Bugün 12 Mart. 104 yıl önce, Takvimlerin, milletlerin hafızasına çentik attığı o anlardan biri. Bir marşın doğuşu, bir milletin dirilişi. 1921'in o karlı Ankara sabahında, Meclis'in duvarlarına çarpan ses, sadece mısralardan ibaret değildi. Sakarya'nın kanla sulanan topraklarında, İnönü'nün dumanlı ufkunda, bir milletin "hürriyet" diye haykıran yüreğiydi. Mehmet Akif'in kalemi, sancılı bir doğumun şahidi oldu: İstiklâl Marşı.
Çelikten bir irade: Hür yaşamak
Modern zamanların insanı, marşları "protokol metni" sanır. Oysa İstiklâl, bu topraklarda *kanla mühürlenmiş bir anttır. Mehmet Akif, "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım" derken, Batı'nın "medeniyet" maskeli zulmüne karşı çelikten bir iradeyi dillendiriyordu. Unutmayalım: 1921'de Fransız askeri Adana'da, İngiliz gemileri İstanbul'da, Yunan ordusu Eskişehir'deydi. Bu marş, işte o yangın yerinde, "çıplak ayaklı çocukların" cepheye koşarken mırıldandığı bir duaydı. Asker, siperde bu mısralarla ısındı; analar, evlatlarının tabutlarında bu sözleri okudu.
Peki bugün, "özgürlük" denince aklımıza Starbucks'ta oturup Wi-Fi şifresi talep eden nesiller geliyorsa, bu marşın manası nerede, bu marş kime neyi anlatsın diye yazıldı?
Millet olmanın matematiği: Hakk'a tapan'ların birliği
Mehmet Akif, marşı yazarken "ırk" değil, "iman" üzerine kurdu sözün temelini. "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl" mısrası, bu coğrafyanın mayasını, Hacı Bektaş Velinin mayasındaki nefesi tarif eder: Ne Arap'ın hurması, ne Arnavut'un kaması… Hepsi, Allah'ın adını yüceltmek için bir oldu. Bugünkü "kimlik" tartışmalarına bakıyorum da: Acaba kaçımız anladı bu sırrı? Marş, "Türk'ü ırkla değil, Hakk'a adanmışlıkla tanımlar. İstiklâl, Batı'nın "ulus-devlet" kalıplarına sığmayan bir direniştir. Bunu da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Ne Mutlu Türküm Diyene" veciz sözü ile formül ize etmiştir. Bu Gazi Mustafa Kemalin müthiş ferasetini de gösteriyor. Hakka tapanların, hakkı ayakta tutanların, bu ülkü uğruna mücadele eden, buna inanan, bu değerlerini özgürce, insanca, tam bağımsızlıktan yana olanların adıdır; "Türk Milleti"
TBMM'de oy birliğiyle kabul edilen bu metin, tevhidin Zaferi'ydi. Ne hazindir ki, şimdi bazı ortamlarda marş okunurken, bazılarının dudakları kıpırdamaz, kıpırdasa bile ruhsuz bir şekilde okunuyor. Çünkü onlar, "Hakk'a tapan" değil, "kredi kartına tapan" bir neslin temsilcisi.
Mehmet Akif'in fedakârlığını aklını ve yüreğini cüzdana sıkıştıranlar anlayamaz!
Bugünkü yazarlar, bir tweet için markalarla pazarlık yaparken, Mehmet Akif'in 500 altın liralık ödülü reddetmesini anlamazlar. "Bu marş milletindir" diyen bir adamın, Darü'l-Mesai'ye bağışladığı para, sadece bir semboldü. Asıl mesaj şuydu: "Vatan, metalaştırılamaz!"
Şimdi soruyorum: Kaç şairimiz, şiirini "Safahat"a bile almaz da millete vakfeder? Kaçımız, Akif'in Taceddin Dergâhı'ndaki o soğuk odasında, hasretle yazdığı mısraların ağırlığını taşıyabilir? Modern zamanların "kanaat önderleri", sponsorlu içeriklerle milleti avuturken, Akif'in sessiz çığlığı hâlâ yankılanır: "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem!"
İstiklâl Marşı: Bir medeniyet çığlığı
Bu marş, sadece Türk milletinin değil, tüm mazlumların sesidir. Filistinli çocuk, Gazze'de "Korkma!" diye haykırır. Uygur annesi, Çin zindanlarında "Hakk'a tapan"ı mırıldanır. Çünkü İstiklâl Marşı, Batı'nın "ilerleme" naralarına karşı, "insan onurunun manifestosu"dur.
Peki biz ne yaptık? Marşı, tribünlerde sloganlaştırdık; okullarda mekanik bir ritüele çevirdik. Oysa her "Korkma!", aslında "kendimizle yüzleşme" çağrısı' dır. Medeniyetini kaybeden bir millet, bayrağını neyle ayakta tutar?
Son Söz: Marşın sessiz çığlığı
12 Mart'ı anarken, raflardaki tozlu bayrakları indirmek yetmez. Mehmet Akif'in dediği gibi: "Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!" Evet, yazdırmasın… Çünkü bu marş, "ölümle dans eden bir milletin" son nefesinde yazıldı.
Bugün, neoliberal rüzgârların savurduğu gençlere sormak lazım: Siz, "istiklâl"i neyle ölçersiniz? Dolar kuruna endeksli bir özgürlük mü? Yoksa Akif'in "ezelden beridir hür" diye tarif ettiği "ruhun isyanı" mı?
İstiklâl Marşı, hâlâ bekliyor…
Ya anlayan bir yürek, ya da yeni bir Akif nesli….
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ergül Güner / diğer yazıları
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025
- İmam-ı Şafi ve Ehl-i Beyt sevgisi: Bir inanç ve ahlak meselesi / 11.03.2025
- İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt sevgisi ve Ramazan’a yaklaşımı / 10.03.2025
- Atatürk ve dini değerler: Kur'an’a saygı, tefsir, Diyanet ve hutbeler / 09.03.2025
- Mustafa Kemal Atatürk’ün Ramazan ayına, Kur'an’a ve Peygamber Efendimize hürmeti / 08.03.2025
- Hz. Ali’nin yolunda: Niyazi Mısri ve Ehlibeyt aşkı / 07.03.2025
- Ehlibeyt Sevgisi: Nesimi Hazretleri’nin izinde / 06.03.2025
- Hacı Bektaş Veli’nin ışığında ramazan ve Ehli Beyt / 04.03.2025
- Abdulkadir Geylani'de Ramazan ve gerçek orucun anlamı / 03.03.2025
- Ramazan deyip geçme! Hz. Ali'nin kaleminden bir ay, bir ömür... / 01.03.2025
- İmam-ı Şafi ve Ehl-i Beyt sevgisi: Bir inanç ve ahlak meselesi / 11.03.2025
- İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt sevgisi ve Ramazan’a yaklaşımı / 10.03.2025
- Atatürk ve dini değerler: Kur'an’a saygı, tefsir, Diyanet ve hutbeler / 09.03.2025
- Mustafa Kemal Atatürk’ün Ramazan ayına, Kur'an’a ve Peygamber Efendimize hürmeti / 08.03.2025
- Hz. Ali’nin yolunda: Niyazi Mısri ve Ehlibeyt aşkı / 07.03.2025
- Ehlibeyt Sevgisi: Nesimi Hazretleri’nin izinde / 06.03.2025
- Hacı Bektaş Veli’nin ışığında ramazan ve Ehli Beyt / 04.03.2025
- Abdulkadir Geylani'de Ramazan ve gerçek orucun anlamı / 03.03.2025
- Ramazan deyip geçme! Hz. Ali'nin kaleminden bir ay, bir ömür... / 01.03.2025