Çıkan toz duman durulunca "en hakiki" nankör kedinin kim olduğu, memleketi bu kaosa kimin kaprislerinin soktuğu; mevcut seçim ve siyasi partiler yasası ile demokratik düzenimizin boşluklarının yine memleketi yetenekleri kısıtlı, tahsili yeterli olmayan iki kişinin elinde nasıl oyuncak haline getirdiği açıkça görüldü.
Demokrasi deyince siz; önce iki kişilik çekirdek bir aile meclisini, sonra bu çekirdeğin etrafındaki 3+1 kişilik dış halkadan müteşekkil bir "cunta oligarşisi"ni mi anlıyorsunuz?
Evet nihayet sandık göründü... Bir tarafta Aydın Doğan'ın Almanya'ya topladığı ve talimatlarıyla şekillendirdiği AB grubu, öbür tarafta millet...
Fotoğrafın dışında bırakılan MHP'nin mızıkçılığı, oyunun kendisine haber verilmeden oynanıyor olması.. Yoksa o da AB'ci. Bahçeli'nin her sefer tekrarlamaktan zevk duyduğu, en son Mesut Yılmaz'ın "Gizli bir takım güçler AB aleyhine psikolojik harekât başlatmıştır" çıkışından sonra söylediği "Türkiye'de AB aleyhine çalışan kimse yok. AB üyeliği Türkiye'de bir devlet politikası olmuştur" cümlesini hatırladınız mı?
Yapılacak olan erken seçim AB taraftarları ile millet arasında geçecektir. Mütareke basını elindeki bütün imkânlarla AB kazığının ne tatlı bir şey olduğunu gece gündüz anlatarak milleti kandırmaya çalışacaktır. Biz ve bir avuç vatan evlâdı da kısıtlı imkânlarıyla gücü yettiği, dili döndüğü kadar aksini söyleyip milletin gözünü açmaya..
En çok, şu üç senedir katlanmaya mecbur bırakıldığımız "liderler zirvesi" oyunundan kurtulduğumuza seviniyorum.
Meğer hepsi de birbirleri hakkında ne kadar hâlisâne duygular besliyorlarmış!
Türkiye'nin; asla lâyık olmadığı bu siyasi partiler yasası ve seçim kanunu ile seçime gitmesini ise içime sindiremiyorum. Her sefer parti ileri gelenleri "değiştireceğiz" diye kocaman kocaman lâflar ederler fakat sonunda Genel başkana "diktatör" yetkisi sağlayan, genel başkanların partiyi çiftliği gibi yönetmesine yol açan, demokrasiyi daha en başında boğan bu uygulamaya kimse cesaret edemez. Parti içi demokrasi çalışmadığı için tepkiler törpülenmeden, tartışma ile doğru yol bulunmadan yol alınır, araba işte böyle cin çarpmış gibi yolda devrilir.
Bu seçime de ne yazık ki bu yasalar ile gidileceği için milletin sağduyusuna güvenmekten, onu harekete geçirmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Seçimde iki şey oylanacaktır kıymetli okuyucu.. 1. AB (idam); 2. Irak harekâtı.. ve bunlara ek olarak Afganistan ihalesinin uzun süreli Türkiye'nin üzerinde kalıp kalmayacağı.
Çünkü bu hükümet askerin isteklerini göz ardı ederek, komutayı Türkiye'den sonra alacak olan devlet belli olmadan 228 milyon dolar para karşılığı bu görevi kabul etmiştir.
Para daha verilmemiştir, 6 ay sonra görevi kimin alacağı belli değildir, BM çevrelerinde görevin uzatılmasından bahsedilmektedir, batılı ülkeler askerlerini bir bir çekmektedir.
11 Eylül'de suni döllenmeyle doğurtulan gayrimeşru çocuk Afganistan'da Türkiye'nin kucağına bırakılmıştır.
Irak'taki kinci çocuğun doğum sancıları hissedilmeye başlanılmıştır ve o çocuk da muhtemelen ayni cami kapısına terkediliyor gibi, yine Türkiye'nin kucağına bırakılacaktır.
Seçim AB taraftarlığı, karşıtlığı üzerine oturacaktır demiştik. Bunu iki senedir söylüyoruz.
AB taraftarlığı ve karşıtlığını "Öcalan'ın İdamı" olarak okuyun lütfen. Egemenliğin en somut göstergesi odur. Yoksa "AB üyesi olunca cebiniz para dolacak, işsiz evlâtlarınız iş bulacak" yalanları; Nasrettin Hoca'nın, yeni dikilen çalıların büyüdükten sonra çit olmasıyla, çite takılan koyun tüylerinden yapılacak yünün de satılmasıyla elde edilecek "peşin para" masalından başka bir şey değildir.
Eve, kahveye, meydana gelen politikacıya sorun; "Öcalan'ı asacak mısınız, asmayacak mısınız?"
Net cevap isteyin, kıvırtmasına imkân tanımayın. Ama geçen seferki gibi "asacağız" deyip de asmayacak olanların yalanlarına da inanmayın. Hele ekonomiyi bu hâle getirenlerin, "Müsaade edin düzeltelim" palavralarına hiç kulak asmayın.
Farkında mısınız biz isterken susan, ama şimdi erken seçim feryadı basanların hepsi AB taraftarı.
Düdüğü Aydın Doğan çaldı ama, çalması için ilhamı da Derviş'in Atlantik ötesinden aldığı işaretle yaptığı çıkış verdi.
Dışarıdan atamayla gelmesini kabul ettikleri dördüncü ve en büyük ortak, "tek kişilik parti", tek bir cümlesiyle ülkeyi seçime götürdü farkında değiller, ucuz kahramanlık yapıyorlar.
Demokrasi deyince siz; önce iki kişilik çekirdek bir aile meclisini, sonra bu çekirdeğin etrafındaki 3+1 kişilik dış halkadan müteşekkil bir "cunta oligarşisi"ni mi anlıyorsunuz?
Evet nihayet sandık göründü... Bir tarafta Aydın Doğan'ın Almanya'ya topladığı ve talimatlarıyla şekillendirdiği AB grubu, öbür tarafta millet...
Fotoğrafın dışında bırakılan MHP'nin mızıkçılığı, oyunun kendisine haber verilmeden oynanıyor olması.. Yoksa o da AB'ci. Bahçeli'nin her sefer tekrarlamaktan zevk duyduğu, en son Mesut Yılmaz'ın "Gizli bir takım güçler AB aleyhine psikolojik harekât başlatmıştır" çıkışından sonra söylediği "Türkiye'de AB aleyhine çalışan kimse yok. AB üyeliği Türkiye'de bir devlet politikası olmuştur" cümlesini hatırladınız mı?
Yapılacak olan erken seçim AB taraftarları ile millet arasında geçecektir. Mütareke basını elindeki bütün imkânlarla AB kazığının ne tatlı bir şey olduğunu gece gündüz anlatarak milleti kandırmaya çalışacaktır. Biz ve bir avuç vatan evlâdı da kısıtlı imkânlarıyla gücü yettiği, dili döndüğü kadar aksini söyleyip milletin gözünü açmaya..
En çok, şu üç senedir katlanmaya mecbur bırakıldığımız "liderler zirvesi" oyunundan kurtulduğumuza seviniyorum.
Meğer hepsi de birbirleri hakkında ne kadar hâlisâne duygular besliyorlarmış!
Türkiye'nin; asla lâyık olmadığı bu siyasi partiler yasası ve seçim kanunu ile seçime gitmesini ise içime sindiremiyorum. Her sefer parti ileri gelenleri "değiştireceğiz" diye kocaman kocaman lâflar ederler fakat sonunda Genel başkana "diktatör" yetkisi sağlayan, genel başkanların partiyi çiftliği gibi yönetmesine yol açan, demokrasiyi daha en başında boğan bu uygulamaya kimse cesaret edemez. Parti içi demokrasi çalışmadığı için tepkiler törpülenmeden, tartışma ile doğru yol bulunmadan yol alınır, araba işte böyle cin çarpmış gibi yolda devrilir.
Bu seçime de ne yazık ki bu yasalar ile gidileceği için milletin sağduyusuna güvenmekten, onu harekete geçirmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Seçimde iki şey oylanacaktır kıymetli okuyucu.. 1. AB (idam); 2. Irak harekâtı.. ve bunlara ek olarak Afganistan ihalesinin uzun süreli Türkiye'nin üzerinde kalıp kalmayacağı.
Çünkü bu hükümet askerin isteklerini göz ardı ederek, komutayı Türkiye'den sonra alacak olan devlet belli olmadan 228 milyon dolar para karşılığı bu görevi kabul etmiştir.
Para daha verilmemiştir, 6 ay sonra görevi kimin alacağı belli değildir, BM çevrelerinde görevin uzatılmasından bahsedilmektedir, batılı ülkeler askerlerini bir bir çekmektedir.
11 Eylül'de suni döllenmeyle doğurtulan gayrimeşru çocuk Afganistan'da Türkiye'nin kucağına bırakılmıştır.
Irak'taki kinci çocuğun doğum sancıları hissedilmeye başlanılmıştır ve o çocuk da muhtemelen ayni cami kapısına terkediliyor gibi, yine Türkiye'nin kucağına bırakılacaktır.
Seçim AB taraftarlığı, karşıtlığı üzerine oturacaktır demiştik. Bunu iki senedir söylüyoruz.
AB taraftarlığı ve karşıtlığını "Öcalan'ın İdamı" olarak okuyun lütfen. Egemenliğin en somut göstergesi odur. Yoksa "AB üyesi olunca cebiniz para dolacak, işsiz evlâtlarınız iş bulacak" yalanları; Nasrettin Hoca'nın, yeni dikilen çalıların büyüdükten sonra çit olmasıyla, çite takılan koyun tüylerinden yapılacak yünün de satılmasıyla elde edilecek "peşin para" masalından başka bir şey değildir.
Eve, kahveye, meydana gelen politikacıya sorun; "Öcalan'ı asacak mısınız, asmayacak mısınız?"
Net cevap isteyin, kıvırtmasına imkân tanımayın. Ama geçen seferki gibi "asacağız" deyip de asmayacak olanların yalanlarına da inanmayın. Hele ekonomiyi bu hâle getirenlerin, "Müsaade edin düzeltelim" palavralarına hiç kulak asmayın.
Farkında mısınız biz isterken susan, ama şimdi erken seçim feryadı basanların hepsi AB taraftarı.
Düdüğü Aydın Doğan çaldı ama, çalması için ilhamı da Derviş'in Atlantik ötesinden aldığı işaretle yaptığı çıkış verdi.
Dışarıdan atamayla gelmesini kabul ettikleri dördüncü ve en büyük ortak, "tek kişilik parti", tek bir cümlesiyle ülkeyi seçime götürdü farkında değiller, ucuz kahramanlık yapıyorlar.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002