Ramazan bitti, bayram geldi. Yine bilindik manzaralar: Şeker, çikolata, tatlılar… Bayram mesajları, Instagram'da "bayramlık" fotoğraflar, AVM'lerde tıklım tıklım alışveriş çılgınlığı. Herkesin yüzünde bir tebessüm var ama kalplerde ne var, orası muamma. Çünkü modern insanın en büyük sorunu, her şeyin gösterişe dönüşmesi. Maneviyatın bile...
Artık bayram dediğimiz şey, ruhsuz bir ritüelden ibaret. Tatil planlarıyla, hediyelerle, "Ne giysem?" telaşıyla dolu. Hâlbuki bayram, İslam'ın özüne inildiğinde, çok daha derin bir anlam taşıyor. Özellikle Ehlibeyt'in, tasavvufun ve İslam'ın hakikatine baktığımızda, bayramın yalnızca bir kutlama değil, bir muhasebe, bir idrak, bir dönüşüm olduğunu görüyoruz. Ama bugünün insanı için bayram, şeker tüketmekten ibaret.
Ramazan'dan çıkmak mı, Ramazan'ı içselleştirmek mi?
Şöyle bir soru soralım: Ramazan ayı gerçekten bizde bir değişim yarattı mı? Daha sabırlı, daha anlayışlı, daha merhametli, daha az tüketen biri olduk mu? Açlığın, yoksulluğun ne demek olduğunu idrak ettik mi? Yoksa bir ay boyunca "Oruç açmaya kaç dakika kaldı?" diye saat sayıp, akşam olunca mideye bayram ettirerek mi geçirdik?
İşte burası kritik. Ehlibeyt anlayışında bayram, sadece ibadetin sona erdiği bir gün değil, kazançların muhasebesinin yapıldığı bir an. İmam Ali, "Bayram, yalnızca yeni elbiseler giyenlerin değil, günahlarından arınanların bayramıdır" diyor. Yani asıl bayram, ruhun yenilenmesi. Bizim içinse bayram, AVM'lerde tüketim çılgınlığına bahane. Arınma nerede?
Tasavvufta bayram, insanın kendini bilmesidir. İnsanın, nefsine karşı kazandığı zaferin kutlamasıdır. Bayram, ruhun kemale erdiği gündür. Ama modern dünyada biz, ruhu boşaltıp onun yerine plastik mutluluklar koyuyoruz. Gerçek bayram, ruhu besleyen bayramdır; tıka basa doyan bir mideyle değil.
Modern dünya ve bayramın tüketim çılgınlığına dönüşmesi
Bunu en iyi, bayram sabahı ortaya çıkan manzaralar anlatıyor. Bayram sabahına nasıl uyanıyoruz? Kahvaltı sofralarında yok yok! "Ne yiyeceğiz?" sorusu, "Ne hissetmeliyiz?" sorusunun önüne geçmiş durumda. Hâlbuki bayram, paylaşma günüdür. Ehlibeyt'ten İmam Hasan ve Hüseyin bayram sabahlarını yetimleri sevindirerek geçirirdi. Peki biz? Bayramı kendimizi sevindirme günü ilan ettik. Fakirleri, yoksulları, yalnızları hatırlayan var mı?
Bugün bayram mesajlarında "Bayramınız mübarek olsun" yazıyor ama bayramın ruhunu gerçekten yaşayan kaç kişi var? Bayram, merhametin, şefkatin, paylaşmanın, insan olmanın günü. Ama biz bunu sadece lafta hatırlıyoruz. Modern dünyanın insanı, ruhu boşaltılmış bayramlarla tatmin olmaya çalışıyor ama içindeki boşluk bir türlü dolmuyor.
Gerçek bayram nerede?
Sorun şu: Biz bayramı tatil, tüketim ve zahiri bir eğlence olarak görüyoruz. Hâlbuki bayram, insanın özüne dönme, Ramazan'dan öğrendiklerini hayatına katma ve yeni bir başlangıç yapma günü. Tasavvuf anlayışına göre, gerçek bayram insanın Allah'a yaklaştığı, kalbinin huzur bulduğu gündür. İnsanın iç huzura kavuştuğu, nefsini kontrol edebildiği, iç dünyasını temizlediği gün.
O yüzden asıl soru şu: Bayramı kutluyor muyuz, bayramı yaşıyor muyuz? Eğer bayram sadece üç günlük bir eğlence, bir tatil, bir yeme içme günü olarak görülüyorsa, aslında biz hâlâ bayrama erişemedik demektir. Çünkü asıl bayram, kalbin bayramıdır. O da AVM'lerde, tatil köylerinde değil, ancak insanın kendini bulduğu yerde yaşanır.
Peki, biz kendimizi nerede arıyoruz?
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025
- İmam-ı Şafi ve Ehl-i Beyt sevgisi: Bir inanç ve ahlak meselesi / 11.03.2025
- İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt sevgisi ve Ramazan’a yaklaşımı / 10.03.2025