Rüyanın gerçek hayatla bir ilgisi var mı?
Rüyalar, sadece uyurken yaşadığımız birer halüsinasyon değildir. Onlar, bilinçaltımızın dışavurum biçimi; bastırılmış duyguların, görmezden gelinen düşüncelerin, hayallerin ve korkuların sahnesidir. Gerçek hayatla doğrudan bir köprüsü vardır—sadece bu köprü çoğu zaman sislerle örtülüdür.
11.04.2025 18:12:00
Bayram Çoşgun
Bayram Çoşgun





Rüyalar… Uykunun en derin yerinde, zihnin en karanlık köşesinden yankılanan görüntüler, hisler ve anlamlar bütünü. Her gece gözlerimizi kapattığımızda, bir kapı açılıyor sanki—gerçekliğin dışında ama ondan tamamıyla kopuk olmayan bir evrenin kapısı. Peki, bu evrende gördüklerimizin gerçek hayatla bir bağı var mı? Yoksa sadece zihnimizin rastgele çizdiği anlamsız resimler mi?
Aslında rüya, gerçekliğin bilinçdışıyla yaptığı gizli bir anlaşmadır. Gün içinde bastırdığımız duygular, fark etmeden gördüğümüz yüzler, hissettiğimiz ama adını koyamadığımız duygular gece olup bilinç savunmasını bıraktığında sahneye çıkar. Yani rüya, bir nevi günün yankısıdır. Freud'un da dediği gibi, rüya bastırılmış arzuların kılık değiştirmiş halidir. Ama sadece arzular değil; korkular, pişmanlıklar, umutlar ve hatta çözülememiş travmalar da rüyaların ham maddesidir.
Rüyalar bazen gerçek hayattan sahnelerle örülür. Dün konuştuğumuz bir arkadaş, yarım kalan bir tartışma ya da sadece kulağımıza çalınan bir melodi… Hepsi rüya dokusuna işlenebilir. Ama ilginç olan şu ki, bu parçalar zihnin içinde bambaşka bir bağlama oturtulur. Gerçekte mümkün olmayan şeyler, rüyada en doğal haliyle yaşanır. Çünkü rüya, mantığın zincirlerinden kurtulmuş bir bilinç hâlidir.
Ancak rüyalar sadece geçmişin değil, geleceğin de habercisi olabilir. Elbette kehanet anlamında değil; daha çok sezgi anlamında. Bazen bir kararın doğru ya da yanlış olduğunu bir rüya vasıtasıyla hissederiz. Zihnimiz, bizim farkında olmadığımız detayları toplar ve rüya diliyle bize sunar. Bu yönüyle rüya, farkındalığın alt katmanlarında çalışan bir iç rehber gibidir.
Kimi zaman da rüyalar, hayatın içinde kaybettiğimiz parçaları bulmamıza yardımcı olur. Örneğin yıllardır konuşmadığımız bir çocukluk arkadaşı bir anda rüyamızda belirir. Ertesi gün içimizde onu arama isteği doğar. Belki de zihnimiz, duygusal bir bağın hala orada olduğunu fark edip bunu bize hatırlatır.
Aslında rüya, gerçekliğin bilinçdışıyla yaptığı gizli bir anlaşmadır. Gün içinde bastırdığımız duygular, fark etmeden gördüğümüz yüzler, hissettiğimiz ama adını koyamadığımız duygular gece olup bilinç savunmasını bıraktığında sahneye çıkar. Yani rüya, bir nevi günün yankısıdır. Freud'un da dediği gibi, rüya bastırılmış arzuların kılık değiştirmiş halidir. Ama sadece arzular değil; korkular, pişmanlıklar, umutlar ve hatta çözülememiş travmalar da rüyaların ham maddesidir.
Rüyalar bazen gerçek hayattan sahnelerle örülür. Dün konuştuğumuz bir arkadaş, yarım kalan bir tartışma ya da sadece kulağımıza çalınan bir melodi… Hepsi rüya dokusuna işlenebilir. Ama ilginç olan şu ki, bu parçalar zihnin içinde bambaşka bir bağlama oturtulur. Gerçekte mümkün olmayan şeyler, rüyada en doğal haliyle yaşanır. Çünkü rüya, mantığın zincirlerinden kurtulmuş bir bilinç hâlidir.
Ancak rüyalar sadece geçmişin değil, geleceğin de habercisi olabilir. Elbette kehanet anlamında değil; daha çok sezgi anlamında. Bazen bir kararın doğru ya da yanlış olduğunu bir rüya vasıtasıyla hissederiz. Zihnimiz, bizim farkında olmadığımız detayları toplar ve rüya diliyle bize sunar. Bu yönüyle rüya, farkındalığın alt katmanlarında çalışan bir iç rehber gibidir.
Kimi zaman da rüyalar, hayatın içinde kaybettiğimiz parçaları bulmamıza yardımcı olur. Örneğin yıllardır konuşmadığımız bir çocukluk arkadaşı bir anda rüyamızda belirir. Ertesi gün içimizde onu arama isteği doğar. Belki de zihnimiz, duygusal bir bağın hala orada olduğunu fark edip bunu bize hatırlatır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.