutlamak için bir takım düzenlemeler girişir, bakanlıktan da onay ve ödenek sağlar.
Baytok, 75 yıl önceki delegasyonun hayattaki aile efradını da davet edecektir o gece Lozan'da vereceği Cumhuriyet balosu'na. İkram edilecek menü bile 75 yıl önce gerçekleştirilen imza töreninden sonra yenilen yemeğin aynısıdır.
Hazırlıklar iki yıl öncesinden başlar. Lozan ve Montoeux Palace'larla anlaşmalar yapılır. Proje'nin gerçekleşmesi halinde İsviçre ve Avrupa'da büyük propaganda yapılacak, PKK'nın çalışmaları bir ölçüde izole edilecek ve lehte kamuoyu oluşturulacaktır.
1998 yılına gelindiğinde umulmadık bir aksilik başgösterir.
İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Flavio Cotti, anayasadaki uygulamaya göre rotasyon gereği İsviçre Federal Konseyi Başkanlığı'nı da üstlenir. Cotti İsviçre'nin İtalyan kantonundan gelen bir politikacıdır. Kendi bölge insanının haklarının yendiği ve korunması gerektiği inancındadır. İşin kötüsü, kendi bölge halkının durumunu PKK'lılar ile özdeşleştirir ve PKK'ya saklayamadığı bir yakınlık besler. Tutum ve davranışları sadece İsviçre'deki Türk misyonunu değil, uluslar arası bütün toplantılarda Türk diplomatlarının başını ağrıtır.
Cotti 75'inci yıl toplantılarını gölgelemek için aynı yıl "Sevr'den Lozan'a " başlıklı ve Kürt, Ermeni, Rum temsilcilerin de katılacağı bir konferans düzenleme hazırlıklarına başlar.
Bu arada 75'inci yıl kutlamalarının yapılacağı otel idaresi de güvenlik nedeniyle anlaşmayı iptal eğilimine girer. Daha doğrusu o kanton yetkilileri izin vermek istemezler, verilen izni geri almaya çalışırlar.
Taner Baytok bir resepsiyonda Cotti ile karşılaşır. Sıkıştırınca Cotti Baytok'a "Bunun Baytok'un şahsi bir projesi olduğunu, Ankara'nın bile bunu tasvip etmediğini" ileri sürer. Baytok'un 75'inci yılı kendi şahsî reklâmı için kullanmaya çalıştığı görüntüsü yaratmaya da özen gösterir.
İddialarına delil olarak da Ankara'daki Büyükelçilerinin o gün Türkiye'de yayınlanan Sabah Gazetesi'nden tercüme ettirip gönderdiği bir köşe yazısını gösterir.
Köşe yazısında özetle "İnsan hakları ihlâlleri konusunda Türkiye'nin kabahatlerinin bulunduğu, İsviçre gibi ülkelerin tutumlarına hak verilmesi gerektiği" ifade edilmektedir.
Yazının altındaki imza İsmail Cem'e aittir.
Ve İsmail Cem o tarihte Türkiye Devleti'nin Dışişleri Bakanı'dır.
Bern'deki Türk Büyükelçisi, Ankara'daki Türk Dışişleri Bakanı tarafından "sırtından hançerlenmiştir".
Baytok Ankara'ya gider, fakat Bakan kendisi ile görüşmek istemez. Emrivaki neticesi görüşünce de olumlu olumsuz bir şey söylemeden boş gözlerle dinler.
98'de bu tür davranışlar içinde bulunan Cem'in, toz duman içindeki zamanımızda, gözün gözü görmediği bu ortamda her gece Avrupa'nın bir başka köşesinde nelerin peşinde olduğunu düşünmekten fena halde rahatsız oluyorum.
Her görüşme ve konuşmasını Sisam-Kuşadası gibi yakın yerlerde yapmıyor ki en ufak ayrıntısından haberimiz olsun.
Anlaşılan gözlerimizin önünde alenen sergilenmekte olan bu tiyatroyu bir süre daha seyretmeye devam edeceğiz.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002