Cumhuriyet'in "Fener'li ekalliyet beyleri" ile bilumum mütareke basını çok keyifli. Öyle ya, rüyalarındaki kadro iş başında. Cem, gelmiş geçmiş en büyük dış ilişkiler dehası; Derviş, daha önce değil ama nedense Türkiye'ye atandığından beri uluslararası ekonomi çevreleri tarafından birkaç defa "dünyada yılın ekonomisti" seçilen ünlü ekonomist; Özkan Türkiye'nin gördüğü en büyük teşkilâtçı ve iş bitirici organizatör.
Eh, bundan iyisi Şam'da kayısı.
Bu üç "as" doğru zamanda, doğru mekânda bir araya geldiler, Türkiye'yi kurtaracaklar. Sanki aydan geldiler, sanki bu hallere düşmemize neden olan 57'inci Hükümet'te değillerdi.
Propoganda çevreleri o kadar mutlu, mütareke basını o kadar memnun ki hemen isim bile takıldı, "Beyaz Türklerin Rüya Takımı". İnanın bunlar kısa sürede "U A DEV ADAM; ÜÇ DEV ADAM" diye beste yapıp kısa sürede Tarkan'ın arkasında Taksim'de sahneye bile çıkarırlar. Yakışır...
Yalnız gene de bir terslik var.. Pimi çeken, Ecevit'i çökerten, operasyonu başlatan Özkan, sedâret makamına oturan Cem. Tam bir davul başka elde, tokmak başka elde durumu.
Bu arada senaryosu Atlantik ötesinde Metro Goldwyn Mayer'in senaristlerine yazdırılan ve seyretmeye mecbur bırakıldığımız Türk filmindeki "esas oğlan"ın kim olduğu da belli oldu. DSP'den yedi bakan, 40 milletvekili istifa etti, kimsenin kılı kıpırdamadı ama Derviş edince yer yerinden oynadı. Derviş "ince bir düşünüşle", piyasalar kapandıktan üç dakika sonra istifasını verdi, 45 dakika içinde işe rufailer karıştı, Çankaya ile "konut" arasında (belki başka yerler de dahil) bilinmeyen yoğunluk ve içerikte mesaj trafiği yaşandı ve saatler 17.30'u gösterirken "Derviş istifasının yürürlüğe konulmamasını kabul etti".
Bu son cümle tüm anayasa hukukçularına dudaklar uçurtturacak, dünya demokrasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir uygulamaya işaret etmektedir.
Ve bunun adı beyler şark tipi filan değil, "Patagonya usülü" demokrasidir.
İyi giyinen, hep ince güneş gözlüğü takan, reytingi hayli yüksek Cem ile yine iyi giyimli, efendi yüzlü, boş zamanlarında tenis oynayan ve her ikisi de uygar görünümlü Derviş; ama daha fazla Derviş, siyasetin bütün ahlâk kurallarını bir kenara bırakarak bir "siyasi gayrimeşru ilişki" hareketinin içinde bulundular. Bir hükümetin bakanı iken o hükümet aleyhinde çalışmalar yaptılar. Hele Derviş siyasi ahlakın yazılı olan ve olmayan bütün kurallarını bir kenara bırakarak siyasi komplolar kurdu.
Ama sonunda o dudaklar uçuklattıran cümle; "istifasının yürürlüğe konulmamasını kabul etti".
Peki Derviş mâdem bu kadar güçlü, neden Amerika'daki gibi Başkanlık sistemine geçip onu da Başkan yapmıyoruz?
Zurnanın zart dediği yerde siyaset sahnemizin aktörlerinin kesilen saçlarının da önlerine düştüğüne şahit olduk.
Meğer DSP'nin içinde "Özkancılar", "Rahşancılar", "Genel Merkezciler" ve dahi "Fettullahçılar" varmış.
Meğer Çiller'in bile "acelesi varmış". Derviş'in "Seçim ilkbahara kalabilir mi?" sorusuna "Hayır Sonbaharda olmalı, Irak'a yönelik operasyon sırasında başbakan olmak istiyorum" demiş. Sanki "gayri nizami harp kursu" görmüş "Özel harekât tim personeli" mübarek...
Çiller tam bir "yanar döner"... Hem "Kopenhag Kriterlerini şartsız ve bütünüyle kucaklayalım" diyerek AB'ye; hem yukarıdaki "Irak operasyonu" koduyla ABD'ye mesaj yolluyor zarf atıyor. Halbuki ne güzel; Catherina yengemize yeni yeni alışıyor ve Özer eniştemizi yeni yeni unutuyorduk.
Bu kadar gürültü ve kaldırılan bunca gürültüye karşın tablonun bütünündeki temel renkleri gözden kaçırmamak gerek kıymetli okuyucu.
Yazıda adı geçen, geçmeyen piyasa aktörlerinin sağcısı, solcusu hepsi Avrupa Birlikçisi, diyalogcu, küreselleşmeci...
"İstiklâl-i tamm"a âşık vatan evlâtlarını gönlünde ayrı ve mutenâ bir köşeye, bir kenara koy.
Eh, bundan iyisi Şam'da kayısı.
Bu üç "as" doğru zamanda, doğru mekânda bir araya geldiler, Türkiye'yi kurtaracaklar. Sanki aydan geldiler, sanki bu hallere düşmemize neden olan 57'inci Hükümet'te değillerdi.
Propoganda çevreleri o kadar mutlu, mütareke basını o kadar memnun ki hemen isim bile takıldı, "Beyaz Türklerin Rüya Takımı". İnanın bunlar kısa sürede "U A DEV ADAM; ÜÇ DEV ADAM" diye beste yapıp kısa sürede Tarkan'ın arkasında Taksim'de sahneye bile çıkarırlar. Yakışır...
Yalnız gene de bir terslik var.. Pimi çeken, Ecevit'i çökerten, operasyonu başlatan Özkan, sedâret makamına oturan Cem. Tam bir davul başka elde, tokmak başka elde durumu.
Bu arada senaryosu Atlantik ötesinde Metro Goldwyn Mayer'in senaristlerine yazdırılan ve seyretmeye mecbur bırakıldığımız Türk filmindeki "esas oğlan"ın kim olduğu da belli oldu. DSP'den yedi bakan, 40 milletvekili istifa etti, kimsenin kılı kıpırdamadı ama Derviş edince yer yerinden oynadı. Derviş "ince bir düşünüşle", piyasalar kapandıktan üç dakika sonra istifasını verdi, 45 dakika içinde işe rufailer karıştı, Çankaya ile "konut" arasında (belki başka yerler de dahil) bilinmeyen yoğunluk ve içerikte mesaj trafiği yaşandı ve saatler 17.30'u gösterirken "Derviş istifasının yürürlüğe konulmamasını kabul etti".
Bu son cümle tüm anayasa hukukçularına dudaklar uçurtturacak, dünya demokrasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir uygulamaya işaret etmektedir.
Ve bunun adı beyler şark tipi filan değil, "Patagonya usülü" demokrasidir.
İyi giyinen, hep ince güneş gözlüğü takan, reytingi hayli yüksek Cem ile yine iyi giyimli, efendi yüzlü, boş zamanlarında tenis oynayan ve her ikisi de uygar görünümlü Derviş; ama daha fazla Derviş, siyasetin bütün ahlâk kurallarını bir kenara bırakarak bir "siyasi gayrimeşru ilişki" hareketinin içinde bulundular. Bir hükümetin bakanı iken o hükümet aleyhinde çalışmalar yaptılar. Hele Derviş siyasi ahlakın yazılı olan ve olmayan bütün kurallarını bir kenara bırakarak siyasi komplolar kurdu.
Ama sonunda o dudaklar uçuklattıran cümle; "istifasının yürürlüğe konulmamasını kabul etti".
Peki Derviş mâdem bu kadar güçlü, neden Amerika'daki gibi Başkanlık sistemine geçip onu da Başkan yapmıyoruz?
Zurnanın zart dediği yerde siyaset sahnemizin aktörlerinin kesilen saçlarının da önlerine düştüğüne şahit olduk.
Meğer DSP'nin içinde "Özkancılar", "Rahşancılar", "Genel Merkezciler" ve dahi "Fettullahçılar" varmış.
Meğer Çiller'in bile "acelesi varmış". Derviş'in "Seçim ilkbahara kalabilir mi?" sorusuna "Hayır Sonbaharda olmalı, Irak'a yönelik operasyon sırasında başbakan olmak istiyorum" demiş. Sanki "gayri nizami harp kursu" görmüş "Özel harekât tim personeli" mübarek...
Çiller tam bir "yanar döner"... Hem "Kopenhag Kriterlerini şartsız ve bütünüyle kucaklayalım" diyerek AB'ye; hem yukarıdaki "Irak operasyonu" koduyla ABD'ye mesaj yolluyor zarf atıyor. Halbuki ne güzel; Catherina yengemize yeni yeni alışıyor ve Özer eniştemizi yeni yeni unutuyorduk.
Bu kadar gürültü ve kaldırılan bunca gürültüye karşın tablonun bütünündeki temel renkleri gözden kaçırmamak gerek kıymetli okuyucu.
Yazıda adı geçen, geçmeyen piyasa aktörlerinin sağcısı, solcusu hepsi Avrupa Birlikçisi, diyalogcu, küreselleşmeci...
"İstiklâl-i tamm"a âşık vatan evlâtlarını gönlünde ayrı ve mutenâ bir köşeye, bir kenara koy.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002