Aslında doğu ve batı dünyası arasındaki farklılığının altında yatan temel neden, vahiyden ilham alan külli akıl ile vahiyden ilham almayan beşeri aklın insana ve hayata bakışlarının taban tabana farklı olmasından kaynaklanıyor.
Vahiyle beslenen akıl küllî akıldır. Bu akıl, kendisini yaratanı kavramayı başarmış olan akıldır. Bu yaklaşımdaki akıl daha kuşatıcı ve daha tahammül edicidir. Bu akıl kendisi dışında başka bilgi kaynaklarına da imkân tanıdığı için, sahip olduğu bilgilerin doğruluk değeri konusunda daha temkinlidir. Bu aklın inşa ettiği medeniyette insanlığın ve dünyanın daha adaletli, daha huzurlu ve daha mutlu olduğunu görüyoruz.
Vahiyden ilham almayan akıl beşeri akıldır. Bu akıl bireyseldir. Kendisi dışında başka bilgi kaynaklarının ne dediğine bakmaz, tanımamakta, anlamamakta ısrar eder. Ancak üretmiş olduğu bilgiye sonsuz güven duymaktadır. Bencildir, en iyisini ben bilirim ve ben yaparım diyerek burnunun dikine gider. Bu yaklaşımın sebebiyet verdiği özgüven nedeniyle akıl, bağımsız ve tek başına hayata hükmetme arzusu içindedir. Bu profan, kutsaldan arınmış, kibirli ve tahakküm edici bir akıldır. Başka yaklaşımların doğru olmadığı varsayımı veya önyargısından dolayı karşı görüşleri değerli görmez ve karşı görüş sahiplerini de ötekileştirir.
Batı medeniyetinin hakkı, hakikati görmeye tahammülü yoktur. Çünkü vahiyle beslenen akıl, hakkı tutup kaldırdığı için batı medeniyetinin kokuşmuş olan yapısını, çürümüşlüğünü ortaya çıkartacak. Bu da batının sonunu hazırlayacak bir durum. İnsanlığı ateşe uçuran batı sistemi çökecek ve böylece kanatları kırılacaktı. Bu nedenle batılı insanlar eğer vahyin yani Kur'an'ın, Resulullah'ın ve Ehl-i Beyt'inin istediği, bu inançla, bu inancın edeple, hikmetle donattığı akılla tanışırsa içinde yaşadığı batı anlayışının kokuşmuşluğunun farkına varacak ve nefret edecek.
Batılı egemen akıl, üst akıl bunun önüne geçmek için ılımlı, radikal, siyasal İslam projelerini dünyadaki İslam ülkelerine servis ederek çeşitli grupları destekledi.
Ne yaptı batılı üst akıl? Papaz gibi imam, kilise gibi cami, incil gibi Kur'an, Müslümanı da Hollywood film setlerinin makyözlerinin hazırladığı kötü adam gibi gösterip dünyada yanlış bir Müslüman algısı oluşturmaya çalıştı ve hala böyle bir algı için var gücüyle çalışıyor. Hakkı hakikati kabul etmeyen, Kur'an'ın ve canlı Kur'an olan Resulullah'ın insanlığı kurtarmak için uzattığı rahmet elini görmezden gelen batı, bu rahmetin ne kimseye ulaşmasını ne de işitilmesini istiyor. Batıda Müslüman olmak isteyen de oluşturulan bu imajdan, algıdan dolayı vazgeçiyor. Böylece batılı üst akıl amacına ulaşmış oluyor.
Hakkın, adaletin, huzurun dünyaya hâkim olmasını istemeyenler, zulmü dünyaya hâkim kılanlardır. Güneşe sırtını dönen bu zihniyetin mensupları zifiri karanlıkta yaşamaya ve bu zulüm karanlığında kandırdıkları diğer insanları yaşatmaya maalesef devam ediyor.
Zulmü insanlığa reva gören bu zihniyet sadece kendi bilgilerinin doğrularına inandığı için buyurgandır. Bu doğrularını ötekilere dayatmak için her yolu mubah görmekte ve insan haklarını ihlal etmekte bir beis görmemektedir. İşin ilginç tarafı bazen bu ihlalleri "insanlığın ortak değerleri" için yaptığını da iddia etmektedir.
Dünyaya hakkı, adaleti hâkim kılacak olanlar da hakkın, hakikatin yanında olup o hakikati içselleştirip yaşayanlardır. Batının ve batılın özelde Müslümanları genelde tüm insanlığı fasit kılmak için giriştiği oyunları bozmanın tek formülü birlik ve beraberlik içinde dik bir duruş sergilemektir. Tecrübe ile tarih buna şahittir ki, bu duruşu sergileyenler Ehl-i Beyt gemisine binenler olmuştur. Müslüman'ı batılın pençesine düşmekten kurtaracak olan aşk ocağının ve tevhidin merkezi olan Ehl-i Beyt'tir.
Batının oyun kurucularının hedefinde bu milleti Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Yunus Emre'nin, Pir Sultan Abdal'ın, Mevlana'nın bu milleti tek bilek tek yürek yapan birlik mayasını yok etmektir. Biz Türk milletini bir arada tutacak akıl, Ehl-i Beyt ocağında pişen bu gönül insanlarının külli aklıdır. Bu akıldan ve bu gönülden istifade eden bu millet, yedi düveli dize getirerek düşmanları 30 Ağustostaki meydan muharebesi ile Anadolu'dan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kovmuştur. Böylece Büyük bir zafer elde edilmiştir. Türk Milleti bu ruhu yaşadığı, yaşattığı her dönemde de başarıdan başarıya koşmuştur.
Bu ruh Sultan Alparslan komutasındaki orduyla Anadolu'nun Türk milletine kapılarının açılmasını sağlamıştır. Şimdi batılı akıl yükleniciler Türk milletinin bu ruh kökünden beslendiği zaman neler yapacağını çok iyi biliyor. Özelde Türk milleti genelde bütün Müslümanlar Ehl-i Beyt aşk ocağıyla buluşup bu Ehl-i Beyt'in gemisine binmemesi için elinden gelen bütün iblislikleri yapıyor.
Batılın beşer aklının, vahi kaynaklı külli akılla mücadelesi bitmeyecektir. Bu mücadelede kazanan taraf aklını, gönlünü yaşayan, konuşan Kur'an olan Ehl-i Beyt ile bir ve beraber kılanlar olacaktır. Allah'ın sevgilisi olan, Rahmetenlil âlemin olan Muhammed Mustafa (s.a.a ) bakın Ehl-i Beyt'i için ne buyuruyor:
"Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur."
Allah şefaatlerinden ayırmasın.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025