İki kutuplu eski dünyamızda inanın çok daha rahattık.Komşumuz "Sovyetler Birliği"nin aç gözlü emellerini, okyanus ötesindeki "stratejik müttefikimiz" Amerika ile dengeliyorduk. Saddam da bu düzenin ürünü idi ve Saddam varken de şimdikinden daha iyiydik. Irak'ta kırmızı çizgilerimiz vardı. Kıbrıs'ta referandum filan dayatılmamış, bir Türk Devleti vardı.Ermenistan diye bir komşumuz yoktu, Karabağ sorunu yoktu. Ermenistan'a, Kuzey Irak'a hava sahamız kapalı idi. Peşmergeler Türkiye'den geçirilen ekipman ve teçhizat ile sınırımızın 10 kilometre güneyinde 100 milyon varillik petrolü henüz bulamamışlardı.Önce Komünizm, tamamen kendi iç çelişkilerinden, insan doğasına aykırı ilkelerinden ötürü yıkıldı. Amerika; eski Sovyet blokunun parçalanmasının yaratacağı siyasi ve sosyolojik patlamanın şiddetinden etkilenmemek için, daha az etkilenmek için, parçalanmanın yaratacağı boşluğu kontrol edebilmek için bir takım yollar denedi.Orta Asya ülkelerinin ortak özellikleri Türk ve Müslüman olmaları idi.Ya Türklüğü kontrol edecekti, ya İslâmı..İslâmı denetlemeyi seçti ve ortaya "Ilımlı" İslâmı, Amerikan tipi İslâmı model olarak takdim eden "Yeşil Kuşak Projesi" çıktı.Fethullah'ın önlenemez yükselişi işte tam da bu döneme rastlar.Fethullah "Amentüde birleşen" İbrahimî dinlerin diyaloğunu savunur; Abant'ta, Amerika'da filan "konsiller" toplar.Bu dönem; tek kutuplu, artık ortalıkta dolaşan tek gücün Amerika olmaya başladığı bir zaman dilimidir. Bir geçiş dönemidir, dünyanın yeni düzeninin yavaş yavaş şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Artık "küreselleşme" ortaya çıkmaktadır ve kastedilen; zaten "küre" şeklinde olan dünyaya Amerika'nın egemen olmasıdır. Refahın ve uygarlığın değil, Amerikan çıkarlarının, etki alanının küreselleşmesidir.Küreselleşme, modern çağın ağzından ateş ve alevler saçan, yedi kuyruklu dev masal canavarıdır. Tam bu arada 11 Eylül olur. Yavaş yavaş BOP şekillenmeye; Amerika bölgede Ilımlı İslâm projesinden sonra ve onunla birlikte, müştereken "iş göreceği" yeni taşeronlar aramaya başlar.Demek ki "ılımlı İslam" ve "BOP"; Amerika'nın "arz"a, "küreye" hâkim olma çabalarının iki ayrı ayağıdır. Aslında BOP da yeni bir şey değildir, geçtiğimiz yüzyılın başında Osmanlı'yı yıkmak için planlanan "gizli" Sykes-Picot anlaşmalarının günümüze uyarlanmış, Türkiye'yi bölmek ve parçalamak için yeniden "dizayn edilmiş" şeklidir.Konunun Sevr bölümü ise AB'ye ihale edilmiştir.Ve kadere bakın ki Türkiye, Yemen ve İtalya ile birlikte BOP'un "eşbaşkanı"dır, Modern Sevr olan Çerçeve Belgesi'nde de AB ile işbirliği içindedir.Ne ilginçtir ki "Tunus'tan-Kazakistan'a" uzanan BOP hayali; Adriyatik'ten-Çin Seddine" uzanan Türk Dünyası gerçeği ile birebir örtüşmektedir."Turuncu Devrim" denilen şey de, "küreselleşmenin" insani sosa bulaştırılmış, tatlandırılmış gülen yüzüdür.Her yere, Irak ve Afganistan'da olduğu gibi tankla-topla girilmeyecektir ki.Demek ki kıymetli okuyucu BOP'un da , Yeşil Kuşak'ın da birinci hedefi "Türkler"dir.Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan ve Azerbaycan'daki seçimler fırsat bilinmiş, "turuncu kaşkollu Soros devrimcileri" meydanlara dökülmüşlerdir.İyi de, "bayram değil, seyran değilken"; ortada fol ve yumurta, yâni seçim ve sandık yokken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı" ile "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın eşi"nin Samsun'da parti mitinginde turuncu kaşkolla ortaya çıkmalarının "esbâbı mucizesi" nedir? Demek ki Erdoğan da;a) Kayıtlı seçmenlerin % 25'inin katılmadığı;b) Katılan seçmenlerin % 44'ünün oyunun geçersiz sayıldığı bir seçimde alınan;c) % 34 oyla kazanılan;d) % 65 parlamento çoğunluğundaki çarpık tablonun ve temsildeki adaletsizliğin farkındadır.Farkındadır ki okyanus ötesinden "turuncu" müttefik aramaktadır."Eşbaşkanlık" yutturmacası ile sunulan taşeronluğa râzı olmaktadır.Yalnız hem BOP, hem Yeşil Kuşak; omurgalı kimlikleri sevmez.BOP ve Yeşil Kuşak'ın dilediği gibi at koşturabilmesi için kılçığı alınmış tuzlu lakerdalara ihtiyacı vardır.Kemiksiz, kimliksiz ve kişiliksiz..Dolayısı ile "Türk kimliği" önlerindeki en büyük engeldir ve yine demek ki "Türk kimliği" alt bileşenlerine, olabildiğince çok "bölenlerine" ayrılmalıdır.İşte son zamanlarda ortaya çıkan "mozayık", "alt kimlikler", "çiçek bahçesi" kavramlarının perde arkası budur.İş Türklük'ten" , "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı"na, oradan da Osman Baydemir'in ağzından "Türkiye Vatandaşlığı"na gelip dayanmıştır.Yüzünüz ak olsun. "Bakü Üniversitesi"nden Prof. Dr. Haydar Baş'ın kim olduğundan önce "karşısındakiler"i görelim.1.Önce Yeşil Kuşakçılar, yâni Ilımlı İslamcılar, yani Fettullahçılar.2. Sonra BOP'çular.3. Sonra Sevr'ciler, yani AB'ciler.4. Bölücüler, mürteciler, mandacılar.5. Din tezgâhtarları.6. Vatan, millet, bayrak, asker düşmanları.Geçen hafta sonu İstanbul'da iki gün boyunca Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş'ın sunduğu Milli Ekonomi Modeli tartışıldı.Dünyanın dört bir yanından gelen ilim adamları tartıştı.Ben ekonomist olmadığım için işin siyasi arka planını irdelemek niyetindeyim.Haydar Baş "mütedeyyin" bir insandır. Ama tezinde "din"i referans olarak kullanmadı.Aksine son oturumdaki son konuşmasında tam sekiz kere Atatürk dedi, kaynak gösterdi.Tez'in adında da zaten "millî" tanımı öne çıkıyor."Milli" bir tez dünyanın dört bir yanından 60'ı aşkın bilim adamının ilgisini çekiyor.Türkiye'de tık yok.Kaale mi almıyorlar, korkuyorlar mı, görmüyorlar mı?İnceleyip beğenmeseler, "şu yanlışları var, uygulama olanağı yok" deseler bile bir yaklaşımdır.Peki tamamen sessiz kalmak neyin nesi?Ben aslında Rusya'nın karşısında değilim.Tek kutuplu dünyada Amerikan azgınlığının, "uzaktaki" bir diğer güçle dengelenmesi kanaatindeyim.Üstelik Amerika şu anda komşumuz ama Rusya değil.. Yâni göreceli olarak daha az "tehlikeli".Amerika'nın Türkiye'yi Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'dan kuşatmasına karşılık; Türkiye ile birlikte Rusya-Gürcistan-Azerbaycan-İran-Suriye denklemi kurulması da benim öteden beri desteklediğim bir kavram.Tez'in Türkiye'de neden "yok farz edildiği" ise; olaya her şeye rağmen iyi niyetle bakacak olursak, muhteremlere biraz inceleme zamanı tanıdıktan sonra ayrıca bir sempozyum konusu yapılmalıdır.Hem de bunu öncelikle "ekonomi batıyor" mazeretiyle, kendini Akepe'ye mecbur hissedenler, zannedenler yapmalıdır.Böyle bir tavır son tahlilde Türkiye'nin kendisine biçtiği rolün, bölgesel piyon mu yoksa küresel aktör mü olduğunu da belirleyecektir.
editor@yenimesaj.com.tr
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002